Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:55 am
1*bölüm 1 rokunun çağrısı
-aang,yardımına ihtiyacım var... iki hafta sonraki gündönümünde muhakkak ruhlar vahasında ol ve ruhlar dünyasına geç... -roku buna gerek yok ki artık istediğim zaman avatar haine geçebiliyorum,istediğim zaman yanına gelebilirim -işler çok karışık aang...bilmediğin bazı şeyler var...sen beni dinle...yalnız gel...seni bekliyor olacağım...çok büyük bir tehlike ruhlar dünyasını tehdit ediyor...yardımına ihtiyacım var...gündönümünü sakın kaçırma -peki roku,geleceğim...
aang uyandı,daha gün ışımamıştı...yanında katara derin bir uykudaydı,belli ki rüya görüyordu,yüzünde tatlı bir gülümseme vardı...aang sevgiyle karısının yanağından öptü,sonra tekrar uykuya daldı
büyük savaşın ardından 4 yıl geçmişti,aang bir yıl önce katarayla evlenmiş,güney hava tapınağına yerleşmişlerdi... katara bir ay önce mutlu bir haber vermişti,aang yakında baba olacaktı zuko görevi başındaydı,halkına kendisini sevdirmiş,diğer halklarla da iyi geçiniyor,savaşın yaralarını hızla sarıyordu...barışın yılmaz bekçisi olmuştu... savaştan bir yıl sonra,uzun aramaları sonuç vermiş,annesini bulmuştu...ursa sarayda hakettiği yeri almış,üstelik azulayı da iyileştirmeye başlamıştı...annesinin sevgisini tekrar elde eden azula yavaş yavaş düzeliyordu...ozai ise hücresinde çürümekteydi 2 yıl önce zuko ve mai evlenmişlerdi,şimdi de bebek bekliyorlardı,doğum bir aya kadar gerçekleşecekti savaştan hemen 3 ay sonra evlenen sokka ve suki'nin 2 yaşında çok sevimli bir oğulları vardı sokka suki ve toph beraber dünyayı dolaşıyorlardı,toph ailesinin yanına dönmeyi denemiş ama evde oturmanın artık ona göre olmadığını anlayıp sokka ile sukinin peşine takılmış,bu ailenin bir üyesi,küçük yuka'nın biricik halası olmuştu dünya dengesini hızla geri kazanıyor,yaralarını sarıyordu... ama ruhlar dünyasında kıpırdanan birşeyler vardı...
ertesi gün katara ile aang eşyalarını toparlayıp appa ile yola çıktılar... her ne kadar katara aang'le gelmeyi çok istese de rokunun söylediklerinden çok işkillenen aang,onu ateş ulusuna,zuko ve mai'nin yanına bırakmaya kararlıydı... uzun bir yolculuktan sonra başkente vardılar,onları resmi törenle sarayın önünde zuko karşıladı tören resmi olsa da eski dostların birbirlerine sımsıkı sarılışları çok içtendi -mai nerede diye sordu katara -yatıyor...doktor bu son bir ayı yatakta geçirmesini uygun gördü...biraz tehlikeli bir hamilelik geçiriyor ne yazık ki...zuko bakışlarını üzüntüyle yere eğdi,sonra gülümseyerek sözlerine devam etti:sizi de çok tebrik ederim bu arada kataranın yanakları kızardı,aang gururla başını salladı...sonra appaya doğru yürüdü -ne yazık ki fazla kalamayacağım,zaten bir haftamızı yolda kaybettik,gündönümüne kadar kuzey kutbunda olmalıyım -bir sorun mu var diye sordu zuko aang ciddiyetle cevapladı -umarım yoktur,mai'ye sevgilerimi iletin...sonra karısını sevgiyle öptü,kendine ve bebeğimize iyi bak sevgilim,seni seviyorum dedi -çabuk dön dedi katara gülümseyerek
-ben...gidiyorum sokka sokka ağzında kocaman bir lokma biftek olduğu halde ilgisizce sordu -nereye? -bilmiyorum ama sizden ayrılmaya karar verdim suki telaşlandı -ne oldu toph,bir şey mi var,bir şeye mi kırıldın? sokka da ciddileşti -bizi hele hele yukayı bırakıp nereye gidiyorsun toph kaçamak cevap verdi -birşeye kırıldığım falan yok...eve uğrayacağım...belki zukolara da giderim...ya da aanglere uğrarım...sıkıldım...hem bumiye sözüm var omashuya uğrayıp ona metal bükme konusunda bir ders verecektim -bunların hepsini beraber de yapabiliriz -siz kiyoşi adasına gitmek istiyorsunuz...size engel olmak istemiyorum...ama bir süre...sanırım yalnız kalmaya ihtiyacım var sokkayla suki bakıştılar...bir süredir toph'un biraz sessiz ve hatta hüzünlü olduğunun farkındaydılar ama nedenini bir türlü çözememişlerdi başbaşa kalınca ona engel olmamaya karar verdiler suki sokkayla paylaşmadı ama galiba toph'u anlıyordu...onun kendisini bu aile saadeti içerisine monte edilmiş gibi hissettiğini anlayabiliyordu...toph 16 yaşındaydı,bütün arkadaşları hayatlarının aşkını bulmuş evlenmiş yuva kurmuş,hayatlarına bir yön vermişlerdi...toph ise bugüne kadar kendisine yaklaşmaya çalışan herkesi bir şekilde(daha çok toprak bükerek)kendisinden uzaklaştırmış,daima yalnız olmayı seçmişti ama galiba artık bunun yanlış bir karar olduğunu anlamaya başlamıştı...boy atmış,çok güzel bir kız olmuştu,çok güzel ve çok yalnız bir kız ertesi gün yuka'nın bütün ağlamaları sızlamaları arasında toph nerdeyse 4 yıldır beraber olduğu bu sevimli aileden içi acıyarak ayrıldı ve yollara düştü...
1.bölümün sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:56 am
2.bölüm:yeniden bir arada
katara ateş sarayına geleli iki gün oluyordu...mai onu gördüğüne çok sevinmiş,hasta solgun yüzüne biraz renk gelmişti...hamilelik tahmin ettiğinden zor geçiyordu...kendi sağlığını bu kadar kötü görünce bebeğinin sağlığı için daha da endişelenmeye başlamıştı. her gece kötü rüyalar görüyordu..onun bu hali zukoyu da çok üzüyordu...katara ikisinin de moralini yüksek tutmayı kendisine bir görev edinmişti,mai'nin her işine koşturuyordu...katara ile mai savaştan sonra çok yakın dost olmuşlar,hatta düğünlerinde birbirlerinin nedimesi olmuşlardı katara ursa ile de çok iyi geçiniyor,ana kraliçe kataraya kızı gözüyle bakıyordu doğum yaklaştığından iroh da saraydaydı ba sing sedeki çayhanesini yeni işe aldığı zukonun eski kız arkadaşı jin'e bırakmıştı...tabi ki bu durumdan mai'ye hiç sözedilmemişti iroh ile katara beraber çay içip pai sho oynamak için birbirlerine muhakkak zaman ayırıyorlardı katara bir kez azulayla da karşılaşmıştı,bu dört senedir yani agni kai'den beri ilk karşılaşmalarıydı,birbirlerine kibar davranmışlardı,katara ondaki değişikliğe çok şaşırmış ve sevinmişti kataranın gelmesinden dolayı en çok mutlu olan kişi kuşkusuz zukoydu,mai ile ilgilendiği için ona o kadar minnettardı ki,minnettarlığını nasıl göstereceğini şaşırmıştı,durmadan ona hediyeler alıyor,rahatını temin etmeye çalışıyor,hatta saray hizmetkarlarını dehşet içinde bırakarak ona çay servisi yapıyor,bundan büyük zevk alıyordu ateş ulusunun eski düşmanı avatarın karısı,su kabilesi köylüsü katara şu an bütün ateş sarayının sevgilisi konumundaydı
iki gündür appayla aralıksız uçan aang biraz dinlenmek için kamp kurmaya karar verdi...aşağıdaki sık ormanı dikkatle süzüyor,appanın inebileceği açıklık bir yer arıyordu...birden ağaçların arasından bir toz bulutunun yükseldiğini farketti,bir takım gürültüler de geliyordu,toprak bükülüyor kavga mı var acaba dedi kendi kendine: -appa şuraya inelim,yip yip! çalılıkları aralayınca delirmiş gibi havaya kaldırdığı kayaları hızla yere çarpan genç bir kız farketti,toph'u derhal tanıdı -toph burda ne işin var...toph hayretle arkasını döndü -aang,gerçekten sen misin? sonra birdenbire gözyaşları içinde aang'in boynuna atıldı...aang çok şaşırmıştı o da sımsıkı toph'a sarıldı -ne oldu? sokkalara birşey mi oldu yoksa? nerde onlar? toph aang'ten hemen ayrıldı,kendini toparladı,gözyaşlarını silerek -epey uzaktalar...onlardan ayrıldım...yani bir süreliğine...bazı işlerim var da...eve gidiyorum -ama burası ev yolu değil ki...hatta baya uzaklaşmışsın...kuzey kutbuna yaklaşmışsın...noluyor sen anlat bakayım bana toph ne kadar yok bir şey diye direttiyse de aang'in elinden kurtulamadı...önce aang onu elinden tutup appanın yanına götürdü,appayla toph hasret giderdikten sonra da bir kamp ateşi yaktı,ikili yemek yiyip bütün gece konuştular aang toph'u düğünden beri görmemişti,halbuki sokka ve suki 4-5 kez onları ziyarete gelmişlerdi ama toph hep bir şey uydurup aang ile katarayı görmekten yırtmıştı...öyle ki yeni evli çift toph'u kıracak birşey yaptıklarını düşünmeye başlamışlardı ama şimdi aang anlıyordu arkadaşını...toph çok yalnızdı,sokkayla suki sayılmazlardı tabi,onlar nerdeyse artık toph'un anne babası gibi olmuşlardı ama toph başka mutlu çiftler görmeye dayanamıyordu,hasedinden kıskançlığından değil de kendisini dışlanmış hissettiğinden...aang sonunda isyan etti: -biz seni ne zaman dışladık? sen kendi kendini bizden dışladın...eskiden ne güzel hep bir aradaydık -işte yeniden bir aradayız dedi toph gülümseyerek... -hem ben birşeyler duymuştum...ba sing sede seni çok beğenen birisi varmış...sana çıkma teklif etmiş... toph kaşlarını çattı -o birkaç ay önceydi -hatta beraber bir akşam yemeğine gitmişsiniz diye hınzır hınzır devam etti aang,ama sonra çocuktan bir daha haber alınamamış...ne oldu o gece? -aang keselim lütfen bu konuyu ama aang o kadar çok ısrar etti ki toph dayanamayıp bağırdı -o gerizekalı beni öpmeye çalıştı ben de tepesine tonlarca ağırlığında kaya düşürdüm,şimdi mutlu musun? aang kahkahalarla gülüyordu ama toph'un surat astığını görünce toparlandı -eğer böyle yapmaya devam edersen sonunda seni öpecek kimse bulamazsın -ben öpülme meraklısı değilim dedi toph...sonra ekledi,tek istediğim beni herşeyimle sevebilecek birini bulmak...laf olsun diye değil...ya da güzel olduğum için...tabi eğer güzelsem aang yumuşacık bir sesle: -sen çok güzel bir kızsın toph,dedi...ve de çok özel birisin...seni ilk defa öpme şerefine ulaşacak o adam çok şanslı biri olacak toph kızardığını hissetti,yüreği sevgiyle dolmuştu -bunları senden duymak benim için çok önemli aang, teşekkür ederim dedi -sahi,artık neden bana yumuşak ayak demiyorsun? toph hüzünle cevapladı -çünkü artık büyüdük...
ertesi gün öğlene doğru uyandılar,aang acele etmiyordu çünkü kuzey kutbuna 1-2 günlük yolu kalmıştı,derken sokkanın posta şahini geliverdi,sokka ve suki yakınlarda bir şehirdeydiler,mesajı kuzey kutbu yolunda olduğunu öğrendikleri aang'e yollamışlardı,toph'tan şikayet ediyorlar üstelik yuka'nın hasta olduğunu söylüyorlardı,tabi ki toph'un o sırada aang'in yanında olduğundan habersizdiler aang,toph'un çok pişman olduğunu ve de telaşlandığını görünce onu teselli etti,appayla onu birkaç saat içinde sokkaların yanına bırakabilirdi,yolu üzerindeydi beraber appaya atladılar
2.bölümün sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:56 am
3.bölüm:Kabus sokkayla suki appanın üstünde toph'u görünce çok şaşırdılar bir o kadar da sevindiler. aang sokkanın elini sıkarken mutlulukla konuşuyordu: -alın emanetinizi,bir dahaki sefere sıkı sıkı bağlayın da kaçmasın... -hiç şüphen olmasın...peki,sen niye gidiyorsun kuzey kutbuna -roku çağırdı yine bir takım avatar işleri,ruhlar falan -haa..dedi sokka,yine gözlerin parlayacak ve şu şekil sesler çıkaran ruhlarla uğraşacaksın öyle mi...dedi ve kollarını havaya kaldırıp sallayarak uvuuuuvuuuuvvvuuu...diye sesler çıkarmaya başaldı aang ciddiyetle karşı çıktı -sokka sana kaç defa anlattım,ruhlar öyle ses çıkarmaz,daha çok böyle çıkarır:aaaavuuuuuuvuuuuğğ... kahkahalar atarak birbirlerine sarıldılar suki(kafasında animevari bir su damlasıyla) gülümsedi:hiç büyümeyecekler... toph da sevgiyle gülümsüyordu aang hepsiyle teker teker vedalaştı,sıra toph'a geldiğinde toph,aang'in uzattığı eli sıkacağına boynuna sarıldı,çok teşekkür ederim diye fısıldadı kulağına -seninle konuşmak bana çok iyi geldi aang yüzünü toph'un yüzüne yaklaştırdı -daha çok konuşacak şeyimiz var,tekrar görüşeceğiz ... appanın arkasından el sallarken suki neşeyle toph'un koluna girdi -seni iyi gördüm...aang neşeni yerine getirmiş sokka bilmiş bi tavırla -aang çok eğlenceli bir çocuktur dedi,espiriden de iyi anlar,en azından benim espirilerimden... -yaaa,ne demezsin...ben çok şanslı bir kadınım sokkayla suki birbirleriyle uğraşırken toph sanki görüyormuş,görebilirmiş gibi başını gökyüzüne kaldırmıştı,kendi kendine fısıldadı: -katara ne kadar şanslı bir kadın olduğunun farkında mı acaba?
-aang ne kadar şanslı bir erkek olduğnu biliyor mu acaba?ne kadar mükemmel bir kadın olduğunun farkında mı?yardımsever,fedakar,iyilik,sevgi dolu... katara kızararak zukonun sözünü kesti: -bilmiyorum farkındadır herhalde...ya sen ne kadar şanslı bir erkek olduğunun farkında mısın? zuko memnuniyetle başını salladı: -olmaz mıyım? harika bir eşim var...dahası çok yakında ondan da harika bir kızımız olacak... katara az önce mai'yi başında kitap okuyarak uyutmuş,zukoyla bir alışkanlık haline getirdikleri gece çaylarını içiyorlardı bahçede,katara çayından bitr yudum alıp sordu: -kız olduğunu nereden biliyorsun...oysa mai erkek olduğunu söylüyor -ve de öyle istiyor biliyorum..ama ben kız olduğunu daha mai bana hamile olduğunu ilk söylediğinde hissettim,içime doğdu...gülme,ciddiyim sonra hüzünle iç geçirdi,mai'nin sağlığı katara geldiğinden beri gözle görülür derecede düzelmekle beraber hala kötüydü -acaba kızımızı beraber büyütebileceğimiz günler gelecek mi? katara uzanıp onun elini tuttu:gelecek zuko,eminim,bunu hep beraber göreceğiz...
gecenin siyah sessizliğini acı çığlıklar bozdu. suki,elinde mumu,heyecanla toph'un odasına girdi...yüce avatarın arkadaşları,savaş kahramanlarına köyün misafirhanesi tahsis edilmişti. -ne oldu toph,uykunda mı korktun,geçti canım hepsi geçti toph zorlukla nefes alıyordu,kan ter içindeyid: -çok kötü bir kabus gördüm,suki -sen....eeeee....kabus görebiliyor muydun? -bu geceye kadar hayır...ama bu gece gördüm...hepinizi gördüm...sen,sokka ve yukayı gördüm...birbirinize sarılmış korkuyla gökyüzüne bakıyordunuz...gökyüzü...rengi değişiyordu korkunç bir hal alıyordu(renk isimlerini bildiği halde hangisinin adı hangisi bilmediğinden tereddütle konuşuyordu)...yer yarılıyor,dev kaya parçaları havaya kalkıyordu...katarayı gördüm...karnını tutarak yere düşüyordu(suki ister istemez ürperdi...kataranın hamile olduğunu aang'ten öğrenmişler ama daha toph'a söylememişlerdi)...tam düşerken zuko tuttu onu...ikisinin de yüzü...çok korkunç görünüyorlardı... ve aang(toph'un sesi çatladı) ayaktaydı,toprağa batıyordu,yavaş yavaş yere gömülüyordu...donmuş gibiydi,put gibi duruyordu...onu kurtarmak için çok çırpındım ama...başaramadım... suki sesindeki acımayı gizleyemeyerek ağlamaya başlayan toph'u teselli etmeye çalıştı: -kim bilir bizi hayalinde nasıl canlandırıyorsun? toph sinirlendi -gördüm diyorum hepinizi...seni,sokkayı,saçlarınızı nasıl yaptığınızı...zukonun yarasını,aang'in oklarını -ama canım sen bizi hayatında bir kere olsun görmedin ki... -sen hayatında hiçbir şey görmedin ki... sokka eşikte durmuş onları dinliyordu,ne zamandan beri oradaydı...toph koşup ona sarıldı -aang'in başı belada...kötü şeyler olacak...yalvarırım peşinden gidelim...onu durduralım...engel olalım sokka onu sakinleştirmeye çalıştı -toph,roku aang'e yalnız gelmesini söylemiş...aksi takdirde katarayı da götürürdü,hepimizi götürürdü...hem ona ne olabilir ki..o bir avatar...ruh bile bükebiliyor toph ayak diriyordu -çok kötü şeyler olacak diyorum...hissediyorum herkesin hayatı baştan sona değişecek,eğer engel olmazsak... -tooooph,üstün açık kalmış olmalı ya da yemeği fazla kaçırmışsındır toph çileden çıkmıştı öyleyse kendim giderim diye bağırdı,tam kapıdan çıkarken sokka koluna yapıştı... -şimdi uyu sabaha düşünürüz canım ne dersin? toph gizem dolu bir sesle fısıldadı -ya size nasıl kör olduğumun hikayesini anlatacak olursam? sokkayla suki birbirlerine baktılar -sen doğuştan kör değil miydin? ayrıca bunun aang'le ne ilgisi var toph,odanın uzak bir köşesinde yüzünde mumun gölgeleri oynaşırken çok daha gizemli duruyordu: -benim hakkımda bilmediğiniz çok şey var...benim bile yeni öğrendiğim...
3.bölümün sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:57 am
4.bölüm:sancı
4 yıl öncesi...bei fong konağı...toph bir haftadır evdeydi... ba sing se'de son kez bir araya geldikten sonra avatar takımı sokkanın çok yakındaki düğününde buluşmak üzere dört bir yana dağılmış,toph da hiç istememesine rağmen sokka,suki ve aang'in ısrarlarıyla evine gitmişti. Evde umduğundan kat kat iyi karşılanmıştı,annesi ve babası onun savaşta oynadığı rolü duymuşlar,katarayla beraber yazıp gönderdiği notu almışlar ve toph'u bir kahraman gibi karşılamışlardı. herşey iyi gidiyordu,toph ebeveynleriyle hasret gidermiş,onlar geçmişte olanlar için özür dilemişti,normal bir aile olmak üzereydiler ama toph'un anne ve babasının toph'a söylemeleri gereken önemli bir şey vardı -seninle kör oluşunla ilgili konuşmamız gerek diye söze başladılar... toph korktu,herşey başa mı dönüyordu... -ben kör olsam da savunmasız,korunmaya muhtaç değilim,bunu biliyorsunuz değil mi? diye aceleyle konuştu -ne kadar güçlü olduğunu biliyoruz dediler...zaten bunun için sana bunları anlatmaya karar verdik...aslında hiç söylememeyi düşünüyorduk...nasıl kör olduğunla ilgili gerçekleri bilmek istersin öyle değil mi? toph o gün sokkanın 4 yıl sonra soracağı aynı soruyu sormuştu -ben doğuştan kör değil miydim?
değildi...bei fong ailesi uzun yıllar boyunca çocuk sahibi olmayı denemişlerdi ama doğan bebekleri esrarengiz bir biçimde birinci ayını doldurmadan ölüyordu...böyle dört bebek kaybettikten sonra aile çareyi hekimlerden başka yerlerde aramaya başlamışlardı...günün birinde bir büyücü onları,vakt-i zamanında bir ruhun lanetine uğramış olduklarına inandırdı...çaresi başka bir ruhla yapacakları bir anlaşmaydı...çaresiz boyun eğdiler toph sağlıklı bir bebek olarak doğmuştu...ama ailesi onu da kaybedeceklerine eminlerdi...büyücünün dediğine göre ruhun bir şartı vardı...bebeğin hayatını kurtarmak karşılığında aileye ait çok değerli birşeye el koyacaktı...dünyanın sayılı zenginlerinden olan bei fonglar bnu teklifi hiç düşünmeden kabul ettiler kendilerine bunun ne kadar pahalıya patlayacağını bilmiyorlardı... bir gece bebeğin odasına dev gibi bir gölge sürünerek girdi...beşiğin üzerine eğildi...gölge elini uzattı...avucunun içini bebeğin küçücük yüzünün üzerinde bir kez gezdirdi ve geldiği gibi sessiz,sürünerek gitti...ertesi sabah bebek uyandığında...onun için herşey sonsuza kadar kapkaranlık olacaktı...
-bunu bize bugüne kadar neden söylemedin?sokka toph'la ilgili bu kadar önemli bir şeyi bu kadar zaman öğrenmemiş olmasını hazmedemiyordu -bilmiyorum...ne düşüneceğimi bilemedim...hem söylesem ne olacaktı...ne yapabilirdiniz -aang birşeyler yapabilirdi...sonuçta iki dünya arasında bir köprü değil mi o? gider o ruhu bulur,biraz pataklar,gözlerini geri alabilirdi -hala da yapabilir...diye umutla konuştu suki -asıl konuyu kaçırıyorsunuz...dedi toph isyanla,yüzlerinizi rüyamda gördüm,korkunç bir tehlike aang'e yaklaşıyor diyorum...demek ki tesadüf diye birşey yok...ruhlar bana bir kere temas etmiş...ben de gitmiş,kör olduğum için aang'e hoca olmuşum...kör olmasaydım belki onunla ve de sizinle hiç tanışamayacaktım...bunu çok düşündüm...kader diye buna diyorlar herhalde... değerli bir şeyi kaybederken başka değerli şeylere kavuştum.... düşünüyorum da,ruhlar,belki şimdi de bana bir mesaj yollamışlardır...kör bir kıza kabus gördürerek...belki de aang'i sadece biz koruyabiliriz...ama siz burda hala sorularla vakit kaybettiriyorsunuz... sokka yine "ama roku" diye söze başlayacaktı ki suki lafı ağzına tıktı -biz de gitmişken toph'un gözlerini de buluver deyiveririz...ne güzel işte bir bahanemiz oldu sokka açık kalan ağzını kapadı: -sizi kıracağıma...kaktüs suyu içeyim
-yüce avatarımız aang iki gün önce buraya vardı...geldiğinden beri ruhlar vahasında,kutsal gölün önünde meditasyon halinde...gündönümü yarın...akşam yemeğinde bize katılacak,onu ancak o zaman görebilirsiniz yue'nin babası geçen sene vefat etmiş,yerine kabile reisi olarak kata adlı yeğeni geçmiş,kata da ünlerini epey duyduğu sokka,suki ve toph'u layıkıyla karşılamış,kalacakları eve yerleştirirken yüce avatarla ilgili bilgi veriyordu... yalnız kalınca suki hafif bir kıskançlıkla vardıklarından beri pek bir sessiz olan kocasına yaklaştı -iyi misin sokkacığım? sokka niyeti sezmişti,yalan söyledi... burası kötü hatıralarla doluydu...4 yıldır dünyayı dolaştıkları halde bir kere dahi buraya gelmemişlerdi..sokka her seferinde toph'un ayaklarını bahane ederek böyle tatsız durumlara düşmekten yırtmıştı...aynı sebeple evine de hiç uğramamıştı ama olsundu...ama şimdi...işte korktuğu başına gelmişti -yoruldum canım,geldiğimizden beridir toph'u sırtımda taşıyorum,buza basamıyor biliyorsun -ve de hiçbir şey göremiyorum diye şikayet etti toph..sokka konunun değişmiş olmasına sevinerek konuştu: -görsen bir dert görmesen bir dert zaten... size söylüyorum aang bizi gördüğüne hiç sevinmeyecek...
