Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:12 am
-Burada gizli bir oda,geçiş,labirent falan yok mu?-Var da uyanık lordumuzun bunu bildiğinden emin değilim.-Bir kere de o kadının odasına bakalım.Azula çocuk azarlar gibi:-Abarttın artık Katara,yok daha neler?Ama Katara ışık hızıyla dışarı fırlayınca o da peşine takıldı. Sora’nın odasının önünden geçiyorlardı ki Zukonun sesi duyuldu:-Hanımlar? Benim kızım,uykusunda korkmuş ağlıyor,bir Allah’ın kulu gelip de bakmıyor.,kucağında Sora,kızkardeşiyle Kataraya gülümsüyordu,ıslak kıyafetlerini çıkarır çıkarmaz soluğu Sora’nın odasında almıştı. Katara etrafa bakındı:-Sibere nerde?-Ben de onu soracaktım,güya dadı tuttuk. O sırada Sibere içeri girdi,odayı kalabalık görünce elleriyle dekoltesini örtme ihtiyacı duydu:-Burda mıydınız? Ben de Sopa’ya bakmaya gelmiştim.-Sopa değil Sora,diye tısladı Katara,sabahtan beri bu kadının bu ismi hala öğrenemediğine inanamıyordu. Direkt dadıya bakamayan ,yere bakarak konuştu:-Biz ilgileniyoruz,bayan Sibere,ama bundan böyle lütfen daha dikkatli olun. Şimdi gidebilirsiniz. Kadın binlerce kez özür dileyip,yine binlerdce kez eğilerek çıkıp gitti. Azula arkasından bakıyordu: Hmm,hem pembe,hem dekolte,hem de nerdeyse şeffaf...müthiş eğlence kaçıracakmışım nerdeyse-Senin odanda ne işi vardı,dedi kızgınlıkla Katara-Kimin? Zukonun hiçbirşeyden haberi yoktu-O,o,o...Şırfıntının!-Katara,ayıp nasıl konuşuyorsun zavallı kadın hakkında?-Zavallı mı...ZAVALLI MI? Katara çileden çıkmıştı: Sana göz koymuş görmüyor musun? Dul lorddan iyi av mı bulacaktı,Sora bahane! Amacı sensin,buraya gelme sebebi sensin! -Katara sen kendinde değilsin,rüya görmüş olacaksın.(Sora’yı yerine yatırıp kapıya yöneldi) Ben yatıyorum,size iyi geceler.Katara kapının önüne geçti: Hiçbir yere gidemezsin,bu gece burada hep beraber yatacağız! “neee?” diye haykırdı: Saçmalıyorsun artık Katara,gören de beni bir ordudan korumaya çalışıyorsun sanacak. Azula güldü:-Ordu gibi kadın,cephanesi sağlam Katara ise çok ciddiydi:-Demek ki saçmalamak sadece sizin aileye özel birşey değilmiş. Bu gece hepimiz buradayız diyorum.-Ben bu oyunun bir parçası olma istemiyorum,size iyi geceler dileriiim,diyerek Azula aceleyle odadan çıktı,çıkarken de arkasından kapıyı kapadı. kollarını birleştirmiş,Katara’ya bakıyordu: Ee,şimdi ne olacak?Sora’nın odası şans eseri koltuk,minder türü mobilyayla doluydu çünkü bu oda aynı zamanda Sora’nın oyun saatlerinde bütün ailenin toplandığı,saatlerce oturup sohbet ettiği bir oturma odası işlevi görürdü. Katara derhal kapıya yöneldi,kapının üstünde duran anahtarla bir güzel kapıyı kilitledi,anahtarı cebine koyup ikili koltuğu kaptı: Ben yatıyorum. Size iyi geceler lordum!Saatlerce uyuyamadılar,birbirlerinin uyanık olduklarını bildikleri halde tek bir kelime edip de bir konuşma başlatmadılar,dışarıda şimşekler çakar,rüzgarlar ıslık çalarken onlar sessizce bir