-sizi gördüğüme çok sevindim,diye en şen şakrak sesiyle karşıladı onları aang... gecenin ilerleyen saatlerine dek uzun uzun konuştular,tartıştılar...aang göz konusuyla ilgileneceğine söz verdi...bu çok önemli bir konuydu ama niye buraya kadar yorulmuşlardı niye daha önce söylememişlerdi? rüya konusuna gelince..toph'un hakikaten üstü açık kalmış olmalıydı...o da 4 yıl önce,tutulma öncesi nasıl rüyalar görmüştü,hatırlamıyorlar mıydı? "yüce avatara" biirşeycikler olmazdı ne söylediler,ne yaptılarsa aang'i ikna edemediler...yarın aang gündönümünde,güneş tam tepedeyken yalnız olmalıydı,ruhlar vahasında kendisinden başka kimse bulunmamalıydı...toph'un tehditleri bile işe yaramadı...kader konusunu toph fazla uzatıyordu...eskiden zuko böyle kader kader diye ortalıkta gezerdi,hatırlamıyorlar mıydı? hep beraber gülerek yatak odalarına çekildiler bir tek toph gülmedi...ve bütün gece hiç uyumadı.
uykusunda biri katarayı hafif hafif dürtüyordu,katara uyanmak istiyor ama bir türlü ağırlaşmış göz kapaklarını kaldıramıyordu...sonunda birisinin fısıltı ile adını andığını duydu,hafifçe gözlerini aralayıp baktı -katara,sancı...hekimi uyandır...geliyor... mai,yüzü bembeyaz bir halde yatağından hafifçe doğrulmuş,kataranın kolunu dürtüyordu...katara mai'nin yatağının kenarına oturmuş,uyumasını beklerken kendisi uyuyakalmıştı...mai'nin yüzünü bu kadar beyaz görünce korkuyla yerinden fırladı -ne?????? mai güçlükle konuşuyor,güçlükle nefes alıyordu...bütün vücudu zangır zangır titriyordu: -zukoyu çağır...geliyor...bu son....sancı... katara korkuyla sarayın uzun,geniş koridorlarında koşuşturmaya başladı...doğuma daha üç hafta vardı...ama mai'nin halini hiç beğenmemişti...hissediyordu,kötü şeyler olacaktı...
4.bölümü sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:57 am
5.bölüm:en uzun gün
birkaç dakika içerisinde bütün saray ayağa kalktı,bir curcunadır başladı...doktorlar,hemşireler,hizmetçiler ortalıkta koşuşuyor,her kafadan bir ses çıkıyor,saray korkunç bir gürültüyle uğulduyordu zuko katara tarafından uyandırıldı...hekimler aylar önce zukoya odasını ayırmasını tavsiye etmişler o da gönülsüzce başka bir odaya taşınmıştı o da telaş içerisinde koşuşturmaya katıldı,zaten uyku mahmuru ve şaşkındı,bilgi alabilmek için odadan çıkan herkesin üstüne saldırıyordu,iki defa kataranın ayaklarına bile kapandı sonunda ursa olaya el koydu,oğlunu sakinleştirdi,herşeyi organize etti,dışarıda herşeyin yolunda olduğundan emin olduktan sonra katarayı da alarak içeriye girdi iroh yeğenine çay içirmeye çalışıyor,zuko kendi kendine daha 3 haftası vardı diye sayıklıyordu,bir başka köşede azulanın yanına oturmuş ty lee tırnaklarını yiyordu,tesadüfen dün gelmiş,doğuma rastlamıştı
saatler geçti,içeriye pek çok giren çıkan oldu ama beklenen haber gelmedi
iroh sakalını sıvazlayarak volta atıyordu -bu doğumun bu kadar sessiz geçmesi çok garip...benim rahmetli eşim oğlumuzu doğururken çığlıklarından sarayda taş taş üstünde kalmamıştı... kendi kendine gülüp bir doğum anısı daha anlatmaya koyuldu...geceden beridir aynı doğum anısını 3. anlatışıydı ama anlatacak bir şey kalmamıştı zuko onu dinlemiyordu...başka bir boyuta geçmiş gibiydi,gözlerini yere dikmiş,öylece duruyordu
gün ışıdı...ama kimse dışarıya çıkıp da ateş lordu zukoya içeride neler olup bittiğini anlatamadı...
-toph burda ne işin var,ben sana ne demiştim dün gece? -hemen sinirlenme yumuşak ayak...burada hava güzel,yerler de buzla değil çimenle kaplı...dolaşayım dedim,hepsi bu..işte gidiyorum sabah erkenden ruhlar vahasına giren aang karşısında toph'u görünce sinirlenmişti ama sonra sakinleşti -kusura bakma,biraz sert çıktım...ama bana birşey olmayacak söz veriyorum... -olmasa iyi olur...dedi toph,tam gidiyordu ki vazgeçti...aang,şu göz konusunda...o kadar da önemli değil...yani bir de onun için uğraşma,çabuk dön -toph,bunun senin için önemli olduğunu sanıyordum...aileni,sevdiklerini,bizleri görmek istemez misin? aang toph'un karşısına geçmiş,ellerini tutmuştu -herşeyden çok isterim,aang...ama bu senden önemli değil...yani...ruhlar dünyasında lütfen fazla kalma...işini bitir hemen gel -tamam bakarız...hadi,şimdi git,akşama görüşürüz toph vahanın dar geçidinden geçerken hain hain gülümsüyordu,gece kalkıp vahayı ve etrafını gezmiş,kendisine dışarıdan içeriye uzanan gizli bir tünel açmıştı toprak bükerek...gerçi ayakları buzun üzerinde dolaşmaktan yanmıştı ama olsundu...işi şansa bırakamazdı eve dönünce sokka onu azarladı -nerdesin sen? beni sukiyle nasıl yalnız bırakırsın -eskiden yalnız bırakmam için üstüne para bile veriyordun ya...gönderiyordun durup dururken bir yerlere sokka kızardı -o başka bu başka...yine yue ile ilgili ahret soruları sormaya başladı...siz beni öldürmek mi isityorsunuz..hey dur bakayım gene nereye? -biraz dolaşacağım -ya ayakların? -birşey olmaz
-mai ölecek... kapı önünde beklemekten sıkılan ty lee ve azula,azulanın odasına çekilmişlerdi...ty lee üzüntüyle haykırdı: -azula o bizim arkadaşımız...senin de kızkardeşi sayılır...nasıl böyle konuşabilirsin azula yatağına uzanmış,gözlerini tavana dikmişti: -gerçek bu...bunu herkes biliyor,zuko bile...kendisi de biliyordu...o yüzden kataraya o mektubu yazdı tylee azulanı üstüne eğildi -hangi mektubu... azula cevap vermedi,tylee'ini canı sıkılmıştı -sen hala hastasın dedi
güneş yükseliyordu
toph gizli tünelden vahaya geçmiş,aang'in onu titreşimlerle hissedemeyeceği bir yerden onu izliyordu...evet ona bakmadan görmeyi toph öğretmişti ama hangi uzaklıktan aang'in kendisini hissedemeyeceğini bilecek kadar da ustaydı..bu yüzden ustaydı aang'in kendi kendine konuştuğunu duyuyordu -avatar halime neden geçemiyorum...kaç defa denedim,geldiğimden beri başaramadım...ters birşeyler var,hissediyorum...oysa ben ozai ile savaşımdan sonra da pek çok kez zorlanmadan avatar haline geçebilmiştim...roku benimle neden bir daha irtibat kurmadı...neler oluyor aang meditasyon yapmaya uğraşıyor ama bir türlü konsantre olamıyordu
sonunda içeriden beklenen bebek sesi geldi,zuko heyecanla ayağa fırladı...bir kaç dakika sonra katara kucağında kırmızı örtülere sarılmış,küçücük,kırmızı,çok çirkin bir bebekle dışarıya çıktı,zukoya doğru yürüdü -lordum,sizi küçük prensesinizle tanıştırayım herkes bebeğin üstüne eğildi,zukonun dili tutulmuş konuşamıyordu,iroh kahkahayı patlattı -bunca saat doğura doğura bunu m doğurdu...tylee'yle ikisi uzun uzun güldüler,azula odada bir hareketlilik olduğunu farketti,"birşeyler oluyor" dedi... ursa katarayı çağırdı,katara telaş içinde bebekle beraber odaya girdi,doktorlar yatağın etrafını sarmış,zukoyu içeriye sokmuyorlardı sonunda hepsi teker teker dışarıya çıktı,katara ağlayarak zukonun elinden tuttu,lordu içeriye soktu
zuko korka korka içerdi...mai beyaz çarşafların üzerinde,çarşaflardan daha beyaz bir yüzle yatıyordu...ursa kucağında bebek olduğu halde ağlıyordu yatağın yanına eğildi,karısının buz gibi elini tuttu artık yapacak hiçbir şey kalmamıştı,hekimler son dakikalarını yaşadığını söylüyorlardı vedalaşma vaktiydi...
mai gözlerini araladı -sevgilim,diyebildi güçlükle zuko da "aşkım" diye karşılık verdi...acıdan çıldıracağını hissediyordu o an ama ağlayamıyordu -seni seviyorum dedi mai -ben de seni seviyorum...herşey için teşekkür ederim...herşey için mai zukonun arkasında duran kataraya baktı -kızımı sana emanet ediyorum katara,dedi...sonra tekrar zukoya baktı...gülümsedi...son nefesi yavaşça dudaklarında söndü...
dışarıda tylee azulanın omzunda hıçkırıyor,iroh yüzünü elleriyle kapamış ağlıyordu...azulanın yüzünde aynı hissizlik...ama gözleri dolu doluydu
güneş tam tepeye çıktı aang bağdaş kurmuş,meditasyon yapıyordu...birdenbire yerin titrediğini hissetti...,gözlerini açtı...sarsıntı gitgide şiddetini arttırıyordu...toph deprem oluyor diye ayağa fırladı...aang onu derhal farketti,o daayağa kalkmıştı,toph çabuk dışarıya çık diye bağırdı önündeki küçük kutsal gölde balıkların ters dönüp yüzeye çıktığını dehşetle farketti,ölmüşlerdi...az sonra küçük göl kan kırmızısına dönüştü toph zorlukla aang'in yanına geldi -neler oluyor? -dışarıya çık dedim,hemen birdenbire kırmızı sular büyük bir gürültüyle gökyüzüne doğru fışkırdı,gölün içerisinden iki kollu iki bacaklı,zift karası dev gibi bir yaratık peyda oldu dev pençelerinden biriyle aang'e saldırdı aang kaçıp kurtuldu,canavara doğru hava büktü ama bu canavar biraz rüzgarla devrilecek cinsten değildi toph dev bir kaya parçasını ona doğru fırlattı ama canavar pençesiyle kayayı havada yakalayıp hızla toph'a geri fırlattı,toph kaya parçalarının altında kalmıştı -iyi misin diye sordu aang -iyiyim,bu ne biçim bir şey böyle? -bilmiyorum diye bağırdı aang ve hala gölün içindeki canavarı su bükerek dondurmayı akıl etti ama işe yaramadı -su bükemiyorum...diye bağırdı...okyanus ve ay ruhlarını öldürdü... -gene mi?... o zaman ateşi dene aang birkaç ateş topu fırlattı ama canavar kılını kıpırdatmıyor,ateşi adeta emiyordu...pençesiyle durmadan onu ele geçirmeye çalışıyor ama aang uçarak elinden kurtuluyordu toph güç bela ayağa kalktı,çok sert bir darbe almıştı,başı dönüyordu aang'in "dışarıya çık,nolursun,beni birazcık seviyorsan" diye bağırdığını işitti seni o kadar çok seviyorum ki...o yüzden dışarıya asla çıkmayacağım diye söylendi toph sonra aang'in acıyla bağırdığını duydu,sonunda canavar onu avucunun içine almıştı...ne kadar hava ve kendini de yakmak pahasına ateş büktüyse işe yaramadı,canavar tekrar gölün içine girdi ve yavaş yavaş kırmızı sularda batmaya başladı...toph koşup canavarın aang'i sımsıkı saran parmaklarından birini yakaladı...daha sıkı tutunmak için ayaklarını bileklerine dek sımsıkı toprağa saplamıştı -git burdan toph,diye yalvardı aang...iyi olacağım,söz veriyorum... toph gülümsedi -kendi gözlerimle görmeden inanmam ve ayaklarını topraktan çıkardı...canavar ve aangle beraber kırmızı sulara gömüldü
sonrası...derin bir sessizlik
5.bölümün sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:57 am
6.bölüm:Acı
zukoyu sevgili ölüden ayırmak epey bir güç oldu...ateş gibi yanan alnını mai'nin koluna yaslamış,ağlamıyor,gözlerini hiç yummadan öylece duruyordu zar zor kaldırdılar yatağına götürdüler,günlerce yemek yemedi uyumadı konuşmadı en kötüsü ağlamadı,boş boş tavana baktı sarayda cenaze hazırlıkları devam ediyordu,herkes büyük bir üzüntü ve telaş içerisindeydi buminin geri dönüşünden sonra da omaşuda kalmaya devam eden mai'nin ailesine haber verildi dünyanın dört bir tarafına haber uçuruldu katara da kuzey kutbuna sayısız posta şahini yollamıştı ama aang'ten bir haber yoktu sokkaların da orda olduğunu biliyor,kimsenin tenezzül edip de kendisine bir cevap yollamaması onu kudurtuyordu cenazeye yetişemezlerdi belki ama bir başsağlığı mesajı olsun gönderemezler miydi? öksüz kalan zavallı bebek adeta unutulmuş,bir kenarıya bırakılmıştı,onunla sadece katara ilgileniyordu,besliyor,geceleri koynunda uyutuyordu...bebeğe daha isim konulmamıştı,bunun için babasının iyileşmesi bekleniyordu...ama zuko iyileşmiyordu cenaze günü gelip çattığında zuko herkesten önce beyaz merasim kıyafetlerini giyip törendeki yerini alarak herkesi şaşırttı...mai'yi çiçeklerle bezeli tabutu içerisinde sonsuz uykusunu uyurken görünce düşüp bayılacağını sandı...ama bayılmadı rahipler dualar okuyup mainin tabutu üzerine odunları dizdiler,sonra da ateşe verdiler kara dumanlar çiçek kokularıyla beraber bütün gökyüzünü sardı...
cenazeden sonra zuko daha da beter hasta oldu,günlerce kendini bilmeden yattı katara da hastalandı,doktorlar onun hamileliğinin kritik bir döneminde olduğunu ve daha fazla üzülüp heyecanlanmaması gerketiğini söylediler,ursa ve iroh zukodan çok onunla ilgileniyorlardı bir akşam katara dayanamadı,iroh'a aang'i şikayet etti.. -kaç gün oldu,bir haber dahi göndermediler...çıldıracağım..yoksa birşey mi oldu -ne olabilir diye güldü iroh,işlerini hemen bitirememiştir,aklına kötü kötü şeyler getirme -ya sokka ve diğerleri? -onlar da aang'i bekliyorlardır,dedi,kataranın elini sıktı,sen tatlı canını üzme,iyi olduklarından eminim aslında değildi...daha mai'nin öldüğü gün bahçedeki ördek havuzunun sularının kırmızıya döndüğünü gözleriyle görmüş,emir verip katara görmesin diye suları boşalttırmıştı...dolunay zamanı olduğu halde dolunayın çıkmaması da ilgisini çekmişti...üstelik saraya dört bir yandan bütün ateş tapınaklarının gündönümü öğle vaktinde esrarengiz bir biçimde yıkıldığı ihbarları geliyordu...iroh da çok endişeliydi
gündönümü öğle vaktinde kuzey kutbu müthiş bir depremle sarsıldı,hatta bir kaç ev yıkıldı sonra kanallardaki suların kırmızıya döndüğünü gördüler...su bükücüler su bükemediklerini farkettiler sokka suki ve kata heyecanla ruhlar vahasına gittiler,giriş aang'in isteğiyle sıkı sıkı kapatılmış,başına nöbetçiler dikilmişti sokkalar vardığında nöbetçiler baygın buldular,giriş de yıkılmıştı vahayı kapatan buzdan duvarların etrafında dolaşırken sokka tüneli farketti,toph'un da içeride olduğunu anladı tünelden içeriye girdiklerinde herşey bitmişti,vaha bomboştu,aang ve toph gitmişlerdi sokka ve suki günlerce vahada,küçük gölün başında beklediler,bu sırada kuzey kutbundaki bütün tapınakların yıkıldığı haberi geliyordu sokka kuzey kutbunda ne kadar rahip,büyücü varsa başına topladı ama kimse ne olup bittiği hakkında bir şey bilmiyordu
bir gece sokka ve suki birbirlerine yaslanmış gölün başında uyuklarlarken sokka yüzünde ışıktan bir dokunuş hissetti,gözlerini açıp baktı dolunay geri dönmüştü -yue kurtuldu dedi kendi kendine sevinçle. Sonra gölde bir kımıldanma farketti o günden beri gölde,su üstünde duran,kimsenin dokunmaya cesaret edemediği ama esrarengiz bir biçimde de çürümemiş olan balıklar kıpırdandı,canlandı ve birbirlerinin etrafında tekrar dönmeye başladılar...sular tekrar eski rengini aldı sokka sukiyi uyandırdı -bak suki,aang yaşıyor olmalı,işte okyanus ve ay ruhlarını kurtardı suki uyku mahmurluğu içerisinde heyecanla: -belki şimdi onlar da geri gelir, dedi günlerce beklediler...ama kimse gelmedi
bir kaç gün sonra mai'nin ölüm haberi ulaştı...ikisi de çok üzülmüşlerdi...suki "biz de haber yollamalıyız,böyle saklamak olmaz" diyordu,sokka kataranın hamileliğini düşünerek çekiniyordu sonunda ayağa kalktı,bu iş mektupla olmazdı,ateş ulusuna gideceklerdi appa ve momo kötü şeyler olduğunu hissetmişlerdi,özellikle appa çok huzursuzdu,onu yolculuğa ikna etmek epey zor oldu yola çıktılar günlerdir yoldaydılar,bir ara suki aşağıda sokkaya birşey gösterdi -bak,hilal adası -oraya uğrasak iyi olur,appa,yip yip tapınakta onları şayu karşıladı...aang'e yardım ettiği için hapse atılan şayu savaş bittikten sonra bir başka gündönümüde roku tarafından yıkılıp yıllar sonra zuko tarafından tekrar yaptırılan ateş tapnağının başrahibi olmuştu -sokka neler oldu? avatar aang'e kötü birşey mi oldu? sokka temkinli davrandı -niye kötü birşey olsun şayu,ne var? şayu sokkaya tapınağın rokunun heykelinin bulunduğu kutsal odasının kapılarını açtı -burası yıkıldı sokka...dünyanın dört bir yanında bütün avatar tapınakları aynı anda yıkıldı sokka içeriye girdi,içeride rokunun parçalanmış heykelinin parçaları vardı,sokka büyük bir üzüntüyle başını salladı -galiba oldu,şayu,avatar aang'e çok kötü birşey oldu
az sonra appa tekrar başkente doğru yola çıktı...
6.bölümün sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:58 am
7.bölüm:yalan ve gerçek
katara zukonun yatağının kenarına oturmuş,ona zorla çorba içirmeye uğraşıyor,zukoysa somurtmuş,uzatılan kaşığı ağzına sokmamakta direniyordu -zuko,bunu yemek zorundasın...nasıl zayıfladığının farkında değil misin? iyice güçten düştün zuko cevap vermiyordu,katara ise sabır göstermeye devam etti -koca bir bebek gibi davranmakta ısrarlıysan eğer,haberin olsun ben de çok anaç bir insanımdır,bu oyun böyle sonsuza dek sürer gider... kaşığı tekrar uzattı bu kez zuko yüzünü çevirdi...katara halsiz bir şekilde elini alnına götürdü -ah zuko,beni ne kadar yorduğunu bir bilsen... zuko ani bir hareketle çorba kasesini kataranın elinden çekip aldı,öyle hızlı çekmişti ki çorbanın birazı yorganının üzerine döküldü -git burdan katara -ne??? -git buradan...haklısın seni yoruyorum,üzüyorum,sana iyi bakamıyorum...kendi iyiliğin için git burdan...arkadaşıma sana göz kulak olacağıma dair söz verdim...aang'e karşı sorumluluklarım var...derhal hava tapınağına geri dön...yanına birkaç doktor,hizmetçi vereyim...burada olmak sağlığına zarar veriyor,anlamıyor musun? seni de kaybetmeyi göze alamam,git! katara sinirli sinirli güldü: -beni kovuyor musun? -nasıl istersen öyle düşünebilirsin,diyerek başını yine başka tarafa çevirdi zuko katara yorulmuştu -zuko anlamıyorsun...ben iyiyim...ayrıca bana ihtiyacınız olduğunu biliyorum...sora'yı da seni de şimdilik yalnız bırakamam zuko şaşırdı: -sora kim? katara sinirlendi: -kızınız,lord hazretleri...siz daha ona bir isim koymaya tenezzül etmediğiniz için ben ona bu adı verdim...(zuko,konu kızından açılınca gözle görülür derecede rahatsız olmuştu,katara sesini yumuşattı)onu bir kere bile görmedin zuko,hiç merak etmiyor musun? 3 haftalık oldu... -hayır -ama zuko... -yeter katara,bana ondan bahsetme...o benim karımı öldürdü katara öfkeyle ayağa fırladı -böyle birşeyi nasıl söyleyebilirsin...mai onu doğurabilmek için hayatını ortaya koydu,böyle söylediğini duysa nasıl üzülürdü,hiç düşünmüyor musun? beni istediğin kadar kovabilir,sürgün edebilirsin lord hazretleri,ama ben de arkadaşıma söz verdim,benim de sorumluluklarım var...senin ayağa kalktığını ve kızını hakettiği gibi sevmeye başladığını görmeden yemin ederim ki hiçbir yere gitmeyeceğim katara bir hışımla kapıyı çarparak dışarı çıktı...zuko bir kapıya,bir kucağındaki çorbaya bakıyordu...
katara bahçeye yönelmişti ki bir hizmetçi arkasından yetişti -efendim,avatarın bizonu bahçeye iniyor katara heyecanla bahçeye koştu -aang,aşkım,sonunda... ama appanın üstünden sadece sokka suki ve yuka indiler,katara hayalkırıklığı içerisinde: -aang nerde diye sordu -hoşbulduk,kardeşim,sorduğun için teşekkürler biz çok iyiyiz ya siz? sokka alınmış gibi yaptı,katara kızdı -hiç de iyi değilim...mai'ti kaybettik ve siz cenazede yoktunuz,bunca zaman niçin bir haber göndermediniz,nasıl zor durumda kaldığını düşünmediniz mi,aang hangi cehennemde? kataranın biraz kızgınlıkla söylediği son şeyde doğruluk payı olmasından korktu sokka,içinden...gülümseyerek -hala ruhlar dünyasında işlerini bitiremedi...devlet dairesi gibi mübarek sana sevgilerini yolladı,zukoya da başsağlığı diledi...daha birkaç hafta orda kalacak sanırım katara üzüntüyle -onu o kadar çok özlemiştim ki deyince karı koca birbirlerine baktılar. o sırada azula yanlarına geldi,sokkayla bakıştılar...azulayla bu 4 sene içinde pek çok kez birbirlerini görmüşler ama hep birbirlerini görmezlikten gelmişlerdi...birbirlerinden hala hoşlanmıyorlardı...azula yarım ağızla "hoşgeldiniz,niçin içeriye girmiyorsunuz"diye sordu saraya doğru yürürlerken katara aklına gelmiş gibi bu sefer toph'un nerde olduğunu sordu,bu soruyu suki cevapladı,yalan söyleme sırası ondaydı,öyle anlaşmışlardı -annesi hastalanmış,yolda bıraktık,apar topar eve gitti,o da gelmeyi çok istiyordu oysa...zuko nasıl? zuko hastaydı,3 hafta geçmişti ama hala toparlanamamıştı hizmetçilerden biri gelip sora'nın ağladığını söyleyince katara izin alarak ağabeyinin yanından ayrıldı sokka ve suki azulayla yanyana yürüyorlardı,sokka bir an önce azuladan ayrılmak istiyor ama kabalık olacak diye de sesini çıkaramıyordu,bu başbelası niye yanlarından ayrılmıyordu,zukonun odasını kendileri de bulabilirlerdi... odanın önüne gelince azula sokkanın tam önünde durdu,yüzünü sokkanın yüzüne yaklaştırdı: -çok kötü bir yalancısın biliyorsun değil mi su kabilesi köylüsü? sokka,sinirli sinirli -sizin kadar iyi bir yalacı olamayacağım kesin...ama şimdi niye böyle söylediniz saygıdeğer prenses? -kel keşiş nerde? -kuzey kutbunda meditasyonda... -hala çok kötü yalan söylüyorsun...ama karın hiç beceremiyor... sokka daha da sinirlendi,zehir gibi bir sesle: -belki bir gün bize bu konuda bir ders vermek istersiniz,çok saygıdeğer prenses,ne dersiniz? suki "sıçratma üstümüze" diyerek kocasının kolundan tuttu,tam odadan girmek üzereydiler ki azula: -sonunda öldü değil mi? deyince sokka üzerine yürümek istedi,tekrar suki engelledi azula "bu kadar sinirlenmenize gerek yoktu,zaten cevabımı aldım" diyerek,başıyla bir reverans yaptı ve onlardan birkaç adım uzaklaştı sokka dayanamadı: -onu o gün ba sing sede öldüremediğin için kuduruyorsun öyle değil mi?...merak etme,onu tekrar göreceksin,söz veriyorum...
zukoya hiçbir şey söyleyemediler...onu bu kadar zayıflamış,çökmüş bulmayı ummuyorlardı...son gördüklerinden bu yana on yıl yaşlanmış gibiydi...omuzları çökmüş,gözleri içine kaçmış,yüzü süzülmüş,elmacık kemikleri iyice belirginleşmişti,yarasının bile rengi kararmış görünüyordu...hiçbir şey konuşmadılar,yan yana oturdular,suki zukonun elini tuttu,sessiz sessiz sevgili pai sho arkadaşı için ağladı...o kadar...
-iroh amcanın da ba sing seye gideceği tutmuş...önce onunla konuşsak çok iyi olurdu. sokka kendileri için ayrılan odada bir aşağı bir yukarı yürüyor,ellerini kollarını sallaya sallaya konuşuyordu -zukonun nasıl karşılayacağını bilmiyoruz...ya daha da kötü olursa...o bize yardımcı olacağına bir de biz onu teselli etmek zorunda kalırsak...ya azulaya ne demeli...onun boynunu tutulma günü kırmalıydım,evet fırsatım varken bunu yapmalıydım! suki onu sakinleştirmeye çalıştı -sokka sakin olmalıyız...katara için...çaresiz iroh amcayı bekleyeceğiz,azulaya da elimizden geldiğince bulaşmayacağız...lütfen biraz daha sesini alçat,sakin ol sevgilim... sokka sonunda çileden çıktı -nerdeler,başlarına ne geldi bilmiyoruz...kataraya ne söyleyeceğiz,hiç düşündün mü?nasıl umutlandı appayı görünce...ya kıza,bebeğine birşey olursa...şayu da birşey bilmiyordu,danıştığımız hiçbir rahip bize yardım edemedi...bir dahaki gündönümünü mü bekleyeceğiz...bu kızı 6 ay daha nasıl oyalayabiliriz? ben burda kafayı yiyeceğim sen sakin ol diyorsun! ağlamaya başlamıştı,kapı çalınınca gözyaşlarını aceleyle sildi...zuko içeri girdi -noluyorsunuz,kavga mı ediyorsunuz? zukoyu kavga etmediklerine zor inandırdılar,oysa zuko başka birşey için gelmişti,ayakta fazla duramadığından yatağın bir ucuna ilişti: -katarayı buradan götürün sokkayla suki birbirlerine baktılar,ihtiyaçları olan son şey zukodan böyle birşey duymaktı,zuko devam etti: -kuzey kutbuna götüremez misiniz? ama orası çok uzak,yolculuk onu yorar,haklısınız...beraberinizde götürün,güney hava tapnağına ya da toph'un yanına,lütfen... sonra yorgun bir sesle ekledi: onu daha fazla bu sarayda istemiyorum... sokka gidip zukonun elini tuttu -üzgünüm zuko,katarayı hiçbir yere götüremeyiz...zuko sinirli sinirli gülümsedi: -siz su kabilelilere birşey rica etmek imkansız değil mi? onu hasta ediyorum,görmüyor musunuz?...alın aang'e götürün ya da onu başka bir yerde beklesin ama burada değil...benim yüzümden ona da bir şey olursa dayanam -aang gittiği yerden geri dönünceye kadar,katara burada kalacak dedi sokka zukonun gözlerinin ta içine bakarak...bu sonsuza kadar sürse bile farketmez... zuko birşeyler sezinledi: -aang nerde ki?
7.bölümün sonu...
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:58 am
8.bölüm:baba-kız
zuko sorusunu tekrar etti: -aang nerde? sokkayla suki ister istemez bakıştılar...kaçış yoktu,sokka tam ağzını açmıştı ki kapı açıldı,katara kucağında sora'yla beraber içeri girdi -bakın size kimi getirdiiim zuko hayalet görmüş gibi irkildi,yüzü çarpıldı...o günden sonra "o şeyi" bir kere olsun görmemiş,onu görmemek için annesiyle kavga etmiş,geceleri ağladığını duyduğunda yastığıyla kulaklarını kapamıştı...ve şimdi tam karşısındaydı katara zukoya bir zafer bakışı fırlattı,"benim burda olduğumu bile bile getirdi" diye düşündü zuko,kalkmaya hazırlandı suki bebeği kucağına aldı: -aman ne güzel şeymişsin sen öyle! gerçekten de kataranın sora adını verdiği küçük prenses,erken ve çok zayıf doğmuş olmasına rağmen kısa sürede toparlanmış,güzelleşmişti,katara ona çok iyi bakıyordu... -kime benziyor? diye sordu suki -babanesi,halasının bebekliğine benzediğini söyledi -aman Allah korusun dedi kısık bir sesle suki,katara kaşlarını çatıp sus işareti yaptı -izninizle...diyerek zuko odadan çıktı,sinirden aang meselesini unutmuştu bile... -ayy duymuş mudur? diyerek dudağını ısırdı suki... sokka kendini yatağın üstüne attı -duyarsa duysun...konuşmaları yarım kaldığı için canı sıkılmıştı. katara sonunda dayanamdı -siz ikiniz iyi olduğunuzdan emin misiniz? karı koca bir ağızdan "evet!" diye bağırdılar katara dudak büktü -gel kızım gel...biz odamıza dönelim...bugün bunların hepsi bir garip!
şanslarına iroh,o akşam döndü ama amcayı yalnız yakalamak pek kolay olmadı...sonunda sarayın kütüphanesinde onu kıstırdılar,olan biteni anlattılar -anlattıklarınızın pek çoğundan haberim vardı zaten...bugün beyaz lotusu topladım,bana kuzey kutbundan bol bol istihbarat getirdiler sokka gülümsedi -soydaşlarımın çenesi düşük gevezeler olduklarını öğrenmek ne güzel suki ciddiyetle sordu: -peki şimdi ne yapacağız...iroh çayını yudumladıktan sonra cevapladı: -zuko hariç bütün kralların ve yöneticilerin haberi var,babanızın bile...öncelikle zukoyu da haberdar etmeliyiz...sonra da bütün sorularımızın cevabını alabileceğimiz bir yere gideceğiz...wan şi tong kütüphanesine... sokka sevinçle bağırdı: -eveet,bu benim aklıma gelmemişti,profesör ve baykuş da bize yardımcı olabilir wan şi tong kütüphanesi barış ilan edildikten sonra,aang'in ruhlar dünyasına gidip uzun uzun baykuşu ikna etmesinin de bir sonucu olarak tekrar ve bu kez bina olarak tamamen yer yüzüne çıkmıştı...üstelik profesör de hayattaydı hatta baykuşla kanki olmuşlardı,kütüphaneyi beraber idare etmeye başladılar başta ba sing se üniversitesi öğrencileri olmak üzere dünyanın dört bir yanından gelenlerle dolup taşıyordu kütüphane...üstelik zukonun emriyle ateş ulusuyla ilgili daha önce yakılmış olan kısım da yeniden düzenleniyor,kitaplarla dolduruluyordu... ama iroh kötü bir haber verdi -baykuş bize yardımcı olamaz...geçtiğimiz günlerde esrarengiz bir biçimde ortadan kaybolmuş... sokka umudunu git gide kaybettiğini hissediyordu: -demek ki ruhlar dünyasında işler gerçekten çok karışık...ama yine de bunu akıl etmeniz güzel,birşeyler öğrenebiliriz iroh gülümsedi -ne diyebilirim ki...çay zihni açar yarı yarıya aydınlatılmış kütüphanenin karanlık kısmından bir ses geldi: -aynen öyle... -azula???????
zuko kapıyı çalmadan kataranın odasına daldı: -sen bana emrivaki yaptın... sora'nın odada olmadığını biliyordu,bu saatte ursa torununu yanına alırdı,özellikle bu saati kollamıştı kataraya hiç bakmadan odanın içinde dört dönüyor,birşeyler arıyordu,hala halsizdi,bir ara tökezledi,düşecek gibi oldu,katara kolundan yakalamak istedi -dokunma bana!! katara irkilerek geri çekildi...zuko burnundan soluyordu,lord kıyafetlerini giymiş ama tacını takmamıştı,iyice uzayan saçı yüzünü yarı yarıya kapatıyordu...kataranın gözlerinin içine bakarak tane tane konuştu: -sen bugün bana,ateş ulusunun lorduna emrivaki yaptın...o şeyi asla görmek istemediğimi bile bile yine benim karşıma çıkardın... katara epey korkmuştu yine de kızmaktan kendini alamadı: -senin şey dediğin kişi,öz be öz kızın! -yeter...daha fazla hayatıma,aile işlerime karışma...istemiyorum...çık artık hayatımdan! sonunda aradığını bulmuştu,bu kataranın bavuluydu,odanın bir köşesinde boş duruyordu,aldığı gibi yatağın üzerine fırlattı: -hemen toparlan...en kısa zamanda gidiyorsun...sokka seni appayla istediğin yere bırakır...daha fazla da... -yeteeeeer! katara hem ağlıyor hem de zukoyu kapıya doru iktiriyordu: -çabuk defol odamdan,çabuuuuuk! nerenin lordu olduğun beni ilgilendirmiyor,seni odamda istemiyorum...merak etme sokkayı beklemeyeceğim,hemen yarın gideceğim,istenmediğim yerde kalmam...yüzünü bir daha görmek istemiyorum,defol! kapıyı zukonun yüzüne çarptı ve kendini yatağa atıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı...kapının dışında ise zuko başını kapıya dayamış,kataranın hıçkırıklarını duyuyor,sessizce ağlıyordu...
-sen bizi mi dinliyordun sokka azulayı görünce sinirle ayağa fırlamıştı,iroh elini kaldırdı: -sakin ol sokka,azula herşeyi biliyordu zaten...burada olmasını bizzat ben istedim...azula çok değişti...bize yardımcı olabilir...üstelik ruhlar dünyası konusunda çok şey bilir... azula sokkanın gözlerinin içine baktı: -bu konuda hocam zhao'ydu...onun ruhlar konusunda ne kadar bilgili olduğunu sen çok iyi bilirsin sokka gözlerini kıstı,dişlerinin arasından tükürür gibi -bilmez miyim,dedi... -haydi otur sokka,çayını iç,dedi iroh. -peki ilk olarak ne yapacağız? diye sordu suki azula gülümsedi -ilk olarak ben size yalan söyleme konusunda iyi bir ders vereceğim çünkü bu konuda çok kötüsünüz...hatta bu işi tamamen üstüme alıyorum...siz ikiniz daha fazla katarayı kandıramazsınız...madem hamile olduğu için endişeleniyorsunuz ve onu korumak için yalan söylüyorsunuz,o zaman bu beyaz yalan sayılır...yani siz "doğuştan iyiler"i günaha sokmaz,yine cennete gidersiniz,merak etmeyin...
-yarın gidiyorum sokka bana engel olamazsın gecenin bir yarısı katara hem ağlıyor hem bavulunu topluyordu,sokka ise çıldırıyordu -katara nereye gideceksin,aang burdan ayrılmamanı sıkı sıkıya tembihledi diyorum sana -umrumda değil...hemen sabahleyin kuzey kutbuna doğru yola çıkıyorum,ona da söyleyecek bir çift sözüm var... suki bir yandan halasından korkan yuka'yı susturmaya çalışıyor bir yandan da zukoyu savunuyordu -hasta olduğunu sen söyledin,katara...yine kriz falan geçiriyordu herhalde,yoksa hiç sana onları söyler mi,seni ne kadar çok sevdiğini bilmiyor musun? -yeter artık...burda bir gün daha duramam...gideceğim,siz ister gelin ister gelmeyin,appayı ben alıyorum... sokka sonunda dayanamadı,bir hışımla dışarıya çıktı
sarayın bir başka köşesinde karanlıklar içerisinde bir gölge sessizce süzülüp oda kapısından çıkmak isterken arkasından bir kadın sesi duyuldu: -gene mi ona gidiyorsun? gölge durdu,ses devam etti -zuko duyunca çok kızacak biliyorsun... gölge boynunu eğdi...yine de yoluna devam etti...gecenin içinde kayboldu...
-zuko,yalvarırım sana kataranın gitmesine izin verme... sokka paldır küldür odaya dalmış,zaten zor uykuya dalmış olan zukoyu uyandırmıştı... -sokka ne istiyorsun,diye uyku mahmurluğu içerisinde sordu -katarayı yalnız sen durdurabilirsin...lütfen zuko,engel ol ona... -yapma sokka,bırak gitsin,inan bana böylesi daha iyi...aang'in yanına gitmek ona daha iyi gelecek... zuko doğrulmuş,yatağında oturuyordu... -hayır,zuko,aang'in yanına gidemez...anlamıyorsun -ne demek bu şimdi,niye aang'in yanına gidemezmiş? -çünkü aang kuzey kutbunda değil...hiçbir yerde değil... sokka anlattı,zuko dinledi,dinledikçe beti benzi attı,rengi o kadar kaçtı ki sokka korktu,gidip saray hekimlerinden birini çağırdı,sabaha kadar da zukonun başında bekledi ağzını hiç açmayan,gözünü de hiç kırpmayan zuko,sabaha karşı tek bir şey söyledi: -rüyam çıktı...
katara sora'yı öptü,mis gibi bebek kokusunu içine çekti -affet beni birtanem...ama gitmek zorundayım...yemin ederim seni hiç unutmayacağım...sen benim ilk gözağrımsın... iki damla gözyaşı sora'nın minicik yanaklarının üzerine düştü kapı açıldı,zuko omuzları düşmüş,adeta sendeleyerek kataranın yanına geldi,gözleri kan çanağı gibi olmuş,gözlerinin altı şişmişti kataranın yüzüne değil,sora'ya bakıyordu,kollarını yavaşça uzattı bebeği kucağına aldı katara gözlerine inanamıyordu yatağın kenarına oturdu,kızına gülümsedi,uzun uzun baktı,az önce kataranın gözyaşlarının damladığı yanağından öptü... sonra başını kaldırdı,kataraya baktı,ağlıyordu: -gitme,dedi...özür dilerim,kendimde değildim,söylediklerimin hiçbiri doğru değildi...kaç gecedir rüyamda seni görüyorum katara...mai'nin yatağında yatıyorsun,bembeyazsın...seni sarsıyorum ama uyanmıyorsun,ölmüşsün...her gece bu rüyayı görüyorum katara...sana da birşey olacak diye ödüm kopuyor katara da ağlamaya başladı ama aynı anda gülümsüyordu da: -rüyaların tersi çıkarmış derler -gitme katara...yalvarırım...haklıydın...benim de kızımın da sana çok ihtiyacımız var... sora'nın üstüne kapanıp ağlamaya başladı katara gidip zukoya sarıldı -hiçbir yere gitmiyorum zuko...sizi asla bırakmayacağım...
8.bölümün sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:58 am
9.bölüm:sır
sokka,zukonun çalışma odasından içeri girdi -beni çağırmışsın...heeeey,tacını takmışsın zuko tacını takmış,gerçekten de yüzü gözü açılmıştı,çok iyi görünüyordu... -gel sokka gel,bunları göndermeden önce bir de sana göstereyim dedim...çok gizli damgalı dört mesaj...bu kuzey,bu da güney su kabilesine..bu,savaştan sonra ba sing seye göç eden bir mahalle dolusu su kabilesi köylüsüne..bu da bataklık bükücülere... -eee,ne demek şimdi bu? -avatar bir reenkarnasyon zinciri içerisinde her öldüğünde sıradaki ulusta tekrar doğmuyor mu? işte,ruhlar dünyasında aang'e birşey olup olmadığını biz,bu dünyada gündönümünden bu yana doğmuş her su ulusu bebeğini inceleyerek öğrenebiliriz... eğer aang...öldüyse o zaman avatar alametlerine sahip bir bebek doğacaktır...bu mesajlarla rahiplerin doğan her bebeği incelemelerini emrediyorum...beyaz lotus meclisinden de onay aldım,amcamın haberi var -vay canına dedi sokka,bu benim hiç aklıma gelmemişti zuko haftalardan beri ilk kez(kızından bir başkasına)gülümsedi -işte bu yüzden ben lordum sen ise gezgin bir su köylüsü sokka burun kıvırdı: -bence bu daha çok babalarımızn mesleği ile ilgili bir şey ama o konuyu hiç açmayalım istersen... -bunları en güvendiğim komutanlarımla gönderiyorum...rahipleri de gizlilik konusunu sıkı sıkıya tembihledim -ya koca bir kuzey su kabilesini napıcaz,sayelerinde haberler benden önce buraya gelmiş -merak etme,onların da icabına baktım..dedi zuko,sokkanın kendisine dik dik baktığını görünce devam etti: -merak etme soykırım falan yapmıyorum,kabile reisi katayı bizzat uyardım,o da bana söz verdi,dikkatli olacaklar...dünya avatara olanları uzun süre bilmeyecek...şimdi gidebilirsin geldiğin için teşekkür ederim sokka dışarı çıkarken bir an için durdu -seni yeniden iş başında görmek çok güzel zuko...ayrıca,katarayla da yeniden barıştığınızı görmek harika...gitmesini engellediğin için tekrar teşekkür ederim zuko cevap vermedi,sadece gülümsedi. -peki şu bahsettiğin rüya ne oldu,diye sordu sokka zuko iç geçirdi -artık görmüyorum,geçti...
sokka çıkar çıkmaz,bir asker zukoya bir belge getirdi...bu hapishane müdürünün haftalık olağan raporuydu ve içinde son birkaç aydır olduğu gibi zukoyu çok rahatsız eden aynı şey yazıyordu...zuko suratını astı,raporu elinde buruşturdu: -yeterince sabır gösterdim...artık bu kızla konuşmanın zamanı geldi...
-demek aang'ten bir mektup geldi....çok sevinmiş olmalısın katara tylee,kiyoşi adasına dönmeye hazırlanıyordu,o bavulunu toplarken sarayın bütün hanımları da odasına doluşmuş,son kez dedikodu kazanını kaynatıyorlardı söz mektuptan açılınca suki vicdan azabıyla yerinde rahatsız rahatsız kıpırdandı ve göz ucuyla azulaya baktı...azula elindeki bir çiçekle oynuyor,hiç de renk vermiyordu...gerçekten bu işte ne kadar da usta diye geçirdi içinden suki -evet,ne kadar mutlu oldum anlatamam...sokkayla gönderdiği haberden sonra ses seda çıkmamıştı... o da haber sayılmaz ya... sevgilerini,taziye dileklerini söylemiş o kadar... kutba gideli bir aydan fazla oldu,meraktan çıldıracaktım... ama kendi eliyle yazıp gönderdiği mektubu okuyunca içim rahatladı... -ne zaman döneceği belli olmamış mı daha? suki iyice sıkıldı,bazen tylee ne kadar patavatsız olabiliyordu -hayır canım,daha bekleyeceğim ne yazık ki... ama sık sık mektup yazacağına söz verdi...hem ben burda sıkılmıyorum ki,dünyalar güzeli kızımla geçiriyorum zamanımı bunu söylerken kucağına oturttuğu sora'nın üstüne eğilmiş,yanağını yanağının üzerine koyuyordu...suki aceleyle konuyu değiştirdi: -haru'yla nasıl gidiyor tylee...ufukta evlilik yok mu? odada ursa da bulunduğu için tylee biraz kızardı -bana ondan hiç bahsetmeyin...biz ayrıldık azula oturduğu yerden bir kahkaha kopardı -gene mi? iki yıldır bu kaçıncı oldu,sayan var mı? ursa dahil herkes gülüyordu,tylee daha da kızardı -be sefer geri dönüşü yok...kendisi beni herkesten kıskanır,sonra da gözümün önünde arkadaşlarıma kur yapar...(kahkahalar artınca iyice sinirlendi) bütün kiyoşi savaşçılarıyla teker teker flört etti ya hem o kadar dedim,o bıyıkları kes diye,dinlemedi...kendisine çok yakıştığını sanıyor,budala... azula gülmekten katılıyordu,nerdeyse oturduğu sandalyeden düşecekti...o sırada zuko içeri girdi birdenbire herkes sustu...hala yasta olan ateş lorduna kahkaha atarken yakalanmak hoş olmamıştı...ama zuko umursamadı,gidip kataranın kucağına eğilerek kızını öptü -tylee,keşke biraz daha kalsaydın...kızımın teyzelerinden biri eksiliyor... -taş yerinde ağırdır zuko...hem gideyim de harunun kulaklarını çekeyim,kimbilir ben yokken neler yapmıştır... zuko kibar bir biçimde gülümsedi: -benim de selamımı söyle,cenazede fazla ilgilenemedim... sonra azulaya döndü:seninle konuşmak istediğim bir konu var,çalışma odama kadar gelir misin? zuko azulayla bu kadar kibar konuşmazdı,aslında hiç konuşmazdı,azula iyileştiğinden ve tekrar saraya döndüğünden beri karşılıklı iki çift laf etmemişlerdi...ama azula bunu bekliyormuş gibiydi, hiç şaşırmadı,ayağa kalktı -hemen geliyorum iki kardeş arka arkaya odadan çıktıktan bir dakika sonra ursa da ayağa kalktı: -sanırım sadece annelerin ayırabilceği cinsten bir kardeş kavgası çıkmak üzere...izninizle kızlar...
-sana tek bir soru soracağım ve sen de dürüst bir biçimde cevap vereceksin... zuko azulayı tam karşısına oturtmuştu,odanın ışıklarını kıstırmış,odaya adeta bir sorgu odası havası verdirmiş,bu da azulanın gözünden kaçmamıştı...yüzünde taş gibi bir ifadeyle ağabeyine bakıyordu.zuko sorusunu sordu: -son birkaç aydır geceleri hapishaneye gidip babamızı ziyaret eden sen misin? cevap gelmeyince devam etti -son bir aydır ziyaretlerin sıklaşmış...nerdeyse her gece gidiyormuşsun... bazı gardiyanlarla anlaşmışsın,sana göz yumuyorlarmış...hepsini yakalattım,hiçbiri itiraf etmedi ama seninle yüzleştirdiğim anda renk vereceklerdir...azula beni duymuyor musun? sorumu cevaplamayacak mısın? yoksa sabık ateş lorduyla biraraya gelip bana komplo mu kuruyorsunuz? azula hızlı hızlı cevapladı -hayır,evet,evet,hayır... zuko sinirlenmeye başlıyordu -sen benimle dalaga mı geçiyorsun? ne demek bunlar? -sen bir soru soracağım dedin ama tam dört soru sordun sevgili ağabeyciğim...ben de hepsini teker teker cevapladım..hayır,aradığın kişi ben değilim,evet seni duyuyorum,evet sorunu cevaplıyorum ve hayır,senin gibi "başarılı" bir ateş lorduna komplo kurmak aklımın ucundan bile geçmez azulanın yüzündeki alaycı gülümseme zukoyu iyice çileden çıkardı...yine de kendini tuttu: -azula lütfen beni uğraştırma...sen olduğunu biliyorum...hemen itiraf edersen bu konu annem duymadan kapanır...lütfen -ben değilim...babamı dört yıldır bir kere bile görmedim -azula... -neden gidip babamıza onu ziyarete gidenin kim olduğunu sormuyorsun? azula zukonun gözlerinin tam içine bakıyordu:cesaretin yok değil mi zuzu? zuko iyice sinirlendi: -babamın yanına gitmeme gerek kalmayacak...kim olduğunu bana sen söyleyeceksin...madem sen değilsin,o zaman bana bir isim verebilirsin...babamızın gizli ziyaretçisi kim azula? bildiğni biliyorum,çabuk söyle! -benim! ursa kapının eşiğinde durmuş,zukoya bakıyordu,zuko şaşkınlıkla "ne?" diye haykırdı... -ikinizi de odamda bekliyorum...herşeyi anlatacağım...ama önce...sanırım kızkardeşinize bir özür borçlusunuz lordum...özür dilemeden sakın yanıma gelmeyin ursa çıkıp gitti,azula da ayağa kalkmıştı...ağabeyiyle pis pis bakıştılar...