diğerinin uyumasını beklediler. Sonunda önce Katara uykuya yenik düştü,ama fırsat bu fırsat deyip dışarı çıkmadı. Soluk mum ışığı altında uzun uzun onu izledi. İki yılda bu yüze bu kadar alışmışken,bu yüzün daima yanında olacağını,her baktığında kendisine ışıl ışıl mavi gözleriyle gülümseyeceğini düşünürken,şimdi gidiyordu öyle mi? Bir başka yüz gözünün önüne geldi: Hayatta en büyük isteklerinden biri Mai’nin yaşlanmasına,biraz sevimli biraz huysuz,akça pakça bir nine olmasına tanıklık etmekti. Zamanla hayalinde böyle yaşlandırdığı bu çehrenin yerini Kataranın yüzünün almaya başladığını farketmiş,önceleri bu onu dehşete düşürmüştü. Oysa şimdi... Kendi kaderine nasıl sahip çıkabilirdi,kız gideceğim diyordu ve gidecekti... Ve o asla Kataranın da yaşlandığına tanık olamayacaktı;ateş lordu ,kendi mutsuzluğu ve yapayalnızlığı içerisinde çürüyüp gidecekti. -Bu kolyenin yıllar sonra hala sende ne işi var?,arkasaında dikilen Azulaya ters ters baktı,Azula konuşmaya devam etti:-Hala saklıyor olduğuna inanamıyorum.-Ben de senin hala kapı çalmadan odama dalma alışkanlığını bırakmadığına inanamıyorum.Azula kendisini yatağın üzerine attı, bir sandalyeye ilişmiş,önündeki kutuda ıvır zıvırlara bakıyor,Azula’nın bahsettiği kolyeyi elinde evirip çeviriyordu.-Onu geri vermeyecek misin?-Altı yıl oldu,ne diye geri vereceğim,bunca zaman neden vermedin derse ne diyeceğim?-Ne diye mi vereceksin? Bu bir nişan kolyesi değil mi? Amacına uygun ver tam olsun. Abisinin kendisine kötü kötü baktığını görünce güldü: Sadece şaka yapıyorum. Sahi,öyle bir soru sorarsa ne diyeceksin,niye vermedin ki bunca yıl?-Bilmiyorum,fırsat olmadı. kolyeyi kutuya geri koydu,kutuyu yerine kaldırdı. Azula yatakta doğrulmuş,etrafına bakınıyordu,abisinin odasına pek sık girmezdi( Dün geceki basma girişimini saymazsak). Ama buna rağmen aynanın önünde bir eksiklik çarpmıştı gözüne:-Şurda Mai ile ikinizin resmi vardı,ne oldu,neden kaldırdın? ’nun arkası ona dönüktü,Azula abisinin iç geçirdiğini duydu:-O resimde Mai hiç yaşlanmıyor,Azula,diye başladı hüzünlü bir ses tonuyla. O resim yapılalı 3 yıldan fazla oluyor ama resimdeki kadın hiç değişmiyor. İsterdim ki başka resimler olsun.(O resim Mai’in son resmiydi,hamile olduğunu öğrendiklerinde saray ressamına yaptırmışlardı) Yılın modasına göre giyindiği,belki hafiften kilo aldığı,kilolu kilolu resmini yaptırdığım için bana somurttuğu resimler... Gözlerinin etrafında inceden kırışıklıkların belirdiği resimler... Sabah,saçlarında ilk beyaz teli gördüğü için ressama üzgün üzgün baktığı resimler... Belki daha da fazlası... Sora bir genç kız olmuş,biz yaşlanmışız. Saçlarının rengi değişmiş,devamlı boyatmaktan tanımlanamayan bir renge dönüşmüş(kendi kendine gülümsüyordu,dokunsalar ağlayacaktı). Birlikte yaşlanmak istediğim kadını gömeli bir ay sonra tam iki yıl olacak,Azula. O resmin hiç değişmediğini,yaşlanmadığını görmektense... Hiç görmemeyi tercih ederim. Bu,ona sevgimin azaldığından değil(gözlerini sildi) bilakis onu o kadar çok özledim ki... Onu daha önce hiç bu kadar çok sevmemiştim.Azula yatağın kenarında oturuyor,yere bakıyordu:-Birlikte yaşlanmak istediğin başka bir kadın olmayacak mı hiç ?