-en başından başlamam geretiğin biliyorum... ursa iç geçirdi,çocuklarına bir baktı...azula ile zuko birer sandalye çekmiş,tam karşısında,yanyana oturuyorlardı. -aylar önce bana gönderdiği bir mesajla başladı herşey... onu döndükten sonra ilk ve son görüşümden bu yana bir daha hiç görmemeye kararlıydım ama...mesajda öyle bir şey yazıyordu ki...gitmemezlik edemezdim ursa ister istemez ozai ile ilk görüşmesini hatırladı...saraya döndükten birkaç gün sonra dayanamamış,hapishaneye gitmişti...kocasına söyleyecek bir çift lafı vardı -sen....sen benim hayatımı mahvettin!...bana en çok ihtiyaç duydukları yıllarda beni çocuklarımdan ayırdım...onların büyüdüğünü göremedim...kızımızı delirttin...oğlumuza neler yaptın,yüzüne?...sen nasıl bir babasın,sen sen nasıl bir mahluksun...bir insan bile değilsin elleriyle parmaklıklara tutunmuş,hem ağlıyor hem de kinini kusuyordu...ozai hücresinde arkasını dönmüş bir kere bile dönüp de yüzüne bakamamıştı...sonunda ursa orada bayılıp kalmış,zuko da bir daha hapishaneye gitmesini kesinlikle yasaklamıştı -mesajda ne yazıyordu,anne? ursa oğlunun sorusunu cevapsız bıraktı,büsbütün başka birşeyden bahsetmeye başladı: -öncelikle aklına kötü birşey gelmesin oğlum...baban beni aylar önce gerçekleşen bir olay yüzünden çağırdı(kendi kendine gülümsedi)bir doğa olayı...gezegenlerin bir hizaya geldiği bir gökyüzü olayı...ruhlar dünyası ile bizim dünyamız arasında hiçbir sınırın kalmamasına sebep olan bir gökyüzü olayı... azula kendi kendine güldü -babam hapiste astronomiye mi merak sarmış? ama zuko gülmedi,bilakis ciddileşti...babası annesine durup dururken neden ruhlar dünyasından bahsetsindi ki? -bundan yıllar önce,sizin de tanıdığınız general zhao sayesinde öğrenmiş...biliyor musunuz bilmiyorum,o da ruhlar dünyasıyla ilgili geniş bilgiye sahipmiş... zukoyla azula bakıştılar,biliyorlardı... -o gece dünyamızla ruhlar dünyası arasındaki sınır hemen hemen ortadan kalkarmış -gündönümündeki gibi mi? -hayır,daha da etkili bir biçimde...ama asıl 3 yıl sonraki bir tarihten bahsetti,ona da zhao bahsetmiş...o tarihte bütün gezegenler,bu kez güneşle beraber bir hizaya geleceklermiş...bu da birkaç saatliğine de olsa iki dünyanın tamamen biraraya gelmesi anlamına geliyormuş... -peki bundan bize neymiş? diye sordu azula...ursa ona baktı -anlatırım ama bir şartla...siz de bana aang'e aslında ne olduğunu anlatacaksınız... bu kez azula bile şaşkınlığını gizleyemedi,zuko ise nerdeyse ayağa fırlayacaktı,ursa ikisinin de konuşmasına izin vermeden devam etti: -gündönümünde kötü şeyler olduğunu biliyorum...sokka ve amcanız niye yarın apar topar ba sing seye gidiyorlar?bunun için,değil mi? beyaz lotusun acilen toplanması...zukonun bugün çok gizli damgasıyla yolladığı mektuplar...ve azulanın aang'in yazısını birebir taklit ederek kataraya aang'in ağzından yazdığı usta işi mektup...hepsinden haberim var,beni kandıramazsınız... zuko şaşkınlıktn küçük dilini yutmuştu,azula ise gülüyordu -artık hiç şüphem kalmadı...sen benim annemsin aang'e olanlara dair bildikleri herşeyi anlattılar,ursa çok üzüldü,kel keşişi oğlu gibi severdi sorma sırası zukodaydı -anne,seni tekrar onu görmeye ikna edecek kadar önemli ne vardı o mesajın içinde? ursa iç geçirdi -kelimesi kelimesine şöyle yazıyordu: "luteni zhao öldürdü...biliyorsun ki bu ikimizin yüzünden oldu...ama dahası var...çok yakında asıl öldürmek istediği kişi için geri gelecek" azula da zuko da gözlerini iri iri açıp annelerine bakakaldılar,adeta nefessiz kalmışlardı 9.bölümün sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:59 am
10.bölüm: prens ve fakir kız
zuko hiddetle ayağa fırladı -bütün bunlar deli saçması...babam hücresinde duvarlara baka baka kafayı yemiş! luteni zhao öldürmüş olsa....amcam onu yaşatır mıydı sanıyorsunuz -amcamın bildiğini söylemedi ki salak,dedi azula yüzünü buruşturarak...zuko bir sağa bir sola yürüyor,onu duymadan devam ediyordu -zhoa öldü,benim gözlerimin önünde öldü,aang öldürdü...geri gelecekmiş,peeh! azula fırsatı kaçırmadı: -hani yüce avatarımız cana kıymıyordu,prensiplerine aykırıydı? zuko bu kez dayanamadı: -o zamanlar avatar halini kontrol edemiyordu,istemeyerek oldu...hem konumuz bu değil ki...(annesine döndü)"ikimizin yüzünden oldu" da ne demek? sen zhao'yla hiç karşılaşmadın ki anne...o sen...sürgün edildikten sonra saraya geldi ursa iç geçirdi -ben zhao'yu hepinizden önce tanıyordum oğlum...ben varken saraya hiç gelmedi...ben olduğum için gelemedi...zhao,babanızla tanışmadan önce...benim nişanlımdı zuko,Allah'tan o sırada sandalyesinin önünde duruyordu...sandalyesine çöküverdi...azulaysa dudak büktü -doğrusu anne,erkek zevkine bayıldım...
-dün gece bir rüya gördüm,dedi tylee,mışıl mışıl uyuyan sora'nın üstüne eğilmiş konuşuyordu.katarayla yalnız kalmışlardı,suki yuka'yı uyutmak için odasına gitmişti -ne gördün? -yarı rüya,yarı hatıra...kaynarkayada azula bizi hapse attırdıktan sonra...mai ile aynı hücreye konmuştuk...mai hiç konuşmuyordu...çok sinirliydi..bana patlayacağını hissediyordum...sonunda bağırmaya başladı..."aptal olduğunu biliyordum ama bu kadarını ben bile senden beklemezdim...nasıl yapabildin? kendini nasıl feda edebildin...hadi benim bir nedenim vardı,ya sen? azula sana neler yapacak hiç düşündün mü?" -benim nedenim de sendin dedim ezik ezik...insanın hayattaki tek arkadaşı,böyle bir aptallığı yapmak için iyi bir neden olamaz mı?...mai o zaman sustu,sonra hiç beklemediğim bir anda boynuma sarıldı...ağlıyordu...hayatımda ilk defa ağladığını görüyordum...dahası tanıştığımızdan bu yana ilk kez kendi isteğiyle bana sarılıyordu tylee hem ağlıyor hem gülüyordu,kataranın da gözleri yaşarmıştı -buraya kadar gerçek,bundan sonrası rüya dedi tylee:sonra mai dudaklarını kulağıma yaklaştırdı ve şunları fısıldadı: ay ve güneş aynı anda onun üzerine doğacak...biri karanlığını aydınlatacak,diğeri sonsuza dek ısıtacak...sen de buna şahit olacaksın... katara gözlerini sildi: -ne demek bu? tylee uzun uzun kataraya baktı,sonra omuz silkti: -yıllar önce biz çocukken li ve lo'nun bize öğrettikleri bir tekerleme...nerdeyse unutmuştum...mai bunu pek severdi... sonra uyandırmamaya çalışarak sora'yı kucağına aldı,kataraya yalvaran gözlerle baktı: -ya ben bunu çok özlicem,zuko bunu bana vermez miiiiiiiiiiii? katara güldü -ondan önce ben vermem,avucunu yalarsın
-ailem,yıllarca ateş ulusunun en seçkin,gözde ailelerinden biri olmuştu...daima saray çevresinde ve sarayla iyi ilişkiler içerisinde bulunmuştu...çok iyi yöneticiler,yüksek rütbeli komutanlar yetiştirmişti...hatta bir avatar bile çıkardı...ama bu avatar Rokunun savaş karşıtı olması ve bu yüzden sozin'le takışması ailem için bir felaket oldu...onun ölümünden sonra ailem hızla itibar kaybetmeye başladı...bu yıllarca böyle devam etti...rokunun torunu oan babam öldüğünde 14 yaşındaydım...annem ile ikimiz çok sefil bir durumdaydık...işte bu sırada annem beni zhao'yla nişanladı...bu nişanı ben hiç istememiştim,ondan daha ilk görüşte hiç hoşlanmamıştım...favorilerinden de nefret etmiştim(burda azula bir kahkaha atmaktan kendisini alamadı)...zhao'nun bu evliliği istememsinin sebebi basitti...ailem düşmüş de olsa soylu köklere dayanıyordu ve zhao'nun ihtiyacı olan da soyluluktu...yoksa en nihayetinde o da en az benim kadar fakir bir subaydı,kancayı atabileceği tek soylu kızı da bendim... ursa kafasındakileri toparlamak ister gibi sustu,azula ile zuko pürdikkat onu dinliyorlardı...ursa gülümseyerek devam etti: -babanızla bu sırada tanıştım... -saraya girmeyi nasıl başardın diye sordu azula,ursa güldü -ben saraya girmedim...babanız dışarıya çıktı...o zamanlar babanız delişmen,serseri,şımarık bir küçük prensti...tebdil-i kıyafet edip şehirde dolaşmayı çok severdi...birgün benim çalıştığım çaycıya geldi...birbirimize ilk görüşte aşık olduk zuko yarı şaşkın yarı seviçli: -sen çaycıda mı çalışıyordun? diye sordu,ursa gülümsedi -evet,oğlum...senin çay yapmadaki becerin sadece amcandan gelmiyor,ben de çok iyi bir çaycıydım...sonra hikayesine devam etti:aylarca gizli gizli görüştük,birbirimizden kopamıyorduk ama benim nişanlı olmam herşeyi bozuyordu...bir gün babanız beni amcanızla tanıştırdı...iroh amcanız da çok genç olmasına rağmen ordunun başına getirilmişti,üstelik komutanları ve askerleri onu çok seviyordu...daha o zamanlar askeri dehasıyla dikkat çekmişti..onunla da birbirimizi çabucak sevdik,hemen abi kardeş olduk...iroh bizi birleştirmeyi bir görev bildi...zhao'yla uğraşmaya başladı...zhao'non sicili pek temiz değildi,bulunduğu yere gelebilmek için kaç kişinin ayağını kaydırmıştı...ama bunlar onu başkentten uzaklaştırmak için yeterli değildi...iroh da hayatında ilk kez birine bir haksızlık yaptı...çok uyduruk bir sebeple zhao'yu çok uzak bir koloniye sürgün etti,subaylığını elinden aldı,yıllarca başkente girmeme cezası da verdi...zhao sürgün edilince annem nişanı attı...amcanızla babanız da dedeniz azulonu ikna etti(sözün burasında zuko dikkatle annesine baktı,ursa ilk kez azulondan bahsediyordu) dedeniz önce "hain" avatarın torununu almak istemese de sonunda razı oldu...evlendik... sonrası bilinen hikaye....yavaş yavaş değişen,zhao'dan beter güç meraklısı birine dönüşen babanız,bozulan evliliğimiz...zhao da boş durmamıştı,başkente giremiyordu belki ama yine de orduda yükselmeye devam etti...luteni kaybeden iroh'un zamansız emekliye ayrılması,zhao'nun daha da işine yaradı...ve ben sürüldükten sonra da kapağı başkente attı...sonuçta artık başkentten uzak tutulma sebebi ortadan kalkmıştı...önlenemez yükselişi bu sırada başladı...o tam da babanızın ihtiyaç duyacağı cinsten bir komutandı...hırslı kötü yürekli ve kafasına koyduğu şeyi başarmak için yapmayacağı şey olmayan gerçek bir şeytan...kısa sürede generalliğe kadar yükseldi...sonrasını biliyorsunuz... bilmediğiniz şey,onun ruhlar dünyası üzerinde asıl çalıştığı şeydi..bu sandığınız gibi kuzey su kabilesine saldırdığında okyanus ve ay ruhlarını nasıl devreden çıkaracağı değildi...daha büyük,daha korkunç ve dünyanın kaderini sonsuza dek değiştirecek bir şeydi -tamam tamam dedi azula yüzünde hissiz bir ifadeyle...yeterince heyecanlandık...adı neymiş bu şeytanın söyle de kurtulalım -adı saklı...binlerce yıl önce,avatarlardan önce,ruhlar dünyası ve bizim dünyamız tek bir dünya iken...huzuru ve barışı aslan tosbağaları sağlarken..(zuko birdenbire heyecanlandı,aslan tosbağaları aang'in sadece birkaç kişiyle paylaştığı bir sırdı)...bu şeytan bütün dünyaya korku saldı...aslan tosbağaların soyunu kuruttu...bütün evrene hakim olmasına çok az kalmışken,kalan son aslan tosbağası,dünya üzerindeki ilk avatarı yarattı...sıradan bir hava bükücü olan neşa'ya sırlarını açıp onu avatara dönüştürdü...neşa da gücünü kullanıp iki dünyayı birbirinden ayırdı...adı saklıyı da sonsuza dek ruhlar dünyasına hapsetti -dur tahmin edeyim...zhao onu oradan çıkarmanın bir yolunu buldu,bunu da babama söyledi,dedi azula -nasıl çıkaralacağını değil ama ne zaman çıkarılabileceğini... -3 yıl sonra,dedi zuko gözleri dalgın dalgın -zhao'nun ileriye dönük korkunç planları önce onun ölümü,sonra da babanızın hezimeti ile son buldu...en azından babanız öyle sandı...ancak gündönümünde avatarın aniden ortadan kaybolması onu telaşlandırdı...bu zhao'nun birşeyleri başardığına bir işaret,babanıza göre... zuko tekrar heyecan yaptı: -babam aang'e olanları nasıl haber aldı,sen mi söyledin? -hayır dedi ursa,azula ise esneyerek söze başladı -onun da kendine ait bir lotusu vardır,kırmızı,pembe,ne bileyim?...ailemize dair haberlere hala şaşırabiliyor musun zuzu...ben yıllar önce bıraktım... -gidip babanla bu konuda konuşmalısın zuko,belki size yardımcı olabilir...(zuko kendisine ters ters bakınca)...baban çok değişti diyemeyeceğim zuko...ama gerçekten yardımcı olmak istiyor...yoksa bana bunları hiç anlatmazdı öyle değil mi? zuko başka birşeyi merak ediyordu: -lutenin ölümünü tek bir cümleyle geçiştirdin anne,senden daha ayrıntılı bir açıklama bekliyordum ursanın gözleri yaşardı,başını başka yöne çevirdi -bunları da başka zaman anlatırım zuko...sen bu anlattıklarımı sokka ve iroh ile paylaşacak mısın? zuko susuyordu,ursa ayağa kalkarak devam etti: -luteni söyleyip söylememek tamamen sana kalmış...amcanı hepimizden iyi tanıyorsun...eğer bunu kaldırabileceğini düşünüyorsan...sen bilirsin...şimdi izninizle,yılların sırlarını döktüm önünüze...sandığınız kadar kolay değildi,biraz dinlensem iyi olur ursayla azula beraber çıktılar,zuko odada yalnız kaldı...suratı asıktı,babasının bu kadar çok şey bbiliyor olması hoşuna gitmemişti...
uzun yıllar hapis kaldığı kaynarkaya hapishanesinden bir gün aniden salıverilmişti ursa...onu alan bir ateş ulusu gemisi,uzak bir toprak krallığı kolonisine götürmüştü...orada kendisine tekgöz odalı fakir bir ev tahsis edilmişti,karnını doyurmasına zor yetecek bir de aylık bağlanmıştı...ateş kralı azulonu uykusunda yüzüne yastık bastırarak öldürmenin bedeli işte buydu...ya da ursanın bakış açısıyla oğlunun hayatını kurtarmanın... uzun yıllar orada yaşadı...bir çaycıda iş buldu kendine...bir gün savaşın bittiğini,zukonun tahta çıktığını öğrendi...yüreği sevinçle doldu...ama hepsi bu...aklına geri dönmek,oğlunun karşısına çıkmak hiç gelmedi...nasıl gelsindi,oğlu onu bir ölü biliyordu..ve de bir katil...karşısına çıkıp yüzüne nasıl bakabilirdi...azulayla ilgili de birşeyler duymuş ama inanamamış,inanmak istememişti... bir yıl kadar geçmişti...kasabada bir kaç yabancının kendisini sorduğunu duymuş,eski korkuları depreşmişti...geç saatlere kadar çaycıda çalıştıktan sonra(evde yalnız kalmaktan korkuyor,boşu boşuna mesaisini uzatıyordu)sonunda evine dönmek zorunda kaldı...karanlık odasına girip de,gaz lambasını yakmak için eline aldığında yatağının üzerinde oturan bir gölge farketti...korkuyla lambayı düşürdü,lamba paramparça oldu...gölge elinde bir ateş yaktı,yüzü aydınlandı ursa oğlunu yarasından tanıdı...olanları duymuş ama yarasının asla bu kadar korkunç birşey olabileceğini düşünmemişti...boğazına bir hıçkırık takıldı...zuko da oturduğu yerde tirtir titriyordu,sonunda yataktan fırladı,sımsıkı annesine sarıldı...fakir çaycı kadınla ateş lordu dakikalarca öyle kaldı... mutluluk gözyaşları,hıçkırıklar,uzun uzun konuşmalarla geçen bir geceden sonra sabaha karşı zuko, annesinin göğsünde uyuyakalmıştı,ursa oğlunu uyandırmamamk için nefes bile almayacaktı nerdeyse...birdenbire kapı hafifçe aralandı,kel bir kafa içeriye uzandı...ursa gülümsedi,fısıldayarak: -sen aang olmalısın...içeriye girsene aang ayaklarının ucuna basarak içeriye girdi,ursaya gülümsüyordu -siz de leydi ursasınız,tanıştığımıza çok memnun oldum... -ben de aang...zuko,kendisi için ve bütün dünya için yaptıklarını anlattı...oğlumun senin gibi bir arkadaşı olduğu için çok şanslıyım aang'in yanaklarının kızardığını odanın alacakaranlığında bile farkedebiliyordu: -zuko asıl sizin gibi bir annesi olduğu için çok şanslı...onu harika yetiştirmişsiniz ursa gülümsedi"bir saniye,kulağını yaklaştırır mısın bana?"dedi,aang kendisine doğru eğilince de uzanıp yanağına küçücük bir öpücük kondurdu ursa,tabii,hiç bilmedi ama aang o an hayatında ilk kez annesini hiç tanımadığı için hayıflandı...dışarıya appanın yanına dönünce de iki damla gözyaşı döktü -ne düşünüyorsun anne? ursa bir uykudan uyanır gibi konuştu: -aang için çok üzüldüm,azula -belki inanmayacaksın ama ben de üzüldüm -onunla ilişkiniz nasıldı -bol elektirikli diye güldü azula -hayır azula ciddiyim,sen saraya döndükten sonra hiç konuştunuz mu -hayır dedi azula dalgın dalgın...bilakis birbirimizden hep kaçtık ursa üzüldü -katarayla ne kadar iyi anlaşıyorsun oysa... -katara kibar bir insan,hepsi bu... ursa kızına sarıldı -hayır kızım,sadce o değil...sen de çok değiştin...olman gereken insana her an biraz daha yaklaşıyorsun...ve senin olman gerekn insanı sevemeyecek tek bir kişi bile tanımıyorum ben azula iç geçirdi -ben belki beni olduğum gibi sevecek birilerini aryorumdur...ursa kızının yanağından öptü -ben seviyorum ya...
10.bölümün sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 1:59 am
11.bölüm:soru
suki,sokkanın mektubunu açtı,geldiğinden beri kimbilir kaçıncı kez okudu "burası talan edilmiş,suki....baykuşun ortadan kaybolduğu gece büyük bir yangın çıkmış...kütüphanenin büyük bir bölümü yanmış...profesör de kendisini ateşin içine atmak istemiş,zor engel olmuşlar...adı saklı hakkında hiçbir kaynak yok,tabii aslan kaplumbağaları ve gezegenlerle de ilgili...herşey gitmiş...iki haftadır bu is kokulu yangın yerinde,küller arasında boşu boşuna birşeyler arıyoruz...zaten amcanın zulasındaki çay da bitti...yakında ba sing seye geçeceğiz...siz de gelin,yukayı özledim..." gerisini okuyamadı...aynı şeyler yazıyordu,hala bir iz yok,azula mektuplara devam etsin,kataraya şunları söyle,şöyle davran,şunu söyleme...aang gideli bir buçuk ay olmuştu ve suki kataraya hala yalan söylemek zorunda olmaktan nefret ediyordu...azula bu süre içinde iki mektup daha yazıp göndermişti aang'in ağzından ama bu sefer de hiç ummadıkları bir başka cepheden,kolay kolay cevaplayamayacakları bir soru almışlardı..bei fong konağından toph'u soruyorlardı,zuko ile suki ne cevap vereceklerini şaşırmışlar,imdatlarına yine azula yetişmişti...ursa ise aang'e olanları öğrendiğinden beri katarayı bir anne aslan gibi,onu üzecek herşeyden koruyordu... dayanamadı,sokkanın mektubundaki son cümleyi açıp tekrar okudu: -soru şu:kim,bu zavallı kitaplardan ne istedi? ya bizim kaçık anka kralın zhao ile ilgili saçmaladıkları doğruysa? ya o lanet herif hakikaten hortladıysa? aang'i de bulamazsak...adı saklıyı kim yenecek?
zuko babasına gitmedi,gitmeye de hiç niyeti yoktu...annesini ararken babası devamlı kendisini yanlış yönlendirmiş;zukoya ursayı,ursanın hayatında hiç uğramadığı yerlerde aratmış,oğlunu hiç utanmadan uzun bir süre yalanlarla oyalamıştı...bulunduktan sonra ursanın bir gece gizlice ozaiyi ziyaret etmesi,ardından baygın bir biçimde saraya getirilmesi,günlerce kendini bilmeden yatması bardağı taşıran son damla olmuştu...zuko ciddi ciddi babasını kaynarkayaya yollamayı düşünmüş,sonra gözünün önünde bulunmasının daha iyi olacağına karar verip vazgeçmişti...ziyaret edemezse kendisini tutamayıp kötü şeyler söylemekten ya da yapmaktan korkuyordu...bir gece yazı masasının başında kendisini,babasını saçlarından yakalayıp,kafasını duvarlara sürttüğünü hayal ederken yakalamış,dehşet içinde kalmıştı(-ne o? avatarın senin ateş bükme gücünü sonsuza dek elinden aldığını mı sandın,anka kral? ama bak,kafanı böyle sürtünce kıvılcımlar çıkıyor!!!) hayır,babasının,içindeki canavarı uyandırmasına izin vermeyecekti... ya zhao ile ilgili anlatılanlara ne demeli? sokka ve amcası hala dişe dokunur bir bilgi edinememişlerdi...belki de babası hakkaten delirmiş,eski rakibi hakkında saçma sapan peri masalları uydurmuştu,olamaz mıydı? ama bu kadarı bile zukonun kabuslarının tekrar dönmesine yetmişti...her gece bir kabusla uyanıyor,sonra bir daha saatlerce uyuyamıyordu...artık uyku vaktinin gelmesinden resmen korkar olmuştu...kabuslarında en çok sora,annesi ve katarayı görüyordu...zamanla kataralı kabusların sayısı arttı...bunlarda katara ya bir uçurumdan aşağı düşüyor,ya bir bataklığa gömülüyor ya da doğurduğu bir canavar tarafından öldürülüyordu..zuko böyle çığlık atmamak için kendini zor tutarak her uyandığında soluğu sora'nın odasında alırdı...bir gece yine böyle sora'nın odasına gitti...katarayı sora'nın başında,bebeğin beşiğine yaslanmış uyurken buldu...odada hiçbir aydınlatma yoktu,yalnızca perdelerin arasından süzülen bir parça dolunay ışığı kataranın yüzüne vuruyordu..zuko yüzünde çarpılmış bir gülümsemeyle katarayı izlerken,garip birşey oldu...kataranın yüzü yavaş yavaş değişmeye başladı...ve mai'nin yüzüne dönüştü...zuko'nun gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı,şimdi burada,akşamdan hafif ateşlendi diye sora'nın başında beklerken uyuyakalan mai olabilirdi...katara da olması gereken yerde,aang'in yanında uyuyor olabilirdi...hayatları bir buçuk ay içinde ne hale gelmişti...ya daha sonra neler olacaktı...zuko kendisini odadan dışarı dar attı... onu rahatsız eden birşey daha vardı...aang aslan tosbağasından sadece kendisine ve sokkaya bahsetmişti...o da beyaz lotusun izniyle olmuştu...beyaz lotus meclisi,adı saklının ortaya çıkışından sonra hayatta kalan son aslan tosbağasının(ki bu aynı anda ilk avatarı yaratan aslan tosbağasıydı) hala yaşadığına ve bu savaşa bir son vereceğine inanıyordu...eh,bu da gerçekleşmiş,tosbağa aang'e savaşı bitirmesinde yardım etmişti...ama böyle büyük bir gücün hayatta olduğunun bütün dünyaca bilinmesine gerek yoktu...sadece beyaz lotus meclisinin müstakbel iki üyesi olarak kararlaştırılan sokka ve zukoya söylenmiş,onlara da bir sır olarak saklayacaklarına dair yemin ettirilmişti. Ama artık sır mır kalmamıştı,işte ursa ve azula herşeyi biliyorlardı...zuko,sokka ve iroh'a annesinden duyduklarını(tabi bazı kısımlarını sansürleyerek)ilk anlattıkları günü hatırladı -vaaay,demişti azula alaycı bir ses tonuyla...müstakbel beyaz lotusçular,ha? peki amca,ne zaman emekliye ayrılıp da yerini zukoya bırakmayı düşünüyorsun? iroh gülümsemişti: -eğer ölmenin yeni adı emeklilikse,zamanını kestiremediğim için kesin bir cevap veremiyorum o zaman azula da gülmüştü: -o zaman sen beyaz lotusu unut zuzu...amcam bu dünyaya kazık çakmış,"emekli" olmaya hiç niyeti yok iroh da karnını tuta tuta gülmüştü(hafiften göbek yapmıştı yine ama hapiste kazandığı formunu hala koruyor sayılırdı)...o gülerken zuko ona bakıyor,şimdi dayanamayıp ağlamaya başlayacağım diye ödü kopuyordu. Oğluyla ilgili gerçeği ona nasıl söyleyecekti? böyle bir kötülüğü ona nasıl yapacaktı? zukonun kafasında bir yığın soru vardı...ama en önemli iki tanesine bir türlü cevap veremiyordu: ozai bütün bunları kimden öğrenmişti?zhao'dan öğrendiyse,o kimden öğrenmişti? peki ya aang dönmezse kataraya ne olacaktı? azula haklıydı,zuko iki diyor ama yine fazla soru soruyordu...
bir hafta sonra suki ve yuka appaya binip ba sing seye gittiler...iroh ve sokka trenle geleceklerdi...toprak bükerek çalıştırılan bu trenler savaştan sonra bumi ve zukonunu teşvikiyle bütün toprak ülkesi ve ateş ülkesine yayılmıştı,ilk olarak da kütüphanenin de içinde bulunduğu çölle ba sing se arasına konulmuştu...işte iroh ve sokka bu yolla geleceklerdi istasyonda fazla beklemediler,tren hemen geldi...fazla da yolcu inmedi zaten,iroh ile sokka vagonlarından en son indiklerinde,inen tek tük yolcu da çoktan dağılmıştı,istasyonda başbaşa kalmışlardı...sokka karısı ve oğluyla hasret giderirken arkalarından sokka için oldukça tanıdık bir ses duyuldu: -ba sing seye hoşgeldiniz sokka kafasını çevirip arkasına bakarken aynı anda "yooo,bu doğru olamaz" diye kekeliyordu arkalarında durup onlara 32 dişiyle birden gülümseyen kadın...joodee'ydi sokka can havliyle sukinin arkasına saklandı,joodee hala konuşuyordu -sizi gideceğiniz yere kadar sağsalim götürmekle ben görevlendirildim...aa sokka bey,bu gerçekten siz misiniz? sokka hala sukinin arkasındaydı,ellerini karısının beline dolamış,eğilmiş,sukinin eteğini de başına siper ediyordu... suki şaşırmıştı: -ne oldu sokka,neler oluyor -en büyük kabusum gerçekleşti,bu kadın yeniden karşıma çıktı... suki birdenbire kıskançlıkla -yoksa bu da eski sevgililerinden biri mi diye sordu...sokka isyan etti -ne sevgilisi ya...bu kadın manyak...beni onun ellerine bırakma ne olursun joodee sokkayı görebilmek için sağa sola hareket ettikçe sokka da karısını belinden tutup çeviriyor,kendisini joodee'ye göstermiyordu -avatarımız nasıllar? ya kızkadeşiniz ve bayan bei fong? -iyiler,hepsi iyi....iyiyiz...biz...çok iyi -saraya kadar uçan bizonunuzla mı gitmek istersiniz yoksa aşağıda bekleyen arabayla mı? -araba lütfen dedi suki,sonra appaya dönüp özür diler gibi:kusura bakma appacığım ama senin eyerin yuka için pek de güvenli değil...dedi,appa anlıyorum der gibi homurdandı. joodee uzaklaşınca suki kocasını sıkıştırdı -ne manyaklığını gördün bu zavallı kadının? -manyak o,bildiğin gibi değil...insanlık dışı muamele ediyor insana -ne yaptı? -be-benim üstümü aradı,diye kekeledi sokka -neden? ne arıyordu...sokka kızarıp bozarıyordu -bana şey kontrolü yaptı.... suki sabırsızca: -ne kontrolü diye sordu sokka etrafına bakındı,sonra "utanıyorum,bari kulağına söyleyeyim" diyerek sukiye doğru eğilip,söyledi...suki gülmemek için kendisini zor tutarak: -inanmıyoruuum,dedi... peki aradığını buldu mu? sokka daha da kızarınca "bulmuuuuuuuuuş" diyerek gülmeye başladı...iroh da gülüyordu: -beni de aradılar ve aradıklarını da buldular...ne var ki bunda...insanlık hali...hem de neremde bulmuşlardı biliyor musunuz?(kahkahaları arttı) sakalımda!!! -sakalınızda bit mi buldular?...suki katıla katıla gülüyordu,sokka iyice bozuldu: -keltoş aang yırtmıştı tabii...katarayla toph'u aramaları ise bir saatlerini almıştı -dur tahmin edeyim,onlarda bulamadılar ama sende buldular,değil mi? sukinin gülmekten gözleri yaşarmıştı...karısı iroh'la kolkola istasyonun dışına doğru yürürken artık tamamen kıpkırmızı kesilen sokka,utanç içinde etrafına bakınıyordu -biraz daha sessiz,suki...duyacaklar...bu utanç verici...
ba sing seye gelmek hiçbirine iyi gelmedi...burası hatıralarla doluydu...daha arabadayken sokka,yıllar önce aang ve toph ile beraber appayı aradıkları,duvarlarına poster yapıştırdıkları sokakları görünce duygulanmış,gözleri yaşarmıştı...suki de arabanın bir köşesine büzülmüş,savaştan sonra mai,katara ve toph ile beraber gezdikleri dükkanlara bakıyor,sessiz sessiz ağlıyordu...bir ara çatlak bir sesle kocasına bir soru sordu: -azula o mektupları göndermeye daha ne kadar devam edecek?...sokka cevap veremedi
aylar sonra dükkanına tekrar uğrayan iroh için de aynı şey geçerliydi...işte şurada suki ile mai'in daima pai sho oynadıkları masa...mai'yi paisho'da kendisi bile geçemezdi,o derece ustaydı ateş kraliçesi...ve şurada aang çayını yudumlarken zukoyla çene çalardı...sonra arkasından toph'un sesini duyardı..."bak bakalım amcalık? bu sefer nasıl olmuş? çay yapmayı öğrenmiş miyim,artık alacak mısın beni çırak olarak?" -neyin var patron? jin yanıbaşında soran gözlerle iroh'a bakıyordu... iroh gözlerini sildi: -yok birşey...hadi sen bana bir çay getir,uzun yoldan geldim...ba sing seyin istasyonlarında hala güzel çay yapamıyorlar jin gidince o da kendi sorusunu sordu:birkaç ay içinde nasıl bu kadar eksilebilmişlerdi?
sokkanın da katıldığı beyaz lotus toplantısından sadece gizlilik halinin devamı kararı çıktı...araştırmalar sonuç vermemişti,çünkü varolan bütün kaynaklar yok edilmişti...bir dahaki gündönümünde aang'in dönmesini ummaktan başka yapacak birşeyleri yoktu...
devam edicek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:00 am
-işte azulanın mektubu hazır...şahin buralarda mı? zukonun işi başından aşkındı,sokkayı bir an önce başından savmak için eliyle sinek kovalar gibi bir hareket yaptı -buralardadır,yollarım şimdi -aman geç kalmasın,zuko...katarayı bilirsin...,başını okuduğu kağıtlardan kaldırmadan: -biliyorum,sokka...dedi. Şimdi işim var,sonra konuşuruz sokka çıkmak üzere kapıya doğru yöneldi..vazgeçti durdu...bugün yüreğinde korkunç bir sıkıntı vardı,tekrar döndü -geçen hafta mektup bir gün geç kaldı,nasıl telaş yaptı biliyorsun...Zukonun sesi iyice sabırsız çıktı bu kez: -biliyorum sokka,lütfen... sokka,çatlak olmasına engel olamadığı bir sesle -tam beş ay oldu,deyince zuko sonunda kafasını kaldırıp arkadaşına baktı,sokka bugün gerçekten kötü görünüyordu,omuzları çökmüş,gözlerinin altı uykusuzluktan torba torba olmuştu...gerçekten de lanetli gündönümünün üzerinde 5 ay geçmişti,katara hamileliğinin 6.ayını yaşıyordu...,iç geçirdi,sokkanın belli ki çok teselliye ihtiyacı vardı -şunun şurasında bir ay kaldı gündönümüne...biraz daha sıkmalıyız dişimizi sokka onu dinlemiyor gibiydi,kendi kendine gülümsedi: -nasıl da büyüdü kataranın karnı.. zuko da gülümsedi,bu kez elinden kalemini de bıraktı -dün sora'yı uyutmaya çalışıyordu odasında...ben de yanlarındaydım...birdenbire heyecanlandı oturduğu yerde..."zuko tekmelemeye başladı,elini ver"dedi...elimi aldı,karnının üstüne koydu,ben de hissettim...ondan daha fazla heyecanlandım,itiraf etmek gerekirse zuko sustu,sora'nın mai'yi ilk tekmeleyişini hatırladı..."keşke benim yerimde aang olsaydı dedim,içimden"diye ekledi sonra sokka hala elleri cebinde,ayakta duruyordu;gözleri çok uzaklara dalmıştı
-nereye katara? sukiyle beraber bahçede,en gölgelik kameriyede gergef işlemeye dalmış olan ursa,kucağında sora'yla beraber içeriye giren kataranın arkasından seslendi -içeriye,babasının yanına...babasına yeni cicilerimizi göstereceğiz babanesi...Suki de bağırdı arkasından: -sokka da yanında olacaktı,bi zahmet buraya gönderiver -ne kadar da güzelleşti,hamileliği ilerledikçe dedi ursa,katara gözden kaybolunca:zavallı gelinim bu zamanlarında yataktan çıkamıyordu,bir deri bir kemik kalmıştı -pişuuuuuuuuv,işte sondan ikinci hava bükücü yukaaaaa!!! azula,biraz ileride yuka ile beraber yaptığı uçakları uçuruyordu,yüzünde muzip bir ifadeyle...ursa iç geçirdi -hamileliğin kızıma da yakıştığı günleri görebilecek miyim acaba?
katara,ateş lordunun çalışma odasınını önüne geldiğinde durdu,son bir kez sora'nın yeni kıyafetlerini kontrol etti "eveeet,babamızın önüne çıkmaya hazırız!" dedi,kapıyı vurmak üzere elini uzatmıştı ki sora elinde tuttuğu oyuncağını düşürdü katara onu almak için yere eğildiğinde hafifçe kapıya dayanmak zorunda kaldı,tam kapanmamış olan kapı,hafifçe aralandı,içeriden sokkanın sesi geldi -şu nöbetçi işini düşün derim zuko,katara için "benim dedikodumu mu yapıyorlar" diye gülümsedi katara,odaya girmek yerine sessizce dinlemeye karar verdi,en beklemedikleri bir anda içeriye dalıp onları şaşırtacaktı -sokka,sarayımda katarayı şüphelendirecek hiç bir uygulamanın yeri yok...ne yani? her kapının önünde bir nöbetçi bekleyecek,içriden çıkanı dışarıdan gireni bağıra bağıra haber verecek,öyle mi? tekrar söylüyorum,ha-yır -zuko,bildiğin gibi değil,yırtık dondan fırlar gibi heryerden çıkıveriyor,geldiği hiç anlaşılmıyor,birgün bizi aang hakkında konuşurken yakalayacak diye ödüm kopuyor katara iyice meraklanmıştı,kulağını kapıya iyice yaklaştırdı -sokka dedim ya,bir ay kaldı,belki aang gelivericek,nerden bili- sokka birdebire patladı: -yeter artık zuko,bana iyimseri oynama,aang de toph da bir daha asla dönmeyecekler,gitti onlar,sonsuz kadar! aylardır arıyoruz izlerini bulamadık,bulamayacağız da...herşey bitti! katara titremeye başladı...aang ile toph...birarada...nereye kaybolmuşlardı? birdenbire gözünün önünde bir sahne belirdi geçen hafta masasının üzerinde beifonglardan gelen bir mektup bulmuştu açıp okumuştu,toph'un hala sarayda mı olduğunu soruyorlar,bir an önce eve dönmesini istiyorlardı akşam yemeğinde toph'un nerede olduğunu sorup,mektubu göstermişti sokkanın lokması boğazına takılmış,neredeyse boğuluyordu azula gülmüştü:evli bir adamı ayartmış,beraber toz olmuşlar,biz de ailesine burda diye yalan söylüyoruz suki,azulaya kötü kötü bakmıştı:çok komik azula...Sonra kataraya dönmüştü:ba sing sede,amcanın yanında canım,bir süre orada takılacakmış,bizimkileri oyalayın dedi "neden? ba sing sede olduğunu ailesine neden söylemek istemesin ki"diye düşünmüştü katara zuko,mektubu elinden almıştı:bu mektubun senin odanda ne işi var? üzerinde bana gönderildiği yazıyor ve bir hiddet,odadan çıkmıştı,azula tekrar gülmüştü: olamaaaaz,bu mektubu senin odana koyanların yolu çok yakında kömür ocaklarına düşecek herhalde konu apar topar kapanmıştı...
zuko sokkayı susturmaya çalışıyor ama sokka "bu konuyu" kapatmak bilmiyordu: -azula kızkardeşime daha ne kadar mektup yazıp yollayacak? ona daha ne kadar yalan söyleyeceğiz? hamileliği olmasa şimdiye çoktan appaya atlayıp giderdi,azula iyi akıl etti de doktorlara yalan söylettik,uzun yolculuğa çıkmanız hamileliğiniz için tehlikeli olur diye...ya bei fonglar,onları ne kadar oyalayabileceğimizi sanıyorsun? gitti onlar...sonsuz kadar... kataranın başı dönmeye başladı...doktorlar...yalan...?...bana azula mektup mu yazıyor...ne mektubu? -sokka,ben aang'le toph'un döneceklerine gerçekten inanıyorum...tek ihtiyacımız olan katarayı biraz daha oyalamak...tamam şimdi şahini çağırıyorum,mektup zamanında kataranın elinde olacak...sen yeter ki sakin ol sokka birşeyler daha söyledi ama artık katara duymuyordu...ona o mektupları gerçekten azula mı yazıyordu...azulanın alaycı sesi kulaklarında uğuldamaya başladı "evli bir adamı ayartmış,beraber toz olmuşlar..." hayır bu çok saçmaydı...imkansızdı...bundan şüphelenmek bile ayıptı...aşkına ayıptı,dostluğuna ayıptı...ama? o zaman neredeydiler? sora'yı kolarında fazlaca sıktığının farkında değildi,küçük bebek can acısıyla ağlamaya başladı zuko masasından yavaş yavaş kalktı,kapıya bakıyordu:-sora? sokka da "katara" diyerek dehşet içinde kafasını çevirdi aralık kapı ardına kadar açıldı yüzü bembeyaz bir katara,kucağında tıkana tıkana ağlayan sora ile ve kendisinin olmayan bir sesle sordu -aang ve toph...nerdeler?
11.bölümün sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:00 am
12.bölüm: SUDAKİ KAN Katara tam karşılarında duruyor,tir tir titriyordu. Canının fazlasıyla acıdığı belli olan Sora feryat figan ağlıyordu. bir Kataraya bir kızına bakıyor,bebeğini Kataranın elinden çekip almak istiyor ama cesaret edemiyordu. Sokka kızkardeşinin kolundan tutmak istedi -Katara,canım lütfen otur -Dokunma bana,diye bağırdı Katara,size bir soru sordum,cevap verin Sokka yardım ister gibi Zukoya baktı Zukoysa hala Soraya bakıyordu. Katara kucağında ağlayan bebeği o an farketti. Sanki daha önce Sora’yı hiç görmemiş gibi yabancı yabancı baktı bir süre,ardından Sorayı “tanıdı”,kollarını gevşetti,gözyaşları içerisinde sarıldı ona -Bebeğim,affet beni Zukoya uzattı -Al onu benden! bebeği kaptığı gibi dışarı fırladı,koridorda rastgeldiği ilk dadının eline tutuşturdu -Annemi çağır dedi ve koşa koşa odasına döndü Sokka Katarayı bir yere oturtmayı başarmıştı ama genç kadın hala ağlıyor,hıçkırıyor,nefes almakta zorlanıyormuş gibi ellerini göğsüne,boynuna götürüyordu: -Bana doğruyu söyleyin,ne zaman kaçtılar,ne zamandan beri kayıplar? Bu, “bu şey” ne zamandan beri var? Bana bu-bu-bunu nasıl yapabilirler? Kataranın ayaklarının dibine oturdu,ellerini tuttu: -Katara,sen neler saçmalıyorsun? Bunu senin o küçük güzel kafana kim soktu? Yok öyle bir şey -Ama siz de-de-dediniz ki... -Sen yanlış anlamışsın. Onlar iyiler,seni temin ederim ki... Katara dayanamadı,ayağa fırlamak istedi,ama başı döndü,oturduğu yere tekrar çöktü,kaşlarını çatmış,gözlerinden yaşlar fışkırıyordu: -Beni kandırdığınız yeter! Mektupları Azulaya yazdırdığınızı biliyorum, doktorları,beifongları,herşeyi duydum! Gerçeği istiyorum,hem de şimdi! Bu kez ,yardım isteyen gözlerle Sokkaya baktı ama Sokka tabiri caizse devre dışıydı,bembeyaz bir surat ve kocaman gözlerle kızkardeşine bakıyordu “kaçış yok,buraya kadarmış” diye düşündü ve Kataraya herşeyi teker teker ve elinden geldiğince onu heyecanlandırmamaya çalışarak,Kataranın ayaklarının dibinden kalkmadan,ellerini bırakmadan,gözlerini gözlerinden ayırmadan anlattı
Ursa kulağını kapıya dayamış birşeyler duymaya çalışıyor ama başaramıyordu. Suki koridorda heyecan içerisinde volta atıyor,Azula ise pencereden yeni doğan dolunaya bakıyordu. Saatler geçmiş,akşam çökmüş ama hala odadan kimse çıkmamıştı. -Katara bunu kaldıramayacak,dedi Azula,gözlerini dolunaydan hiç ayırmadan. Suki nefretle fısıldadı: Kapa çeneni Azula!
hikayesini bitirdiğinde derin bir nefes aldı. Katara hala oturduğu yerde titriyordu,yüzünün rengi iyice kaçmıştı,gözlerini kucağında duran,Zukonun elleri içinde buz kesilmiş ellerine dikmişti. Kupkuru bir sesle tek bir soru sordu: -Öldü mü? heyecanla “hayır” dedi ve aylardır su kabilelerinde doğan her bebeği nasıl takip ettiklerini anlattı,rahiplerin hala avatar alametleri taşıyan bir bebek tespit edemediklerinin üzerine basa basa... Katara birdenbire canlandı,ayağa fırladı: -Kuzey kutbuna gitmeliyim! Sokka o sırada kendisine geldi, “Hayır,Katara,bu halde gidemezsin”diyecek oldu,kızkardeşini tutmak istedi ama Katara,bu hamile halinden beklenmeyecek bir çeviklikle ağabeyine yakalanmadan kapıya yöneldi,çıkmadan önce ağlamaktan şişmiş gözlerini nefretle kısarak haykırdı: -Dokunmayın bana! İkinizden de nefret ediyorum! Beni bunca zaman bir bebek gibi kandırdınız! Kuzey kutbuna gideceğim ve beni durdurmayacaksınız! Kocamı bulacağım...ölü ya da diri! Ve bana engel olmaya çalışırsanız,buna pişman olursunuz! Daha önce olduğu gibi kekelemeden,bir çırpıda konuşuvermişti,gücünün son kırıntılarını kullanıyordu.
Sokka olduğu yerde kalakalmıştı,kardeşini kendisine böyle bakarken hiç görmemişti. derhal Kataranın peşinden koştu: “Katara bekle,nolursun!” Katara odadan dışarı fırladı,kendisini tutmaya çalışan Ursa ve Sukiden de kurtularak koşmaya başladı,bir yandan da sanki bebeği düşüverecekmiş gibi karnını tutuyordu. Appa nerdeydi? Onu bulmalıydı. Ah,evet ahırında olmalıydı. ,saraya sık sık gelen 4 tonluk kadim dostu için sarayın bahçesinde kocaman,rahat bir ahır yaptırmıştı yıllar önce. Neredeyse bütün saray Kataranın peşinden koşuyordu. Bir ara sendeler gibi oldu,duvara tutundu,bir asker onu tutmak istedi. O anda hiç beklenmedik birşey oldu,Katara,tek elini kaldırdı ve zavallı asker birdenbire dimdik kesildi,adeta hazırola geçmişti ama bu kendi isteği haricinde bir hazırol’du. -Kan büküyor,dedi korkuyla Suki, kızgınlıkla söylendi: Dolunay da tam çıkacak zamanı buldu! Katara silahını bulmuştu,şimdi kendisine yaklaşmaya çalışan herkesi kan bükerek durduruyordu,onu gören askerler Zukonun emrine karşı gelip korkuyla genç kadının önünden çekiliyordu. Katara sonunda bahçeye çıktı,temiz havadan başı dönmüş,ahırın nerede olduğunu şaşırmış,etrafına bakınıyordu. ve Sokka da dışarı çıkmışlardı, yalvaran bir sesle: -Katara,lütfen. Bu halde gidersen bebeğinin hayatını tehlikeye atmış olursun Katara alaycı bir gülümsemeyle: -Hani bu konuda doktorlara yalan söyletmiştiniz! Dedi. Artık söylediğiniz hiçbir şeye inanmayacağım! Beni durduramayacaksınız. ona doğru bir adım attı: “Gel,seninle bir anlaşma yapalım,yarın hep bera-ahhh!” sözünü bitiremedi,acıyla haykırdı,dizlerinin üzerine çöktü,kollarını ve bacaklarını kontrol edemiyordu. Katara Zukoya karşı kan büküyordu! O ana kadar hiçbir şeye karışmadan korkuyla onları izleyen Sokka,koştu,Zukoyu sımsıkı tuttu,Kataraya bağırdı: -Naaptığını sanıyorsun sen? sana ne yaptı? Sadece iyiliğini istiyordu. da başını güçlükle kaldırdı,Kataraya baktı, “lütfen...” diyebildi. Kataranın yüzü yavaş yavaş değişti,Zukoyu bıraktı,şimdi korku dolu gözlerle etrafına bakıyordu,bütün bahçe,bütün dünya etrafında dönüyordu. Birdenbire karnına müthiş bir acı saplandı,acıyla bir çığlık attı,herşey yavaş yavaş karardı. Katara,yüzüstü yere düşmüştü,,bir ok gibi yerinden fırlayıp onu kollarının arasına aldı. Yanlış mı görüyordu yoksa yerde kan mı vardı? -Sokka,doktor çağır,yardım edin.çabuuuuk!
Katara gözlerini açtı,Aang başındaydı. Yüzünde en olgun gülümseyişi ile karısına bakıyordu. Pencereden içeri doluşan kuvvetli güneş ışığı,Kataranın iyi görmesine engel oluyor,kıstığı gözleri Aang’i adeta ilahi bir ışık bulutu içerisinde görüyordu. Aang: -Günaydın sevgilim,dedi Katara ağlamaya başladı -Aang,nerelerdeydin? Beni çok üzdüler,bana yalan söylediler Aang karısının elini tuttu: -Geçti Katara,artık herşey çok güzel olacak -Seni...sonsuza dek gittin sandım -Ben hiç gitmedim ki,dedi Aang. Hep böyle elini tutuyordum. Katara hıçkırıyordu: -Sana o gün veda ederken...seni seviyorum dememiştim...neden bilmiyorum...sadece çabuk dön diyebilmiştim. Aang gülümsedi -Ben biliyordum,sevgilim,hep bildim. Yeter artık ağlama Birden Aang’in arkasında uzun boylu bir genç belirdi. Işıl ışıl mavi gözleri,çok güzel bir yüzü vardı,alnına düşen saçları arasından mavi bir ok görünüyordu. Turuncu keşiş kıyafetleri içerisindeki uzun,ince,dimdik bir vücudu vardı. -Bu kim? Dedi Katara,başını hafifçe kaldırarak: O kadar tanıdık,o kadar...(gülümsedi) yakışıklı ki Aang de gülümsedi ama bir şey söylemedi. Genç çocuk Kataraya,insanın içini ısıtan bir gülmseyişle veda etti,sessizce kayboldu,Katara’nın yüreğine bir ağırlık çöktü: -Nereye gitti? Aang de hüzünlenmişti,Kataranın elini sıktı -Ait olduğu yere,Katara,o ne yazık ki buraya ait değil. Katara nedenini bilmeden tekrar ağlamaya başladı: -Peki sen? Aang gözlerini yere indirdi -Artık bilmiyorum...Nereye ait olduğumu bilmiyorum,Katara... -Sen buraya aitsin...Benim yanıma...Bana! Aang gülümsedi,ayağa kakltı,karısının üzerine eğildi,yanağından öptü. Katara kocasının kokusunu içine çekti. Ama... Dur bir dakika... Bu Aang’in kokusu değildi Katara gözlerini açtı, başındaydı,sımsıkı elini tutuyordu: -Katara,şükürler olsun,uyandın -Ne zamandır...uyuyorum? -İki haftayı geçti Katara ağlamaya başladı: -Az önce rüyamda Aang’i gördüm,...bir de(ellerini artık boş olan karnına bastırdı) oğlumuzu... şaşırmıştı,Katara günlerdir baygındı,bebeğinin düştüğünü ve ... erkek olduğunu nasıl bilebilirdi? Elini iyice sıktı “Çok üzgünüm” diyebildi. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yer burasıydı. Katara’nın “nasıl oldu?” sorusu üzerine anlatmaya başladı: O geceden sonra Katara çok hastalanmış,ateşlenmişti,ateşi günlerce düşmemiş,doktorlar bunun bebeğe zara vermesinden korktuklarını söylemişlerdi Zukoya. Ve korktukları olmuştu,birkaç gün sonra doğum gerçekleşti,çok erken bir doğumdu,bebek ölü doğdu -İçinde ölmüş zaten,diye bitirdi sözlerini -Sen onu gördün mü? -Hayır,annem gördü. -Güzel miymiş? gülümsedi -Çok güzelmiş. Sonra konuyu değiştirme ihtiyacı duydu: Uyandığını herkese haber vermeliyim,senin için ne kadar da endişelendiler. Katara yorgun yorgun konuştu: -Yalnız kalmak istiyorum ,lütfen yanıma kimseyi gönderme aklına birden gelivermiş gibi: -Sora seni çok özledi,dedi. İlk birkaç gece sen onu uyutmadın diye hiç uyumadı. Katara başını başka yöne çevirdi -Onu da görmek istemiyorum,. Lütfen üzerine alınma güldü,ayağa kalktı. -Niye üzerime alınayım? Ne zaman istersen çağır,hemen gelirim. Yatağa,Kataranın üzerine eğildi,yastığını düzeltmek için. Kokusu Katara’nın burnuna geldi. Bu,az önce duyduğu kokuydu. Katara kapıdan çıkıp giden Zukonun arkasından bakakaldı.