-Sora büyüyecek ben yaşlanacağım,işte benim hayat hikayem kızkardeşim, sahte bir neşeyle ayağa kalktı,pencereye yürüdü,fırtına dinmişti ama bulutlar hala gökyüzünde ve karaydı, “Daha en azından iki günü var” dedi kendi kendine.-Kimin diye sordu Azula-Fırtınanın... dedi ,anlamamış gibi. Azula pufladı:-Ah,siz ve sizin şu köz adası oyunlarınız... şiddetle konuyu değiştirme ihtiyacı duydu,bir daha aynı şeyleri Azula’yla konuşmak istemiyordu:-Dün gece babamızla görüştüm. Azula’nın yüzündeki gülümseme çarpıldı ama silinmedi:-Eee,nasıl,yaşlanmış mı bari?-Yaşına göre iyi görünüyordu ama zayıflamış biraz. -Daha sadece 45’inde,benim soruma da bir bak! Azula ayağa kalktı,kapıya yöneldi, aceleyle devam etti:-Senden bahsetti. Azula durdu ama yüzünü abisine dönmedi:- İki kazık kadar ateş lordu,zavallı kaçık bir prensesin dedikodusunu mu yaptınız? Azulanın ne kadar rahatsız olduğunu görmüş,inadına devam ediyordu:-Sana yaptıklarından dolayı çok pişman olduğunu söyledi. Azula dayamadı,abisine baktı,bakışlarından bu konuyu ısrarla devam ettirdiği için abisine kırıldığı açıkça belli oluyordu. Hastalıklı bir sesle kıkırdadı(evet bu bir gülmeden çok bir kıkırdama sesiydi):-O bana ne yapmış ki pişman olmuş?-Haklısın aslında,daha çok sana yapmadıklarından dolayı pişman görünüyordu. baştan ayağa dikkat kesilmiş Azula’ya bakıyordu,Azula’nın bunca zaman gerçek anlamda iyileşememesini babasıyla iç ya da dış hesaplaşmasını bitirememiş olduğuna bağlıyordu. Ozai’nin sesi de dün geceden beri kulaklarından gitmiyordu: “En azından artık yanında sen varsın. Ona benden iyi babalık ediyorsun.”-Sağolsun varolsun ama takmasın o güzel kafasına öyle şeyleri. Azula kapının eşiğine kadar gidip tekrar abisine döndü,şimdi yüzünde her zamanki hain gülümsemesi vardı:-Kataranın büyükninesiyle tanışmıştık,öyle değil mi? Ne dersin,sence Katara da yaşlanınca ona mı benzeyecek? Görebilecek miyiz dersin? kıpkırmızı kesilmişti,Azula dudağını sarkıttı:-A,doğru,gidiyordu değil mi? Halbuki daha en azından iki günümüz var... Fırtına dinene dek... Onu vazgeçirmek için... Denemeye değmez mi?Cevap beklemeden aceleyle kendini koridora attı,abisini karanlık düşüncelerle yalnız bırakarak. devam edecek _________________
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:12 am
atara için bayan Sibere’nin “gerçek” amacını ortaya çıkarmak bir gurur meselesi haline gelmişti,sabahtan beri hastalıklı bir dikkatle dadının her hareketini izliyor,her sözünü aklının bir köşesine yazıyordu. Hayır,yanılmıyordu,bu kadın yürürken fazla kırıtıyor, bir espiri yaptığında fazla kıkırdıyor(Çünkü nadiren gerçekten gülünesi espiriler yapardı), dekoltesinden de bir türlü feragat etmiyordu,Sora’ya davranışları da biraz suni,sevgi gösterileri zorakiydi. İşini iyi yapıyor ama severek yapmıyordu,Sora’yla geçirdiği saatleri bir angarya olarak gördüğü aşikardı,Sora’yla oynarken o kadar çok esniyordu ki sonunda esneye esneye Sora’nın uykusunu getiriyordu. Bir de isim meselesi vardı,sabahtan beri Sora’ya Sora hariç tam 7 ayrı isimle seslenmişti,Katara sinirinden dudaklarını yiyor,yumruklarını sıkıyordu. Ama tam da Azula’nın sevdiği türden şenlikli bir rezalet akşam saatinde patlak verdi:Tylee Kiyoşi adasında şöyle bir göründükten sonra saraya geri dönmüştü,orada duramamasının asıl sebebi köz adasına gitmeden önce Haru’yu bir kızla öpüşürken “basmış” olmasıydı,Haru şimdi Tylee ile konuşmak ve özür dilemek için Kiyoşi adasından ayrılmıyor,Tylee de inadına adaya gitmiyor,gittiğinde de fazla kalmıyorduİşte bu yüzden akşam yemeği için hazırlanmış masada Tylee için fazladan bir sandalye bekleyen Katara,iki sandalye görünce şaşırdı. Az sonra yanında bayan Sibere’yle gelince de suratı asıldı:-Bundan böyle bayan Sibere de sofrada bizimle beraber olacak,Sora’ya yemeğini o yedirecek,Katara lütfen Sora’yı dadısına verir misin?Azulanın taktığı isimle Bayan Ebat,Sorayı kucağına aldı ama Sora huysuzlanıyor,durmadan masaya uzanıp birşeyler deviriyor, yemek yemek istemiyordu. Azula annesinin öldürücü bakışlarına rağmen kıs kıs gülüyordu,arkadaşından bayan Siberenin maceralarını dinlemiş olan Tylee ise Azulanın abarttığını düşündüğü ebatların şaşkınlığı içerisindeydi,o bile gördüklerine inanamıyordu. Masada ciddiyetlerini muhafaza edebilen bir tek ve Katara vardı. Aniden Katara’nın dünden beri ettiği dualar kabul oldu ve Sora dadısı gelmeden önce annesinin ona yedirdiği herşeyi Sibere’nin dekoltesinden içeri boşaltıverdi,dadı da sanki zehirli bir hayvan onu sokmuş gibi dehşet içerisinde bir çığlık kopardı,masadaki herkes(Katara hariç) ayağa fırladı.-Hizmetçiler,buraya gelin,ıslak havlu getirin,diyerek Ursa torununu kucağına aldı. Tylee bir yandan gülüyor bir yandan da “olmaz havluyla gitsin üstünü değiştirsin” diyordu,Azula artık açıktan kahkaha atıyordu. Kızının yaptıklarından çok utanan ,Sibere’nin kolundan tutmuş onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama dadı sakinleşmek bilmiyordu.-İğrenç birşey bu...iğrenç...nefret ediyorum...aman Tanrım...bu velet böcek mi yutmuş nedir? İçimde sanki birşey kıpıdanıyor.Ve tekrar çığlık atmaya başladı,şimdi yılan,akrep diye bağırıyordu.Velet kelimesine fitil olan Katara “Yok artık,yamyam mı benim kızım” diyordu ki,’nun kadını gerçekten ciddiye alıp ellerini kadının dekoltesinden içeri soktuğunu görünce ayağa fırladı:-Yoktur bir şey! Diyerek Sibere’yi Zukonun önünden öyle hızla çekti ki kadın dengesini kaybetti,nerdeyse düşüyordu: Siz odanıza gidin,en iyisi,değişin.Azula Tylee’ye fısıldadı: Odanıza gitmişken üstünüze bir şeyler giyiverin demek istedi. Tylee,yanaklarını şişiren hınzır bir kahkahanın havasını zorla yuttu.Sibereyi odasına yollayan Katara hizmetçinin birinin tepsi içinde getirdiği ıslak havluyu almış,Zukonun ellerini siliyordu:-Sen ellerini her yere öyle niye sokuyorsun? Dedi dişlerini gıcırdatarak. hala şaşkındı:-Ya ne bileyim,kadın öyle deyince...yardım etmeye çalışıyordum.