-Ben,kızkardeşimin hayatını mahvettim Sokka hem içiyor hem ağlıyordu. Günlerdir kaktüs suyu içerek midesini haşat etmiş,sonunda olanları duyup ba sing se’den dönen Iroh amcanın kendisine özel yaptığı çaya dadanmıştı. yanına oturmuş,onu teselliye uğraşıyordu: -Yeter artık,Sokka,senin suçun değildi,kimsenin suçu değildi. Şu haline bak,sakalların bir karış uzamış,toparlanman lazım! -Benim suçumdu. Bana susmamı ve gitmemi söyledin ama ben seni dinlemedim. Koca çenemi bir türlü kapatmak bilmedim. Eğer seni dinleseydim Katara hiçbir şey öğrenmemiş olacaktı -Ama bir gün mutlaka öğrenecekti -peki ya bebek? başını eğdi,buna verecek bir cevabı yoktu. Sokka devam etti: -En azından Aang dönmezse bebeği ona teselli olur diyordum. Kardeşimin tek tesellisini de elinden ben aldım. Artık kimsesi kalmadı -Ne demek kalmadı? Biz varız ya! Hep yanında olacağız,biraz zaman alacak belki ama toparlanacak,göreceksin! Sokka : -Ama beni görmek istemiyor,diye hıçkırdı -Hiç kimseyi görmek istemiyor,Sorayı bile yanına istemedi. Bu da geçecek -Hiçbir şey geçmeyecek,ben dünyanın en alçak insanıyım,kendi yeğenimin katiliyim pes etti,Sokkayı teselli etmek imkansızdı
-Şimdi nerede? Diye sordu Katara,kendisini ziyarete gelen Sukiye. Suki,Yukasız gelmişti,Ursa onu uyarmış,bebeğini kaybeden bir kadın olarak Kataranın,ne kadar severse sevsin öz yeğenini ya da Sora’yı görmek istemeyebileceğini söylemişti. -Bahçenin epey uzak bir köşesinde,ağaçsız,çimenlik bir tepe var ya,oraya gömdü ,kendi elleriyle. -Hani hiç görmemişti -Ben sordum,bakamamış,içi elvermemiş. Herkes o kadar üzüldü ki,Katara,görsen,Sokka günlerdir çocuk gibi ağlıyor. Suki özellikle Sokkadan bahsetmişti,Kataranın abisine kızgın olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Katara bunu farketmedi -Burdan,pencereden görünüyor mu? Görünüyordu,Katara Sukinin yardımıyla pencereden kalkıp,küçücük oğlunun kendisinden büyük mezar taşına uzaktan baktı -Üzerinde ne yazıyor -Hiçbir şey. birşeyler yazmak için senin uyanmanı bekledi. Şey,Katara...Ben senin yanına biraz da vedalaşmak için geldim. Yarın(nasıl söyleyeceğini bilemiyordu) kuzey kutbuna gidiyoruz. Katara dik dik Sukiye baktı -Gündönümü yaklaştı değil mi? Hala umudunuz var mı döneceklerine dair? Sonra arkadaşının cevabını beklemeden ağlamaya başladı -Eğer Aang dönerse.. ve oğlunun nerde olduğunu sorarsa ona ne diyeceğim? Sırf bununla yüzleşmemek için neredeyse hayatımın aşkının hiç dönmemesini isteyebilirm... Sukinin omzuna kapandı,uzun uzun ağladı
devam edicek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:01 am
Katara,Sokkayı yanına çağırtmıştı. Sokka odaya süklüm püklüm girdi,odanın uzak bir köşesine oturdu,kızkardeşinin yüzüne bakmaya cesaret edemiyordu Katara onu yanına çağırdı. Aralarında şöyle bir konuşma geçti: Ne bu halin? Maymuna dönmüşsün. Yeter artık ağlama... Neden ağlıyorsun? Sen neden ağlıyorsun? Ben ağlarım,sen bana karışamazsın O zaman sen de bana karışamazsın Sana küstüğümü mü sandın? Sen bir aptalsın! Katara,ben senin... Sus ve buraya gel. Sokka,sımsıkı Kataranın boynuna sarıldı,Katara da kollarını ağabeyinin boynuna dayadı: Sen benim herşeyimsin,Sokka,anlamıyor musun? Geriye bir tek sen kaldın...Kuzey kutbuna git ve çabuk dön(sonra aklına birdenbire gelmiş gibi ekledi) seni çok seviyorum,bunu da sakın unutma
Ertesi gün Sokka,Suki ve Yuka Appayla yola çıktılar. Sora’nın biricik canlı oyuncağı Momo sarayda kaldı. Katara hala Sorayı görmek istemiyordu.
Dışarıda müthiş bir fırtına vardı,iri yağmur taneleri çatıları dövüyor,yıldırımlar düşüyordu. Gecenin bir yarısı bir asker Zukonun odasına daldı -Lordum! Bayan Katara... -Ne var,Kataraya ne oldu? Katara gecenin bir yarısı aslında kalkmaması gerektiği halde ayağa kalkmış,kendisini durdurmaya çalışan hemşireleri,hizmetçileri dinlemeden bahçeye çıkmıştı fırladı,Katarayı hemen yakaladı ama Katara bırak beni diye direniyor,yoluna emin adımlarla devam ediyordu. Oğlunun mezarına gidiyordu. can havliyle geri döndü,az sonra döndüğünde beraberinde ıslanmasın diye Kataranın üzerine örtmek için bir battaniye getirmişti -Seni durdurmaya çalışmıyorum. Hadi gel beraber gidelim Katara Zukoya dayandı,beraber çamurlara bata çıka mezar taşının önüne geldiler. Katara hem ağlıyor hem de beyaz mermer mezar taşını okşuyordu -Üzerine ne yazmamı istersin dedi -Aang ve Kataranın biricik oğulları Neşa,diye yaz Neşa mı? çok şaşırmıştı,ilk avatarın ismini Katara biliyor muydu? -Gyatso küçükken Aang’e avatar Neşa’nın maceralarını anlatırmış. Oğlumuz olursa adının Neşa olmasını istediğini söylemişti. Burda üşümüyor mudur ? Bak,üstüne yağmur da yağıyor! Katara hem ağlıyor hem de mezarın üstü ıslanmasın diye titreyen elleri ile yağmur bükmeye çalışıyordu. onu kucakladı,odasına kadar kucağında götürdü. Katara,başı Zukonun göğsündeyken yine “o koku”yu duydu. Sonra birden Sorayı hatırladı. onu yatağına yatırdığında Sorayı istedi. Günlerden sonra ilk kez küçük bebeği görüyordu. Geceyi Katarayla Sora koyun koyuna geçirdiler, da başlarında bekledi
Gündönümü geldiğinde Suki ve Sokka küçük kutsal havuzun başnda yerlerini aldılar. Bütün gün beklediler ama gelen giden olmadı. Gece yarısı geldiğinde,karı koca birbirlerine yaslanmış uyurlarken bir sarsıntıyla uyandılar,heyecanla ayağa fırladılar -Deprem oluyor,o günkü gibi,diye bağırdı Suki -Suya bak,dedi Sokka. Havuzun suyu sanki kaynıyormuş gibi fokurduyordu. Fokurdaması gitgide arttı,etrafa sular fışkırmaya başladı. “Geliyor” diye fısıldadı umutla Sokka. Birdenbire sular son bir darbeyle havaya kalktı,sonra duruldu. Suki ve Sokka suyun renginin değştiğini ve kan rengini aldığını korkuyla farkettiler. Gene mi ay ruhuna birşey oldu diye düşündü Sokka ama balıklar havuzun içinde,birbirleri etrafında yüzmeye devam ediyorlardı. Birden suyun üzerinde yüzen birşey farkettiler: bu turuncu renkli bir gömlekti,Sokka suya girip onu eline aldı: paçavra haline dönmüş,üzerinde kan lekeleri bulunan bu gömlek,Aang’in gömleğiydi. Kan da onun kanı diye fısıldadı Sokka,başını göğe kaldırıp bulutların arasında kaybolan dolunaya baktı. Suki ağlıyordu.
-Adını Goma koymuşlar.Güney su kabilesinden,senin köyünden,Katara. Rahipler onda bazı alametler gördüklerini ama emin olmak için dört beş yaşlarına gelmesini beklememiz gerektiğini söylediler. Ne yazık ki tam da gündönümü,gece yarısı doğmuş,Sokka ve Suki bunu bulduklarında... titremesine engel olamadığı bir sesle konuşmuş,sonra elinde tuttuğu perişan haldeki gömleği Kataraya uzatmıştı. Katara hiçbir tepki vermedi,ağlamadı da. Gömleği eline aldı: -Ben hissetmiştim,dedi. Sadece sizin de doğrulamanızı bekliyordum. Sonra sessizce ayağa kalktı bahçeye çıktı. Herkes de onunla beraber,onun arkasından yürüyordu: ,Sokka,Suki,Ursa,Azula,Tylee,Iroh... Katara oğlunun mezarına geldi,Zukoyu çağırdı,ondan gömleği yakmasını istedi. Gömleğin küllerini oğlunun mezarının üstüne gömecek,böylece baba oğul sonsuza dek,burada koyun koyuna yatmış olacaklardı. Bu son hava bükücü avatar Aang’in,kısacık hayatı kadar sade cenaze töreniydi. ,Kataranın istediğini yaptı,az sonra Katara,gömleğin küllerini gözyaşları içinde mezara gömdü. Sonra ayağa kalktı. Zukoya sımsıkı sarıldı. İkisi de ağlıyordu. Mezar taşında “Aang ve Kataranın biricik oğulları Neşa” yazıyordu.
12.bölümün son
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:01 am
BONUS BÖLÜM
Sevgili Katara Sen bu mektubu aldığına göre ben başaramadım. Bebeğimi ve Zukoyu sonsuza dek yalnız bıraktım. Şimdi senden isteyeceklerim de ikisiyle ilgili. Ve bunlar bizim aramızda bir sır olarak kalmalı sevgili arkadaşım. Doğuştan gelen gizli bir rahatsızlığım var,tedavisi mümkün değil. Bana bir zararı yoktu,ta ki hamile kalıncaya kadar. Bu hastalığın hamilelikte,annenin hayatını tehlikeye soktuğunu ben hamile kalmadan önce biliyordum. Ama bunu Zukoya hiç söylemedim. Çünkü bana engel olacağını,beni yaşatmak pahasına sonsuz dek kendisini baba olma zevkinden mahrum bırakacağını biliyordum,buna dayanamazdım,bu kötülüğü ona da kendime de yapamazdım. Bu,ateş ulusu tahtına bir veliaht doğurma tutkusu değil,bu sevdiğin ve tarafından sevildiğini bildiğin adamın çocuğunu doğurma mutluluğu ile ilgili. Bunu anlayamazdı,hiç kimse anlayamazdı. Bunu sadece sen anlayabilirsin Katara. Seninle tanışmamız biraz ilginç olmuştu değil mi? Birbirimize bıçaklar ve su kırbaçlarıyla saldırmıştık Ama sonra çok büyük bir ortak noktamız olduğunu farkettim: . seni çok özel bir sevgiyle seviyor,onun gözünde sen hep çok ayrı bir yerde oldun,biliyorum. Seninle Ba Sing Se’de ilk kez konuştuğundan beri sana karşı biraz korku ve de saygıyla karışık bir sevgi beslediğini kendi ağzıyla söylemişti. Bu yüzden sana yalvarıyorum Katara. Ben gittikten sonra Zukonun nasıl bir boşluk içine düşeceğini,bebeğimizi nasıl suçlayacağını biliyorum. Onun toparlanmasına sadece sen yardımcı olabilirsin. Onu yalnız bırakma,Katara ve lütfen baba kızın arasını güzel tutmaya çalış. Bebeğimi de sana emanet ediyorum. Ona ismini sen koy,onun için en güzelini seçeceğinden eminim. Ve onu doğacak çocuklarından ayırma Katara. Aang ve ailenle sahip olduğun o sonsuz mutluluğu,benim bırakıp gitmek zorunda olduğum zavallı ailemle de paylaş Katara. Bu senden bir arkadaş olarak ilk ve son isteğim. Hastalığımla ilgili gerçekleri Zukoya söyleme. Saray hekimleri beni durdurmaya çalıştılar, hamileliği sonlandırma imkanı varken beni ikna etmek için çok uğraştılar. Ben bunu kendim istedim. Doktorları da Zukoya hiçbir şey söylememeleri için uyardım,hatta bunun için onlara bıçak koleksiyonumu göstermek zorunda kaldım. Bu oyunu bozma Katara,kimsenin canı boşu boşuna yanmasın. 16 yaşına geldiğinde bu mektubu bebeğimize okuyabilirsin. Ama onun kendisini suçlamasına engel ol. Onun için ölümü göze almamın onu daha doğmadan ne kadar çok sevdiğimin bir kanıtı olduğunu söyle. Zukoya da onunla beraber o “çok nefret ettiğimiz” turuncu renkli günbatımını balonumuzla uçarken izlemekten ne kadar da “nefret ettiğimi” ve bu hissi ne kadar özleyeceğimi söyle... O anlar. Daima mutlu ol. Mai
Sevgili Kızım Katara Seninle Güney Kutbunda olduğun müddetçe bu konuyu konuşmayı çok istedim. Ama sen,sanki hissetmiş gibi benden hep kaçtın kızım. Ama artık bu konunun bir açıklığa kavuşması lazım. Bundan kaçış yok. Aang’in ve bebeğinizin kaybının seni ne kadar sarstığını biliyorum. Bu sırada yanında olamadığım seni teselli edemediğim için beni affet. Bunca zaman ateş ulusu sarayında küçük prenses Sora ile nasıl teselli bulduğunu, o öksüz bebeğin seni nasıl avuttuğunu biliyorum. da bu zaman içerisinde sana arkadaşlığı ile her zaman destek çıktı,bunun için ona minnettarım. Ama artık eve dönme zamanın geldi kızım. Çünkü Zukoyla ve kızıyla aranda olan bu masum ilişkiyi başka türlü görmek isteyenler var. Sora’nın yeterince büyümediğini bahane ediyordun. Artık 2 yaşına girmek üzere. Senin yerin orası değil,Katara. Sen dul bir kadınsın,Zukonun yanında işin yok. Ne yazık ki insanlar senin zavallı Sora’yı kullanarak ateş kraliçeliğine oynadığını düşünebilecek kadar alçalabiliyorlar. Dedikoduların sana zarar vermesinden çok korkuyorum. Oraya oğlunun mezarı yüzünden de manevi bağlarla bağlı olduğunu biliyorum ama artık yakışık almıyor. 2 sene oldu. Yanıma gel ya da ağabeyin ve ailesinin yanına taşın. Seni savunmaya,bu mankafa insanlara gerçekleri anlatmaya çalışmaktan çok yoruldum. Senin de Zukonun iyi niyetinize inanıyorum. Orada senin gününü gün etmediğini,sessizce yasını tuttuğunu da biliyorum. Ama haksızlığa uğramana,adının lekelenmesine dayanamıyorum Katara. Buraya gel,yasını beraber tutalım,yaşlı babanı üzme. Seni çok sevdiğimi de unutma Baban Hakoda
Bu mektuplardan birincisinin tarihi Mai’nin ölümünde bir ay öncesine aitti İkincisinin üzerinde ise avatar Aang’in cenaze töreninin bir buçuk yıl sonrası olan tarih yazılıydı. Aradan bir buçuk yıl geçti Katara bu süre zarfında ateş ulusu sarayından hiç ayrılmadı. ve Sokka bir sabah Beifong konağına gidip,kızlarının büyük bir ihtimalle ölmüş olduğunu Toph’un anne ve babasına söylediler. Zavallı anne baba perişan oldu. Sokka eski kılıç ustasının teklifini kabul ederek ailesiyle beraber Piandao’nun yanına yerleşti, onun yardımcısı oldu,kendisi ve Suki de öğrenci yetiştirmeye başladılar. Sora büyüdü,konuşmaya ve yürümeye başladı. Katara’ya anne dedi.
,Sokka,Iroh ve Beyaz Lotus,beklenen gündönümü için araştırmalarına devam ettiler. Ama “adı saklı” ve ruhlar dünyasıyla ilgili hiçbir şey bulamadılar. Beklenen gündönümü yaklaşıyordu...
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:03 am
13. bölüm Köz Adası Oyunları
Uyurken seni seyretmek. Islanmayasın diye yağmuru durdurmak. Seninle beraber bulutlara dokunmak. Düşecek olsam bile senin tutacağını bilmek. Sımsıkı sarılışınla ısınmak. Çocuğuna anne olmak... ........................................................ Seni çok özledim Seni çok özlüyorum Aang...
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:04 am
Katara gözlerini açtı,yataktan kalkmadan önce şöyle doyasıya ağladı,günün geri kalanında ağlamak için fazla zaman bulamıyordu,Sora bütün hayatını dolduruyordu. Rüyasında Aang’i ve Neşa’yı görmek en büyük zevkiydi ama sabahları uyanıp da bunun bir rüya olduğunu farketmek,bütün sevincini,hatta yaşama isteğini alıp götürüyordu. Kutsal havuzun Aang’in kanına bulandığı gündönümünün ardından bir buçuk yılı aşkın zaman geçmişti. Katara kendisini toparlayamamıştı,kaybı çok büyük,acısı dayanılmazdı. Bu zaman süresince üç büyük tesellisi onu hayata bağlamıştı. Bunların birincisi Sora’ydı. ve Mai’nin bebeği Katara’ya anne diyerek Katara’yı dünyanın en mutlu insanı etmişti. Onun büyüdüğünü izlemek,ilk adımlarına şahit olmuş olmak,geceleri onunla uyumak,bütün günü onun paytak paytak adımlarının peşinde geçirmek,hele hele ördek havuzunun başında onunla beraber saatlerce oturup ördekleri beslemek en büyük zevkiydi.
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:05 am
2. tesellisi eşinin ve oğlunun mezarıydı. Her gün en güzel kıyafetlerini giyip mezara bahçenin en güzel çiçeklerini taşımak onun için vazgeçilmez bir alışkanlık olmuştu. Aang’le evliyken bile ayna karşısında bu kadar süslendiğini hatırlamazdı,sanki Aang ve Neşa onu görebilirmiş gibi en şık kıyafetlerini giyer,bu ziyaret haricinde ise saray içinde koyu renkli yas kıyafetleri ile dolaşırdı.
3 numara ise...’ydu. Bir zamanlar Aang’e en ufak bir zarar verdiği takdirde kendisinin ona neler yapabileceğine dair uzun uzun tehdit ettiği ,şimdi Aang’in yokluğunda ona bir yoldaş olmuştu. Birbirine benzer büyük acılarla sarsılan bu iki arkadaş,her gün aralarındaki bağların nasıl güçlendiğini,derinleştiğini farkediyor,buna kendileri de şaşırıyorlardı.
O sabah kapısı hafifçe vuruldu,gelen ’ydu -Köz Adasına gitmeye hazır mısın? -Nerden çıktı bu şimdi,Güney kutbundan daha yeni döndük iç geçirdi -Li ve Lo ölmüşler Katara şaşırdı: -Onlar da kim? -Uzaktan akrabamız ikiz teyzelerimiz,ikisi de hastaydı,biz aynı anda ölmelerini bekliyorduk ama bir saat arayla ölmüşler. Bu durumda Azula iddiayı kaybetti ben kazandım. Katara gülmekten kendisini alamadı: -Zavallı iki kadının üstüne iddiaya mı girdiniz? -Onları tanısaydın asla zavallı demezdin. Neyse sen hazırlanmaya başla,gidelim de şöyle biraz kafa dağıtalım. Akrabalarının ölümüyle bu yolculuk arasındaki ilişkiyi hala çözememiş olan Katara: -Ben gelmesem ...diyecek oldu. -İtiraz kabul etmiyorum. Azula benden kırk yılda bir,birşey istedi,onu kıramam. Azula en son Li ve Lo ile beraber gitmişti köz adasına,tekrar oraları görmeyi çok istiyor. Sensiz tadı da çıkmaz biliyorsun. Kataranın cevap vermesini beklemeden bavulu bulup çıkardı,yatağın üzerine koydu. Katara onu dalgın gözlerle izliyordu. -Senin neyin var,Katara? Güney kutbundan döndüğümüzden beri çok dalgınsın. Halbuki köyünü,babanı ve özellikle Goma’yı görmek sana iyi gelir diye düşünmüştüm. Katara gülümsedi -Geldi,,gerçekten. Çok mutlu oldum gittiğimize. Onu da gördüm sonunda. Goma’yı görmeden önce çok heyecanlıydım. Ama görünce...biraz hayal kırıklığına uğradım. Daha başka bir şey bekliyordum. Ama o bir yabancıydı,çok sevimli ama yabancı bir bebek. Kataranın yanına oturdu. -Bu çok doğal Katara. Onlar sadece avatar oluşları ile birbirlerine bağlılar,aynı kişi değiller. Eğer Goma,Aang’le aynı kişi olsaydı,o zaman Aang de Rokuyla aynı kişi olurdu. Bu durumda da ben ona büyükbaba demek zorunda kalırdım. Katara,Zukonun böyle birşey söylemesini beklemiyordu,gülmeye başladı. -Seni güldürüp,dalgınlığını sona erdirdiğime göre artık hazırlanmaya başlayabilirsin öyle değil mi? Hadi ben seni yalnız bırakayım. ,çıkmak üzere kapıya yöneldi,sonra aniden durdu,arkasını döndü,yüzünün az önceki muzip ifadesinden eser kalmamıştı,gözlerinin ışığı sönmüştü. -Katara...sana neden Sora’ya bu ismi verdiğini hiç sormadım,değil mi? Katara şaşırmıştı. -Evet ,sormadın. Bunca yıl sonra nerden aklına geldi? başını eğdi,gözlerinin dolduğunu Katara’ya göstermek istememişti. -Mai,dedi,uçmayı çok severdi. Gökyüzünün enginliklerine ulaşabildiği için hava bükücülere ne kadar da gıpta ederdi... Şu savaş balonlarına benzeterek yaptırdığımız bir balon vardı,gezmek için kullanırdık,beraber,şehrin üstüne çıkar günbatımını izlerdik. . (Katara,elinde olmaksızın irkildi) Uçmak en büyük tutkusuydu,hep Aang’e kendisini bir kez uçurtmasıyla uçurabilir mi diye sormak isterdi...Bir kez de Ba Sing Se’deyken acil bir iş çıkmış,Appaya binmişsiniz,Mai haftalarca bundan bahsetmişti. Siz geldiğinizde de(durakladı,yutkundu),o hamile haliyle Appaya son bir kez binebilir miyim diye tutturmuştu. Niye “son bir kez” demiştim... Lafın gelişi diye geçirmişti. Bu kez gözlerin yaşarma sırası Kataradaydı,hem konuyu değiştirmiş olmak için: -Neden Aang’e hiç sormadı ?diye sordu “Bilmiyorum” dedi,sırtı Katara’ya dönüktü,ellerini yüzüne götürdü,muhtemelen gözyaşlarını siliyor diye düşündü Katara. Çıkmadan önce yine yüzünü dönmeden ekledi -Biz Mai ile balayımızı köz adasında geçirmiştik.
çıkınca Katara asıl dalgınlık sebeplerini sakladığı yerden çıkardı. Bunlar iki mektuptu,biri iki yıl kadar gecikmeli,diğeri ise tam zamanında gelmişti. Biri Mai’dendi,bu mektubu Azulaya vermiş,Azuladan eğer ona birşey olursa Kataraya vermesini istemişti. Ama herşey üstüste geldiğinden Azula,vermeyi unutmuş,nedense dün vermek aklına gelmişti. Diğeri ise babasındandı,birkaç hafta önce güney kutbuna yaptıkları seyahatte kendisiyle bir türlü konuşmaya cesaret edemediği şeyleri,Hakoda bu mektupta dile getirmeyi seçmişti. Birinde uçmayı,gökyüzünün enginliklerini çok seven Mai,Kataradan kızına isim vermesini istiyordu ve Mai’nin kızına gökyüzü anlamına gelen Sora ismini veren Katara bunu yıllar sonra öğreniyordu... Bu ne çeşit bir tesadüf ya da ne çeşit bir kaderdi? Diğerinde ise babası üstü kapalı olarak Zukoyla adının çıktığını söylüyor,Kataranın sinirlerini tepesine çıkarıyordu. Kullandığı cümleye bak: Senin de Zukonun iyi niyetinize inanıyorum... Demek ki inanmıyor,o bile şüpheleniyordu. Yoksa bu cümleyi üzerina basa basa niye kullansındı? Hayatlarının en büyük acısını tatmış,bu yüzden de birbirlerine yakınlaşmış bu iki zavallıdan nasıl şüphe edebiliyorlardı? İşte az önce ,gözünün önünde Mai için gözyaşı dökmemiş miydi?
-,inadı bırak,gidip babanla konuşman gerek,bunu biliyorsun -Amca,defalarca konuştuk bu konuyu,istemiyorum Zukonun çalışma odasında konuşuyorlardı,Iroh yeğenini iknaya uğraşıyordu çünkü Ozai,bildiklerini sadece Zukoya anlatacağını söylemiş,artık Ursayla bile konuşmaz olmuştu. -,bunun senin isteklerinle bir alakası yok,dünyanın geleceği ile ilgili. Her gün yeni kötü haberler geliyor. Teo’dan haberleri aldık,kuzey hava tapınağı nerdeyse başlarına yıkılmış,canlarını zor kurtarmışlar. Diğer hava tapınakları da öyle. Ya şu bataklık,Aang onun ruhani olduğundan bahsetmişti,koskoca orman bir gecede kül olmuş,onlarca bataklık bükücü ölmüş. Peki burnumuzun dibinde olanlara ne demeli? Birisi sarayımızın yanı başındaki ejder kemiği kütüphanesinde ruhlar dünyası ile ilgili ne kadar kaynak varsa yakıp yokediyor,bizim ruhumuz duymuyor. Elimizdeki bütün kaynaklar tek tek yokedildi,bir tek baban kaldı,görmüyor musun? Beklenen gündönümü yaklaşıyor,bir yıldan az zaman kaldı.(Iroh bir süre sustuktan sonra ekledi) ben babanın can güvenliğinin tehlikede olduğunu düşünmeye başladım. -Nerden çıktı bu? -Herşeyi bilen bir tek baban kaldı. Eğer,gerçekten bu işte Zhaonun parmağı varsa ve eski ateş lorduna anlattıklarını hatırlarsa,baban gerçekten tehlikede demektir. Hapishanenin güvenliğini arttır. Yeni avatar daha çok küçük. Büyüyüp dört elementi öğrenmesini bekleyemeyiz, o zamana kadar dünya diye bir şey kalmayabilir. Herşeyi bu kez biz başrmak zorundayız. birdenbire konuyu değiştirdi: -Amca bizimle köz adasına gelir misin? Madem dünya yok oluyor,son bir kez güzelliklerinin tadını çıkaralım. Iroh,sakalını sıvazladı: -Dünya güzellikleri ha? (gülümsedi) kusura bakma yeğenim,benim Ba Sing Sede randevum var. gülümsedi -Sonunda Jun’u ayarladın,öyle değil mi? -Ne diyebilirim ki? İyi yapılmış çay mucizeler yaratabiliyor (sonra ciddileşti) Sen yine de bana bir söz ver,adadan dönünce mutlaka babanla konuşacaksın kaçış olmadığını anladı ,iç geçirdi -Söz veriyorum amca.
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:05 am
Ertesi gün ,Azula,Ursa,Sora,Katara ve Tylee; köz adasındaki yazlığın kapılarını açtıklarında içerisini son derece temiz buldular. Ev,sahipleri gelmeden önce iyice bir elden geçirilmiş,temizlenmiş, avlu ve bahçe düzenlenmişti. Bu Ursa’nın sürüldüğünden beri bu eve ilk gelişiydi. Gözleri dolu dolu etrafı süzüyor,her değişikliği anında farkedip Zukoya soruyor,değişmeyen şeylerde ise normal bir aile oldukları o nadir zamanlarda Ozai ile burada yaşadıklarını hatırlıyordu. Zukonun bütün ısrarlarına rağmen,oğlu olmadan buraya gelmek istememiş, da balayından sonra bir daha buraya hiç uğrayamamıştı. Ursa merdivenlerin başında durmuş,trabzanları okşuyor: -Burada ne kadar da hatıra var diye söyleniyordu. Tylee heyecanla bağırdı: -Hadi plaja inip biraz güneşlenelim. Azula hain hain gülümsedi: -Aslında demek istiyor ki hadi plaja gidip birkaç kişiyi kendimize aşık edelim. Son birkaç saattir kimseyi kendisine aşık edemedi,yazıktır. Tylee hemen karşılık verdi. -Gitmişken ne güzel sen de voleybolda ortalığın tozunu attırırsın. Son birkaç saattir kimseyi herhangi birşeyde yenilgiye uğratmadın. Katara kucağında Sora’yla kapının ağzında duruyor içeriye girmekte tereddüt ediyordu. Bu ev,bu avlu... Buraya en son göktaşından önce Aang’le gelmişlerdi. Bu avluda Zukoyla ateş bükme dersleri yapmış,şu köşede yemek yemiş,şurda dev bir karpuzu pipetle delip suyunu içmiş,şurda meditasyon... Sora’yı aniden kucağından alınca,irkilerek hatıralardan uyandı. -Biz de kızımla kumdan kaleler yaparız. Belki sarayımıza bile benzetiriz ne dersin? -En güzel kumdan kaleleri Toph yapardı. Bir keresinde bütün bir Ba Sing Se’yi bile yapmıştı. Herkes sustu,Kataraya baktı. Katara ilk kez yanlarında Toph’tan bahsediyordu. -Özür dilerim dedi Katara. Burası benim için bile hatıralarla dolu.
Yerleştikten sonra plaja indiler,Tylee’nin etrafı derhal plajın yakışıklıları tarafından çevrildi,Azula bol bol onu kıskandı ve voleybol oynadı,Katara ve Ursa plajda güneşlenirken da kızına yüzme dersleri verdi. Bir ara kızının küçük kum kovasıyla uyuklayan Katara’yı ıslatınca Katara da Zukoyu dev bir dalgayla denize fırlattı,Azula ve Tylee de katılınca akşama kadar çocuklar gibi suyun içinde tepiştiler Akşam yemeğinden sonra Azula yarım saatliğine ortadan kayboldu,Tylee ile beraber dedikoduya dalmış olan Kataranın yanına geldiğinde yanakları al aldı: -Kızlar,az önce çok acayip birşey oldu -Voleybolda birisi seni yendi mi yoksa,diye takıldı Tylee -Hayır,birisi bana çıkma teklif etti. Tylee ve Katara yerlerinden fırladılar: -Ciddi misin? Çok sevindim diyordu Katara. Tylee hemen ciddileşti: -Kimmiş,neciymiş,ne zaman nerde buluşacaksınız? -Bu gece... Tylee bir öğretmen gibi parmağını havaya dikerek devam etti: -Öyleyse seninle konuşmam gereken bazı şeyler var,gerçi senin bunları annenle konuşmuş olman gerekiyordu ama... Azula onun sözünü kesti. -Dur,bir saniye,sizi de çağırdı. Sizi derken bütün aileyi. Tylee’nin parmağı havada kalmıştı: -Ben de ilk buluşmada neler yapmaman gerektiğini açıklayacaktım,biraz ağırdan al diyecektim. Sen ailemle tanışmak istiyor diyorsun. Benden hızlı çıktın. Azula açıkladı,sandıkları gibi değildi. Adam bu gece sahilde bir tür eğlence yeri açıyordu,açılışına da Azula ve ailesini davet etmişti. Kızlar hayalkırıklığına uğradılar,yoksa adam kendisine sadece müşteri mi arıyordu? -Prenses olduğunu biliyor mu? Diye sordu Katara -Hayır,söylemedim. -Peki abinle tanıştırırken ne diyeceksin? “İşte bu da abim,kendisi ateş lordu olur.” Adam da derhal mekanı kapatıp kutuplara filan kaçarmış -Başka birşey desek,dedi Katara -Buldum,Ba Sing Sede çaycı deriz. Bir çaycı maaşıyla bu lüks adada ne işiniz var derse de iyi kazanıyor,Ba Sing Seyin en iyi çaycısı deriz. -Doğru zaten diye gülümsedi Katara Tylee giyinmek için dışarı çıkınca Azula Kataraya ne giyeceğini sordu. -Ben gelmeyeyim dedi Katara. -Neden ama? -Buraya sizinle geldim evet ama,siz yabancım değilsiniz,burası da bir ev. Bir eğlence mekanına gitmekse,üstelik hala yastayken (Katara sıkıntıyla babasının kelimelerini kullandı) yakışık almaz. Azula dudağını büktü: -Söylediklerinin ne kadar saçma olduğunun farkındasın değil mi? Ama ne dediyse Katarayı ikna edemedi. Giderken Zukonun da içine sinmemişti,çabuk döneceklerine söz verdi,bahçeden çıkıncaya kadar da sayısız kez dönüp dönüp kendisine el sallayan Kataraya baktı. Sonunda yalnız kalınca Katara baştan sona bütün evi dolaştı,bol bol hatırladı,bol bol ağladı. Buraya gelmenin kendisine iyi geleceğini sanmış ama yanılmıştı. Bir ara deniz kıyısına indi, gece karanlığında yakamozları izlerken kendisine yaklaşan birinin ayak seslerin duydu,gelen Azulaydı. -Seni burda bulacağımı biliyordum,dedi Azula,kırık bir sesle: Katara,siz haklıymışsınız,adam kendine müşteri arıyormuş. -Nerden anladın -Evliymiş,beni karısıyla tanıştırdı. Katara gülmemek için kendisini zor tuttu,fakat Azulanın gerçekten üzgün olduğunu farkedince sımsıkı boynuna sarıldı: -Üzülme,canım,gece uzun,başka birini bulursun. -Sen de gel,diye yalvardı Azula. Çok canım sıkıldı,kadının biri de Zukoya kancayı taktı,dul lord kokusu mu aldı nedir,saatlerdir dans pistinden indirmiyor,Sora da huysuzlanıyor. Lütfen.. Katara merak etmişti,dayanamadı,üzerine hemen birşeyler geçirdi,mekana gittiler. İçerisi tıklım tıklımdı,hafif bir müzik çalıyor,dans edenlerin içinde görünmüyordu. Katara ve Azula bir masada Sorayla oturan Ursanın yanına gidene kadar epey ayak ezdiler. Tylee bir köşede ayaktaydı,etrafi yine yakışıklılarla sarılıydı. Az sonra birisi gelip Azulayı dansa kaldırdı,Azula kalkarken Kataraya gülümsedi,beriki de ona göz kırptı. -İşte orda,diye Ursa güzelce ama yılışık bir bayanın mengene gibi kollarıyla sıktığı oğlunu gösterdi. -Zavallı oğluşum,kadın bu gece esir aldı resmen onu. Katara gülümsemekten kendisini alamıyordu ama Zukoya değil de ısrarla kadına bakıyor,kıyafetlerini,tavırlarını süzüyordu. Zukoya yanlışlıkla bakıverse,bakışlarıyla ona resmen “gel beni kurtar” yalvarıyor,Katara yine başını başka yöne çeviriyordu. Aniden genç bir adam masalarına geldi. -Bu iki güzel bayandan biri kendileriyle dansetme şerefini bana bahşedebilir mi acaba? Ursa derhal Sora’yı Kataranın kucağından kendi kucağına aldı -Ben torunu olan yaşlı bir kadınım ama niçin küçük hanıma sormuyorsunuz Genç adam gülümseyerek elini Kataraya uzattı. Katara bir ona,bir kendisini görmek için durmadan boynunu uzatan Zukoya bakıyor,cevap veremiyordu. Birden babası aklına geldi: “Yakışık almaz...”. Sinirlerinin tekrar tepesine sıçradığını hissetti,ayağa kalktı,kendisine uzatılan eli tuttu: Hadi,dans edelim. Piste çıktılar,dansa başladılar. onları görebilmek için zavallı kadını oradan oraya çevirip savuruyor,Katara da inadına onlara arkasını dönüyordu. Genç adam konuşmaya başladı: -Öncelikle kendimi takdim edeyim: Adım Mako. -Ben de Katara. -Memnun oldum. (sıkıntıyla etrafına bakındı,gözleriyle birini arıyor gibiydi) Sizi dansa kaldırmamın sebebi,bayan Katara,şu hanımdır (bakışlarıyla bir başkasıyla dans eden genç bir kızı işaret etti.) -Anlayamadım? -Bu bir eş değiştirme dansı. Müzik değişince her çift eşini yanındaki çiftle değişecek. Eğer onlara yaklaşabilirsek... ben de onunla dans edebilmek istiyorum. Haftalardır onunla tanışmaya çalışıyorum,bir türlü cesaret edip de başaramadım. Eğer bana yardımcı olmak istemezseniz,kızdıysanız bunu anlarım. (Çocukçağız kızarıp bozarıyordu) Katara gülmeye başladı: -Niye kızayım? Ne güzel,hayırlı bir işe vesile oluyorum. Hadi,onlara yaklaşalım. Adımlarını hızlandırdılar,müzik değişmeden çifte yetiştiler,müzik değşince de çocuk hakikaten genç kızı kapmayı başardı. Katara boşta kalmıştı,tam yerine dönüyordu ki arkasından bir ses işitti: -Hemen yerinize dönmeyin güzel bayan,bu dansınızı da bana lütfedin. Bunu söyleyen uzun boylu bir adamdı,Kataranın cevap vermesini beklemeden onu kendisine doğru çekti. -Beni reddetmediğiniz için teşekkür ederim. Dedi adam yılışık yılışık. Katara rahatsız olmuştu: -Reddetmeme fırsat vermediniz ki... İzin verirseniz yerime döneceğim. Adam onu duymamış gibi: -Adınızı alabilir miyim? -Hayır alamazsınız,diye kaşlarını çattı Katara. Adam kolları içinde onu iyice sıkınca, dayanamadı,etrafına bakındı,bükecek su arıyordu,aksi gibi bu gece dolunay da yok ki kan bükebilsin. Azulayı bir köşede,kendisini dansa kaldıran gençle konuşurken gördü,ah,Kataraya bir baksaydı...
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:06 am
Sahi, nereye kaybolmuştu? -Beni bırakmazsanız,çığlık atacağım,dedi zehir gibi bir sesle. Adam gülümsedi,birşey söylemek için ağzını çatı ama omzuna bir el dokundu: -Çocuğumun annesiyle biraz da ben dans edebilir miyim acaba? ,yüzünde öyle bir ifadeyle adama bakıyordu ki adam “özür dilerim,eşiniz olduğunu bilmiyordum” diyerek süklüm püklüm uzaklaştı. onun gidişini gözleriyle izlerken,sımsıkı Kataranın elini tuttuğunun,Kataranın da şaşkınlıkla kendisine baktığının farkında değildi. Müzisyen,eş değiştirme dansının bittiğini anons etti,şimdi çok daha yavaş ve romantik bir müzik başlamıştı,göz göze geldiler. uzun uzun Kataraya baktı,Katara ateş ulusu kıyafetlerini giymişti, onu yıllar sonra ilk kez siyah ve lacivertten başka bir renk içerisinde görüyordu,ne kadar da güzel olduğunu düşündü. Sonra hiçbir şey söylemeden yavaşça Katarayı kendisine çekti,Katara da sessizce ona riayet etti,dans etmeye başladılar. Böyle hiçbir şey konuşmadan,sadece birbirlerinin gözlerine bakarak dans ettiler. Kendilerini izleyen Ursanın mutlulukla ağladığını farketmeden...
8* -Bayan Katara? Katara hem güneşleniyor hem de Zukonun peşinden koşan kızlara şöyle bir göz atıyordu. Bugün plaj tamamen kızlarla doluydu, nereye gitse kızlar peşine takılıyor,ne tarafa yüzse kızlar oraya doluşuyordu,zavallı lord feleğini şaşırmıştı. Kafasını kaldırıp baktı,kendisine seslenen,kucağında bir demet ateş zambağıyla Mako’ydu. Kızarkadaşıyla işler yolunda gitmişti,artık o Mako’nun “kızarkadaşıydı”,Mako teşekkür etmek için Kataraya çiçek getirmişti. Çok sevinen Katara,bir kaç dakika genç adamı lafa tuttu,sonra da çiçekleri memnuniyetle kabul etti. Zukonun asık bir suratla kendisini izlediğinin farkında değildi.
-Eee,hadi,plaja gitmiyor muyuz? Sora nerede? ,konuşarak mutfağa girmişti,tezgahın üzerinde vazo içinde ateş zambaklarını görünce tekrar suratı asıldı. Katara : -Sora’nın uyku saati,,biliyorsun,gideceksen kendin git,dedi. Ojelerini üfleyen Azula: -Koş koş dedi,kızları kaçırma. sinirlendi: -Ne dediğinin farkında mısın sen? -Dul lordun tatilde olduğunu duyan gelmiş,dedi Tylee. Plaj kızlardan geçilmiyor. Hepsi de birbirinden güzel,ben de senin yerinde olsam hangisini seçeceğimi şaşırırdım. Katara da gülümsedi,oyuna katıldı: -Bir fikrim var,hadi biz de gidelim,jüri olalım,lordumuz için en güzel kızı seçelim. bu kez alınmıştı: -Sen de mi bunlara uyuyorsun Katara? Katara hala gülümsüyordu ama kaşlarını da çatmıştı. -,farkında olmaman imkansız,kızlar ağzından içeri düşecek nerdeyse. Hem içlerinde gerçekten güzelleri de var. Şöyle alıcı gözle bir bak diyorduk. iyice sinirlendi: -Plajdayken gözüm,Sora’dan,sizden başkasını görüyor mu sanıyorsunuz? Gerçekten saçmalıyorsunuz. Arkasını döndü,tam gidiyordu ki Kataranın söylediklerini duyunca hırsla arkasına döndü: -Aman kızları bekletme,yollarını gözlüyorlardır demişti Katara. -Plajda yolları gözlenen bir ben değilim,Katara,sen de benimle gelmek istemez misin? Katara da sinirlendi: Ne demek şimdi bu? -Dün gece dans,bu sabah çiçekler... Akşam nereye gideceksiniz,bir plan yaptınız mı yoksa erkek arkadaşını buraya davet etmek ister misin? Biz sizi yalnız bırakırız. Katara ayağa fırladı,Azula ile Tylee şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. -Sen konuşmasını bilmeyen aptalın tekisin diye bağırdı Katara,umarım dövüşmesini biliyorsundur,çünkü şimdi derhal avluya çıkıyoruz -Kabul! Birbirlerinin peşi sıra avluya çıktılar,Tylee telaşlanmıştı. -Azula,düello edecekler,birşeyler yapmalıyız. -Yapacağız dedi,Azula,Sorayı kucağına alıp dışarı çıktı: Buhar banyosu yapacağız. Katara ve gerçekten dövüşüyorlardı,biri diğerine dev bir dalga yolluyor(avluda küçük bir süs havuzu vardı) diğeri ateşle suyu durduruyordu,avlu gerçekten buharla dolmuştu. -Makoyla aramda birşey olduğunu nasıl düşünebilirsin? -Adını da biliyorsun demek? Nasıl düşünmeyeyim,ateş zambaklarını gözüme gözüme sokuyorsun! -Ya sen napıyorsun? Günlerdir plajda kızlarla kovalamaca oynamıyor musun? O kadar rahatsız oluyorsan gitme! -Onlar kendi kendilerine gelin güvey oluyorlar,onlarla gerçekten ilgilendiğimi mi sanıyorsun? -Azula haklı,hiç iyi yalan söyleyemiyorsun. Bir kere bile dönüp bakmadığını söyleyemezsin herhalde! Katara bir ahtapot kolu gibi kullandığı suyla Zukoyu ayağından yakalamış yere düşürmüştü, onun üzerine dev bir ateş topu fırlattı. -Son kez söylüyorum,bakmadım Katara! Çünkü gözüm senden ve kızımdan başkasını görmüyor! Kataranın yanakları kızardı,Zukonun ayakları altındaki su birikintisini dondurup onu yere mıhladı: -Sen gerçekten ne dediğini bilmez oldun! Dün gece bir de kızımın annesi dedin! -Yalan mı? Kızım sana anne demiyor mu? -İnsanlar yanlış anlıyor mankafa lord! -Mako yanlış anladı da gücüne mi gitti yoksa? Katara sinirinden çığlık attı: -Senden nefret ediyorum! -Ben de senden nefret ediyorum! Duygularımızın karşılıklı olmasına sevindim! -Sevinmene sevindim! -Ben daha çok sevindim! Artık dövüşemiyorlardı,terden ve ortaya sıçramış sulardan sırılsıklam olmuşlardı,Kataranın etekleri yanmıştı. Son birer hamle için kollarını kaldırmışlardı ki Sora’nın ağladığını duydular,Azula kollarına almış,yeğenini sakinleştirmeye çalışıyordu: -Halacım ne oldu neden ağlıyorsun? Tylee dudağını büktü: -Annesiyle babasını kavga ederken görmek onu korkutmuş olmalı. Zukoyla Katara aynı anda yanlarına vardılar,Katara bebeği kucağına aldı:
-Kızım,Sora’m ne oldu,ağlama lütfen,bak,bıraktık kavga etmeyi... bir yandan terlerini siliyor,bir yandan nefes nefese konuşuyordu: -Neden öyle diyorsun annesi,biz kavga etmiyorduk ki(durakladı,etrafına bakındı) halanlara buhar banyosu yaptırıyorduk. Tylee gülmeye başladı,lafın gelişi: -Hadi,öpüşüp barışın da görsün rahatlasın,deyiverdi. Azula fırsatı kaçırmadı,el çırpıp tezahürata başladı: -Hadi,öp,öp,öp,öp...! Katara kıpkırmızı kesildi,Azulaya öldürücü bir bakış fırlatıp Sora’yla beraber içeri kaçtı. nefretle kardeşine baktı: -Senin derdin ne Azula? Hastasın sen! Azula,Kataranın peşinden koşan abisinin ardından dil çıkardı: -Ben hasta olabilirim,ama siz...aptalsınız!
devam edecek (uzun oldu ama neyse )
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:07 am
Katara Sora’yla beraber kendisini odasına kapamıştı, kapıya dayandı: -Katara özür dilerim,saçmaladım. Lütfen dışarıya çık. Azulaya da bakma sen,konuşur o,biliyorsun. Uzun süre dil döktü ama içeriden hiç ses gelmiyordu. Neden sonra kapı aralandı,Katara ağlamaktan şişmiş gözlerini göstermemeye uğraşarak çatlak bir sesle konuştu: -,saraya döner dönmez ben Güney kutbuna gitmeye karar verdim -Ne? şaşkınlıktan ne diyeceğini şaşırmıştı,kaşlarını çattı: Azula yüzünden,değil mi? Ben ona yapacağımı bilirim! -Hayır,,ben kararımı çoktan vermiştim. Babam uzun zamandır beni çağırıyor zaten. Sora yeterince büyüdü,artık bana ihtiyacınız kalmadı. onu sakinleştirmeye çalıştı: -Saraya dönünce konuşuruz bunları Katara,şimdi sinirlisin. -Hayır,konuşacak bir şey yok,dedi, Katara ve kapıyı Zukonun yüzüne kapadı,yatağına,zorla uyuttuğu Sora’nın yanına kapanıp ağlamaya başladı.
Akşam çökmüş ama Katara odasının ışıklarını yakmamıştı. Kapı hafifçe çalındı, cevap beklemeden içeriyle girdi,yatağın bir kenarına ilişti. Katara yatağın öbür ucunda yatıyordu,sırtı ona dönüktü. Böylesi daha iyi diye düşündü ,kırık bir sesle konuşmaya başladı: -Sana söylediklerim için çok özür dilerim Katara. Ben gerçekten eşeğin tekiyim. Gitmek istemeni anlayabiliyorum. Ama Sora’nın sana hâlâ ihtiyacı var. Belki ona bakmana değil ama onu sevmene... benim de ihtiyacım var...hepimizin var. (sustu) Sen bizim sarayımıza yeniden hayat verdin,Katara...Bunun bedelini asla ödeyemem biliyorum. Yine de sana hediye edecek birşeyler aradım ama... Zambakları ne kadar çok sevdiğini unutmuşum... Sadece bunu bulabildim(tekrar sustu) Annemin kavga ettiğimizden haberi yok. Seni oyuna çağırıyor. Herkes için bilet almış. Köz Adası oyuncularının bu seneki galasıymış,gelmeni çok istiyor. Lütfen Katara,benim için değil,annem için... Zaten yarın dönmeye karar verdik. Bu gece son gecemiz. Lütfen annemi kırma. Kalktı,sessizce çıkıp gitti. Katara yatağında doğruldu,yastığının üzerinde tek bir çiçek buldu,bu bir panda zambağıydı.
Katara bir gece evvelki kıyafetlerini giydi,yalnız bu kez bir değişiklik yaptı,saçlarını topladı,panda zambağını da saçlarına taktı. onu böyle görünce yüzü mutlulukla ışıldadı ama Katara’nın onun yüzüne hiç bakmaması,konuşmaması tekrar canını sıktı. Oyunun başlarında uzun bir süre somurttu. Azula Katarayla Zukonun tam ortalarına oturmuştu,annesinin yanına oturursa uyuklayacağını bildiği için yine onun çimdiklerini yemekten korkmuştu. Bu,eskiden beri hep böyleydi,Ozai ile Azula oyun sırasında uyuklar,Zukoysa sırf annesi için oyunun sonuna kadar dayanırdı,bir tek Ursa, bu nesillerden beri sıkıcı olan küçük köz adası tiyatrosundan zevk alırdı.
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:08 am
rotokolde değillerdi,normal bir aile gibi gelmişlerdi,kimsenin izleyiciler arasında lord ve ailesinin bulunduğundan haberi yoktu. Oyun çok sıkıcıydı,Azula daha ilk dakikalarından itibaren uyuklamaya başladı. Katara oyunu göz ucuyla izliyordu,sonra bir şey dikkatini çekti,daha dikkatli izlemeye başladı. Başroldeki kadın oyuncu çok tanıdıktı. Bir ara küslüğünü unutup Zukoyu dürttü. - bu kadın...şey mi yoksa? -Ben de benzettim ama,dedi ,sonra gülmeye başladı: Evet ta kendisi,Aang’i oynayan kadın Katara da gülüyordu -Peki şu evlenmeye çalıştığı adamı tanıdın mı? gülmeyi bıraktı,suratını buruşturdu: -Yoksa o da beni oynayan adam mı? -Ta kendisi! İkisi de kahkahalarla gülmeye başladılar,önlerinde oturan Ursa bir ara arkasını dönüp sus işareti yaptı. Kataranın gülmekten gözüne yaş gelmişti,ona bir başka oyuncuyu gösterdi. -Peki ya şunu tanıdınız mı küçük hanım? Esas kızın annesi rolünde...Bu seni oynayan kadın. Katara önce kıpkırmızı kesildi ardından tekrar gülmeye başladı. Aslında bir drama olarak yazılan oyun bu dakikadan sonra ve Katara için birinci sınıf bir komediye dönüştü. Yıllar önce Aang’i oynayan kadın (esas kız) ve Zukoyu oynayan adam(esas oğlan) birbirlerine kavuşmaya çalışan iki sevgiliydi ama Katara her seferinde onları ayırıyordu. Başlarından sayısız felaket geçti, kör,Aang verem oldu,tam kavuşacaklarken depremler oldu,ejderhalar saldırdı,üzerlerine çığ düştü,volkanlar patladı,araya sayısız kötü kadın ve kötü erkek girdi. Sonunda beklenen oldu ve Katara,rahibin “Bu evliliğe karşı çıkan varsa ya şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar sussun” repliğinin hemen ardından ortaya çıkıp “Durun siz evlenemezsiniz,çünkü kardeşsiniz” deyiverdi. Orjinal Katara ve ise karınlarını tuta tuta gülmekten harap olmuşlardı, bir ara sandalyesinden düştü,bütün seyirciler dönüp dönüp onlara bakıyor,her taraftan bir şişt sesi ya da bir ayıplama geliyordu. Ursa utancından yerin dibine geçmişti,Tylee kucağında Sora’yla onlara kıs kıs gülüyor,tatlı uykusundan uyandırılan Azula huysuzluk ediyordu. Sonunda son perdeden önce oyuna ara verildi. Katarayla kendilerini terasa zor attılar,hala birbirlerine bakıp bakıp gülüyorlardı. -Bizi ayırdığına inanamıyorum,sen gerçekten kötü bir kadınsın Katara,dedi gözlerini silerken. Katara da nefes nefeseydi. -Bir ara,şimdi bizi dışarı atacaklar dedim içimden. -Başta annem atacaktı zaten. Ayıp ettik ama gerçekten çok eğlenceliydi. Katara birşey demedi,bu terası tanımıştı,artık gülmüyordu,kollarını trabzanlara dayamış uzaklara bakıyordu. Seyircilerin içeri girme zamanını belirten zil çaldı -İçeri gelmeyecek misin,diye sordu -Hayır dedi Katara: Sen git,son perdeyi izlemeye dayanamayacağım. Burda biraz yalnız kalmak istiyorum. da gitmiyordu,Katarayı izliyordu,bir ara onun esen rüzgardan ürperip kollarını birleştirdiğini farketti,pelerinini çıkarıp genç kadının omuzlarına örttü,kulağına fısıldadı -Biz seni çıkışta burda buluruz,öyleyse. Gitti.
Katara ağlamaya başladı. Yıllar önce bu terasta Aang onu öpmeye çalışmış,o da onu reddetmişti. Kimbilir o dakika onu ne kadar üzdüm,diye kendi kendine söyleniyor,yıllar önce Aang’in ellerini koyduğu trabzanları okşuyordu. Ama onu,yüreğini rahatsız eden bir başka şey daha hissediyordu...bu bir...kokuydu. Pelerine sinmiş Zukonun kokusu burnunu dolduruyor,adeta Aang’i düşünmesine engel oluyordu. Pelerini üzerinden çıkarmak istiyor ama kolları kalkmıyordu. Üşüyor olmalıyım,dedi kendi kendine. Hava gerçekten de serin,çıkarmasam iyi olur. Kendi bahanesine kendi de inanmayarak pelerinin içinde daha da büzüştü,sessizce oyunun bitmesini bekledi.
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:08 am
Azula,Zukonun yatağına boylu boyunca uzanmış,tavana bakarak konuşuyordu: -Demek gitmeye karar verdi ha? Kimbilir babası ne dedi de gidiyor? Zaten babasının mektubu geldiğinden beri pek bir düşünceliydi. Yatağın yanındaki sandalyede oturmakta olan hiçbir şey söylemedi,iç geçirmekle yetindi. Azula devam etti. -Onu durdurabileceğini biliyorsun . İstersen gitmez. “İstemiyorum” diye mırıldandı, Azula “Yalancı!”dedi. tekrar iç geçirdi: -Yoruldum artık,Azula,onu da çok yoruyorum farkındayım. Bugün onu nasıl üzdüğümü görmedin mi? Belki babasının yanında daha mutlu olur,kimbilir? Azula bakışlarını tavandan ayırmadan “Hem yalancı hem aptal” diye mırıldandı. Sonra doğruldu,yatağın üzerine oturdu: -Babalar hep böyle midir? Hep kızlarını böyle üzerler mi? Gözünün önünde küçükken,çok küçükken babasının onu kucağına alıp burnunun üzerinden öptüğü sahneler geçti,babası onu kaç yıldır öpmüyordu?
,odaya girdiğinden beri ilk kez kardeşinin yüzüne dikkatle baktı. Yıllarca babasının Azulayı hep kendisinden daha fazla sevdiğini sanmış,kızkardeşini için için kıskanmıştı. Yıllar sonra anlıyordu ki Azula da tıpkı kendisi gibi Ozai’nin bir kurbanıydı. Sevmek mi? Babasının dünya üzerinde böyle bir duygunun varolduğunu bile bilmediğinden emindi . Azula ayağa kalktı,Zukonun önünde durdu,abisinin yüzünü elleri arasına aldı,uzun saçlarını parmaklarıyla geriye tarayarak konuştu: -Sen Sora’yı hiç böyle üzme,olur mu ? Onu hep çok sev. yorgun yorgun gülümsedi: -Bir şartla... Kızımın halasının gözü daima üzerimde olacak. Azula da ona gülümsedi. O an ikisi de Mai’nin ölümünden bu yana abi-kardeş olarak ne kadar yakınlaştıklarına inanamıyorlardı. Azula çıkmak üzere kapıya yönelmişti ki durdu,arkasını dönmeden konuştu: -Gitme dersen gitmez,biliyorsun değil mi? gülümsedi: Öyle mi dersin? Azula dayanamadı,abisine döndü: -Bu oyunu birbirinize oynamaktan sıkılmadınız mı? Bize oynamaktan demiyorum çünkü artık yemiyoruz. -Ne oyunu? -Köz adası oyunu! Azula hışımla dışarıya çıktı. Yarım saat geçmemişti ki kapı tekrar açıldı,gelen elinde Zukonun pelerini ile Kataraydı. -Uyumadın mı? Pelerinini geri getireyim dedim. Sessizce Zukonun oturduğu sandalyenin önüne kadar geldi,pelerini elinden bırakmıyor,durmadan burnua götürüp uzun uzun kokluyordu. hiçbir şey söylemeden ona bakıyordu. -Senin çok özel bir kokun var dedi Katara. Yüzünde çok garip bir ifade vardı,sesi titriyordu: Öyle bir koku ki...Daha önce hiç böyle birşeyle karşılaşmamıştım. Sora’nın da kokusu sana benziyor. Ama seninki daha farklı,daha özel,daha... güzel. Duyulmayacak kadar kısık bir sesle konuşuyordu,birden Zukonun üzerine eğildi,boynunu kokladı,tekrar “Daha önce hiç böyle birşeyle karşılaşmamıştım” diye fısıldadı. Yüzleri birbirine o kadar yakındı ki hafifçe kıpırdansa onu öpebileceğinin farkındaydı,bu yüzden de nerdeyse hiç nefes almıyordu,kendisini o kadar çok sıkmıştı ki dişleri ve çenesi ağrımaya başlamıştı. Katara tekrar doğruldu,pelerini Zukonun kucağına bıraktı,çıkmadan önce son bir kez konuştu. -Hemen yarın eve dönelim . Burda daha fazla kalmak istemiyorum. Sonra ateş ulusu sarayından ev diye bahsettiğinin dehşetle farkına vararak hızlı adımlarla odadan çıktı. sabaha kadar yerinden hiç kalkmadı,artık onun da burnunda Katara’nın kokusu vardı.
bölümün sonu _________________
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:08 am
Bölüm 14:Dadı
Katara sanki gerçekten birileri üzerine atlamış gibi üzerinde bir ağırlık hissederek gözlerini açtı. Artık rüyalarına bir de kız çocuğu dadanmıştı. Üstelik ona Sora diyordu. Rahatsız rahatsız yattığı yerde kıpırdandı. Bordo renkli perdeler sımsıkı kapalı olduğundan odaya bir loşluk hakimdi. Birden odada,yatağının başucunda birisinin durduğunu,sessizce onu izlemekte olduğunu farketti.-,sen misin? Ne işin var burada?-Uyanmanı bekliyordum,şu senin gitme işini bir daha konuşmamız lazım.-Defalarca konuştuk,,bugün gidiyorum-Hayır gitmiyorsun dedi ateş lordu,ruhsuz bir sesle(Köz adasından döndüklerinden beri onunla bu ses tonuyla konuşuyordu)Katara ani bir hareketle yatağından doğruldu:-Bana engel olamazsın! yerinden kalktı,pencereye gidip perdeleri açtı:-Ben engel olmuyorum,hava oluyor.(Dışarıda sağanak halinde yağmur yağıyor,iri damlalar camı dövüyordu) Lotus Fırtınası derler,yılın bu zamanında olur,birkaç gün sürer,bu fırtınada Appayla seni hiçbir yere gönderemem,üzgünüm daha birkaç gün bana ve aileme katlanmak zorundasın. Kahvaltıdan sonra çalışma odama gel,seni birisiyle tanıştıracağım.Kataranın hiçbir şey söylemesine fırsat vermeden çıkıp gitti. Katara da sinirinden arkasından bir yastık fırlattı.Koridorda Azulayla karşılaştı-Günaydın bizi terketmeye kararlı su kabilesi köylüsü,abimi gördün mü?Katara kaşlarını çattı,gitme kararından beri herkes ona adeta cephe almıştı ama canı en çok Azula’nın bu takılmalarına sıkılıyordu. Bir de tabii,Zukonun kendisiyle,yüzüne hiç bakmadan o ses tonuyla konuşmasına...-Şimdi yanına gidiyorum,beni kiminle tanıştıracakmış biliyor musun? Azula bir kahkaha attı:-Yeni dadıyla dedi,ellerini göğsünün önüne garip bir şekilde tutarak, “ebatlarrrrr” diye ekledi,yüzünde muzip bir ifadeyle. Katara bu hareketten hoşlanmamıştı.-Ne ebatı? -Gidince görürsün,görmemen imkansız,senin şu kör ukala arkadaşın bile olsa görebilirdi,o derece! “Ebatlarrrrrrrr” diye kahkaha ata ata uzaklaştı: Yeni dadıyı çok seveceksin,Katara!Katara kapıyı çalıp içeri girdi, masasının başında oturmuş,bir kadınla konuşuyordu. Kadını görür görmez,Azula’nın neyin ebatlarından bahsettiğini anladı Katara,kadının inanılmaz bir dekoltesi ve... inanılmaz ebatları vardı-Bu,benim kadim dostum bayan Katara,diye sözlerine başladı ,Sora’nın onu nasıl anne olarak kabul ettiğini kısaca açıkladı ama bayan Katara çok yakında eve dönecekti(ev kelimesini üzerine basa basa söylemişti) Bu da Sora için çok zor olacaktı işte bu yüzden bayan Sibere’yi getirtmişti. Bayan Sibere toprak krallığındaki en iyi dadılık okulunu birincilikle bitirmişti,çok sağlam referansları vardı,Sora’yla artık o ilgilenecekti. Katara’dan bir süre Sora ve Sibere’yle birlikte vakit geçirmesini,Sora’yı elinden geldiğince çabuk yeni dadısına alıştırmaya çalışmasını istiyordu. Dadı,Sora’yla tanışmak üzere odadan çıkarken(çıkarken kırıtıyor muydu o?diye düşündü Katara) lorda ve Katara’ya eğilerek selam verdi,öyle ki Katara kendisini dekolteden içeriye bakarken yakaladı. Dadı gider gitmez de patladı:-Bu ne demek oluyor ? Sarayda onlarca dadı var!-Ben senin yerini tutabilecek birini getirtmek istedim dedi ,tabii bu asla mümkün olmayacak ama...Sora için tabii ki... diye de ekledi.-Peki o...(Katara,kullanabileceği kelimeleri bulamıyordu) ebatlar ne öyle? Bunu da farketmedim diyemezsin! sinirlendi: -Farkettim Katara,merak etme,erkekliğimden şüphe etmenizden bıktım,farkettim! Onunla konuşup saray içinde daha düzgün giyinmesini isterim,merak etme. Başka bir şey var mıydı? Diye sordu yine Kataranın yüzüne bakmadan. Katara afalladı:-Beni sen çağırdın. Asıl ben soruyorum başka birşey var mı diye?-Yok,dedi önündeki dosyalara eğilerek:Gidebilirsin,seninle işim bitti. Katara iyice çileden çıktı:-Benim de seninle işim bitti.Kapıdan çıkmak üzereydi ki dayanamadı,döndü:-Yani...bana resmen emrivaki yaptın!-Demek ki emrivaki sadece sana özel bir şey değilmiş dedi ,aynı sinir bozucu ses tonuyla. Katara kapıyı arkasından büyük bir gürültüyle çarpıp çıktı.Katara bütün gününü Zukonun da istediği gibi bayan Sibere ve Sora’yla geçirdi. Normalde melek gibi bir bebek olan Sora,Sibere’den daha ilk bakışta hoşlanmamıştı,onun kucağındayken durmadan huysuzluk ediyor,ağlıyor,yediklerini kadının üstüne çıkarıyor(Katara için için “dekoltesinden içeri bebeğim,dekoltesinden içeri” diye yalvarıyordu), tepiniyordu,Katara kucağına alınca da sakinleşiyor,annesine gülücükler saçmaya başlıyordu. Biberonundaki bütün suyu kadının kafasından boca edip,yemek masasından aldığı yemek bıçağını da üstüne fırlatınca bayan Sibere dayanamayıp “biraz dinlenmek üzere” odasına çıktı. Evet kırıtıyor,diye düşündü Katara arkasından bakarken ve sevgiyle bebeğini kucağına aldı:- Hem bıçak hem su,ha? İşte annelerinin kızı! İkisinin birden!Seni çok seviyorum.Sonra hüzünle ekledi: Ve çok özleyeceğim.Akşam çöktüğünde Azula,Sora’yı uyutmaya çalışan Kataranın başındaydı.-Nasıl ebatları beğendin mi diye sordu. Hani kıyafetini değiştirecekti,bütün gün aynı kılıkla dolaştı. - sesini çıkartmadığına göre memnun olmalı diye somurttu Katara.-Eh,beni de her gördüğünde öyle eğile eğile selam verseydi ben de memnun olurdum. Azula adeti üzre yine boş bulduğu yatağa uzanmış,tavana bakarak konuşuyordu,iyileştiğinden beri bunu bir alışkanlık haline getirmişti:-,dedi,herşeye rağmen iyi bir baba,öyle değil mi?dedi hüzünlü bir sesle. Bugünlerde biraz düşünceliydi. Katara gülümsedi:-Yiğidi öldür,hakkını yeme derler. Dadı konusunda beni kızdırdı ama ,harika bir baba. Kızına tapıyor,Sora da ona(kucağında uyuklayan Sora’ya gülümsedi) belki de bu yüzden giderken içim rahat,birbirlerine iyi bakacaklarını biliyorum.-Neden gidiyorsun Katara? Babanı dinlemek zorunda değilsin,biliyorsun. Neden kaderine onun karar vermesine izin veriyorsun?Katara karşı çıktı:-Ne zamandır,gitmek aklımdaydı Azula,babamı suçlama. Ben bugüne kadar kaderime hep kendim karar verdim babam da bu kararlarıma hep saygı gösterdi. -Şimdi de kaderine kendin karar ver,baban da yine saygı göstersin öyleyse.Azula sinirlenmiş,ayağa kalkmış,odanın içinde dört dönüyordu.-Verdim zaten,gideceğim,dedi Katara gözlerini yere eğerek: Ben gerçekten gitmek istiyorum.-Anlamıyorsun Katara! Ben babamın benim kaderime benim yerime karar vermesine izin verdim ve bak,ne hale geldim? (sesini perde perde yükseltiyor,suratı korkutucu bir ifadeyle kasılıyordu) . Zannettim ki beni seviyor,benim başarılı olmamı,mutlu olmamı istiyor. Zannettim ki herşeyin en doğrusunu,en güzelini o biliyor. Onun her dediğini yaptım ve... sonunda herkesin korktuğu korkunç bir yaratık haline geldim. Asla iyileşemeyeceği için doktorları çoktan peşini bırakmış olan bir deli,kafasında tek bir sağlam tahta bulunmayan bir çatlak,bir...bir...(gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı,Katara,Azula’nın kollarının mavi elektirik kıvılcımlarıyla aydınlandığını gördü,kendi saçları da elektirikten etkilenmiş,diken diken olmuş,havaya kalkmıştı,Sora da uyanıp ağlamaya başladı)
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:12 am
Herkesin korktuğu bir ucube!-Azula,yalvarırım dur,Sora’yı korkutuyorsun. Bu sözlerin Azula üzerinde sihirli bir etkisi oldu,kollarını indirdi,nefesi düzelinceye kadar bekledi,sonra gidip Katara’yla Soraya sımsıkı sarıldı. Bir yandan ağlıyor bir yandan özür dilerim diye fısıldıyordu. Başını Kataranın omzundan hiç kaldırmadan ama daha sakinleşmiş bir ses tonuyla tekrar konuşmaya başladı:-O gece...beni agni kai’de yendiğin gece...hatırlıyor musun? Sana neler söylediğimi...Kataranın gözleri uzaklara daldı. Artık hayatta olmayan biri için Azula’nın ağzından kıvılcımlar saçarak,nefretle söylediği sözleri hatırladı: -O geberecek,merak etme. Babam onun leşini ayaklarınızın dibine serecek. Ba sing se’de benim elimden kurtulamayan o aptal,anka kralı Ozai’nin elinden kaçabilir mi sanıyorsunuz? Yarın sabah göreceksiniz! Babam intikamımı alacak,o lanet olasıca kel keşişin kömürleşmiş cesedini önünüze fırlatacak. Katara zincirlerle bağlı duran Azulaya doğru bir hamle yapmış ona engel olmuştu: “O cezasını böyle çekiyor Katara,bırak...” Sonunda dayanamayan Katara,sımsıkı Zukoya sarılmış,dakikalarca sinirden ağlamıştı. 6 upuzun yıl önceydi.-O gece beni öldürebilirdin,Katara,diye fısıldadı Azula: Neden bana bu iyiliği yapmadın? Bak,babam intikamımı alamadı. Ömrü boyunca benim için tek bir şey bile yapmadı...-Seni dinliyorum,dedi ,cılız bir mum ışığıyla aydınlatılmaya çalışılan hücresinde,arkası ona dönük,fazla keskin olmayan çakısıyla birşeyler yapmakta olan babasına. Ozai yavaş yavaş oğluna döndü. Bu Zukonun 5 upuzun yıldan beri babasını ilk görüşüydü,yaşlanmış,süzülmüş,uzamış sakalında beyazlar belirmiş, yüzünün elmacık kemikleri belirginleşmişti.Ozai hiç oyalanmadan sadede geldi:-Beklenen gündönümü yaklaşıyor. Zhao aslında planını hayata geçirmeye iki yıl önce başladı,Avatar Aang’i yolundan çekerek... O günden beri ruhlar dünyası ile bizim dünyamız arasındaki bağları yavaş yavaş kopardı. Fanilere yardımcı olabilecek bütün iyi ruhları teker teker yok etti. Bu önümüzdeki gündönümünde de kendisi gelecek... Ordusuyla beraber...-Sen gerçekten kafanda bu masalları kurup kurup bize sıkıyorsun öyle değil mi? Uykularımızı kaçırmak hoşuna gidiyor olmalı! Zhao öldü!Zukonun aksine Ozai son derece sakindi,sözlerine devam etti:-Kütüphanelerde geçirdiği uzun yıllardan sonra Zhao,ölümsüzlüğün sırrını çözdü. Bedenini tekrar diriltmesi onun için artık bir an meselesi... Ruh ordularıyla buraya geçiş yapacak,asıl gündönümüne kadar kaos ve kargaşa yaratacak,adı saklının sonsuz egemenliğine zemin hazırlayacak! sesindeki alayı gizlemeye çalışmadan:-Zhao’nun bedeni yıllar önce balıklara yem oldu,anka kral! Çok üzgünüm. -Arkadaşın avatarı yüzyıl boyunca,üstelik sağ olarak saklayan buz gibi sular,sence Zhao’nun da cesedini muhafaza edemez mi? Bence edebilir. Gündönümünde Zhao,bir kez daha geldiğinde cesedinin peşine düşecek,. Cesedini ondan önce sen bulmalısın. Çünkü bu,o iblisin kendisini de bulman anlamına geliyor.nefretle ayağa fırladı:-Amacın yine bana kutupları karış karış aratmak mı? Bunun için zamanım da tahammülüm de yok! Ozai,iyice kıstığı sesiyle.-O zaman istediği bedenin içine girer,nerede ortaya çıkacağını da asla anlayamazsın. da sesini alçalttı:-Mesela senin bedenine de girebilir mi? Diye alay etti. Ozai gülümsedi:-Ne o? Hani benim masallarıma inanmıyordun oğlum?“Oğlum” lafını işiten ,elektirik yemiş gibi irkildi,bu saçmalıklara ayıracak zamanım yok diyerek gitmeye davrandı. Ozai konuşmakta acele etti:-Onun asıl istediği kendi bedeni,başka bir beden içerisinde o kadar rahat davranamaz. O küçük su bükücüyü de yanına aldır. Eğer o gerçekten avatarsa,Zhao’nun ilk hedefi o olacaktır. Umalım ki olmasın.diye de ekledi. geri döndü:-Ne demek şimdi bu?-Umalım ki Avatar Aang ölmüş olmasın,dedi Ozai. Bu sözleri benden duymanın garip olduğunu biliyorum ama o çocuk gelmiş geçmiş en büyük,en güçlü avatardı. Çünkü ilk avatardan sonra aslan tosbağasıyla ilk kez o temas etti. Adı saklıyla da sadece o başa çıkabilir. Rahiplerin hala o bebeğin avatar olduğundan emin olamadıklarını söylediler. Yine de gözünün önünde dursun,Zhao’nun öncelikli hedeflerinden biri o.-Diğerleri? Onları da söyle-Bir diğeri,aslan toğbağası,deyince kahkaha attı:- Senin masalda tutarsızlıklar başlıyor,bakıyorum. O sadece istediğine görünen kutsal bir varlık,Zhao onu asla bulamaz -Zhao artık,istediğini istediği zaman bulma gücüne sahip.. Adı saklı sadece beklenen gündönümünde dünyaya geçiş yapabilir. O gün şartların hazır olması için Zhao’yu kullanıyor, bunun için de ona kimbilir nasıl bir güç bahşetti? Ya sen Zhao’yu beklenen gündönümünden önce bulup yokedersin ya da işimiz Avatar Aang’e kalır,ki onun için de öldü diyorsunuz.-Ya Lutenin ölümüyle ilgili gerçekler,Zhao’nun öldürmek istediği asıl kişi? Anneme gönderdiğin notta yazanlardan niye bahsetmiyorsun?Ozai başını eğdi,bir süre böyle sessiz kaldı. Sonra nerdeyse duygulu denilebilecek bir sesle konuşmaya başladı:-Burada düşünecek çok zamanım oldu ,abime çok büyük kötülükler yaptığımın farkına vardım. Üstelik o,ben ve annenin kavuşması için o kadar uğraşmışken... Lutenin ölümüne göz yumdum. Ben sadece amcana değil,bütün aileme korkunç davrandım. Bana bahşedilmiş bu mutluluğun kıymetini bilemedim. sinirli sinirli:-Masallar bitti,yalanlar başladı,diye söylendi. Ozai onu duymadı,devam etti:-Annene korkunç şeyler yaptım ,sizi birbirinizden ayırarak çok büyük bir günaha girdim. Sana...yüzüne yaptıklarım...asla affedilemez. Ama ben kendimi daima en çok Azula konusunda suçlu hissettim. (artık sesinde bariz bir hüzün vardı) Ben senin yüzünü bir kere yaktım,onunsa ruhunu hergün. Hamuruna zehir kattım. Şimdi o zehirden kurtulmak için çektiği bütün acılar benim yüzümden. En azından artık yanında sen varsın. Ona benden iyi babalık ediyorsun.(Hücresinin parmaklıklarını tuttu,yüzünü Zukoya yaklaştırdı) Torunumu çok sev,. Onu herşeyden ama en çok da kendinden koru. Onun istediği gibi bir insan olmasına izin ver. Bırak kaderine kendi karar versin. Elindeki mutluluğu da sımsıkı tut,asla bırakma,gitmesine izin verme. Kaderine sahip çık oğlum. ,kendisine yalvaran bu yabancı adama uzun uzun baktı,sonra yüzünde ekşi bir ifadeyle hiçbir şey söylemeden yanından ayrıldı. Katara,Azulayı durmadan dürtüyor ama Azula uyanmak bilmiyordu. Sonunda homurdanarak gözlerini açtı:-Ne var,ne istiyorsun su kabilesi köylüsü?Katara sinirinden tir tir titriyordu.-O.... şırfıntı....Zukonun odasına girdi az önce...üzerinde geceliklerle...dekoltesi yerinde... onu içeri aldı.Azula gözlerini iyice açtı,hala uyku sersemiydi: Sen ne dediğinin farkında mısın Katara?Farkındaydı. Katara Zukoyla konuşmak için gecenin ilerleyen saatlerine kadar beklemiş, sonunda penceresinden onun,bir askerinin tuttuğu şemsiyenin altında acele acele saraya girdiğini görmüştü. Sonra odasına girmesini beklemişti ama tam koridora çıktığı sırada pembe derin dekolteli geceliği ile Sibere’yi koridorda süzülürken farketmiş,saklanmıştı. Ve Sibere Zukonun yatak odasının kapısını çaldıktan sonra,içeriye girmiş,kapıyı arkasından kapamıştı. Kataranın başından aşağı kaynar sular dökülüvermişti.-Gidelim,onları basalım...böyle bir rezalete izin veremem...kızımın dadısıyla...babası...ben burdayken asla...ben gittikten sonra ne halleri varsa görsünler! Konuşurken Kataranın dişleri takırdıyordu. Böyle curcunalardan ve rezaletlerden her zaman büyük zevk almış olan Azula,bu kez suratını asmıştı:-Olacak iş değil ama... Gidip bir bakmakta yarar var.Ayaklarının ucuna basa basa Zukonun kapısının önüne geldiler,kulaklarını kapıya dayadılar-Bir ses duyuyor musun? Çıt yok,dedi Azula. Katara kıpkırmızı kesildi:-Ses çıkarmalarını mı bekleyeceğiz? Yürü!Kapıyı hızla açıp içeri daldı. Ama oda bomboştu. Zukonun ıslak kıyafetleri yatağın üzerindeydi ama yatak bozulmamıştı. Katara eğilip yatağın altına bakınca Azula isyan etti:-Katara,onları orada aradığına inanamıyorum! Yoklar işte gidelim. Rüya görmüş olmalısın.