-Bir de kadının göğüslerinde akrep arıyor,senin kızın akrep yiyen bir canavar mı? Katara Zukonun ellerini, çoktan temizlenmiş oldukları halde hala bastıra bastıra siliyordu,eller kıpkırmızı olmuştu. isyan etti:-Şaşırdım diyorum,yediğim burnumdan geldi zaten! -Ve nerdeyse dadının göğüslerinden çıkacaktı,dedi Azula,ama Katarayla aynı anda ona öyle bir baktılar ki yakalanmış yaramaz bir çocuk gibi usluca sandalyesine oturdu.-Sen yine de beni dinle,dedi Katara. Bir dahaki sefere ellerine sahip çık.-Sen bırakırsan neden olmasın? Dedi ,ellerini Kataranın ellerinden çekerek. Katara kızarmıştı,herkese afiyet dileyerek odasına çekildi,iştahı kaçmıştı.Akşam dolunayı izlemek için terasa çıkmıştı,yanına sessizce biri yaklaştı,gelen ’ydu.-Dolunay çıktı,dedi Katara yorgun yorgun gülümseyerek. Acaba ona dargın mıydı,merak ediyordu. başıyla batıyı işaret etti:-Orası hala bulutlu,rüzgar bu tarafa taşıyacak,ne yazık ki daha bir süre buradasın Katara,üzgünüm.Katara alınmış bir sesle:- ben burada sizinle olmaktan,bu ailenin bir parçası olmaktan mutluyum,bunun aksini nasıl düşünebilirsin? Duyan da burdan gitmek için can atıyorum sanacak. ona baktı, “atmıyor musun” diyecekti ama tatsızlığı uzatmanın alemi yok diye düşündü,iç geçirdi:-Katara,bana gerçekten neden gitmek istediğini söyler misin? Konuşurken “gerçekten’i” vurgulamıştı. Katara bakışlarını tekrar dolunaya çevirdi:-Babam da büyükninem de çok yalnız. Pakku’nun geçen sene aniden ölümü büyükninemi çok sarstı,üstelik hasta. Babam ona tek başına bakamaz. Ayrıca inanmayacaksın ama(gülümsedi) biraz kar ve buz görmeyi özledim. Burada nerdeyse bütün yıl,yaz! ona bakıyor,yüzünün her bir çizgisine ayrı ayrı dikkat ediyordu,gerçekten bu yüz 10 yıl,20 yıl,30 yıl sonra nasıl görünecek,nasıl değişecekti? Bu değişimin bir parçası olmak mümkün değil miydi? Katara Zukonun dikkatle kendisine baktığını hissedince kızardı,aceleyle sözü değiştirdi:-Sofrada söylediklerim için özür dilerim,sanırım biraz abarttım. tekrar iç geçirdi:-Madem,ondan hoşanmıyorsun,o zaman...-Benim hoşlanıp hoşlanmamamla ilgisi yok,diye onun sözünü kesti Katara. Sadece Sora’ya iyi bakamayacağını düşünüyorum. Sora da ondan hoşlanmadı. sözlerine devam etti,artık Kataraya değil gökyüzüne bakıyordu ama yüzündeki garip ifade değişmemişti:-Sana söz veriyorum,daha iyi bir dadı bulur bulmaz onu iyi bir çıkış maaşıyla göndereceğim.Katara gülümsedi,teşekkür ederim diye fısıldadı. Bir süre karşılıklı sustular,neden sonra Katara titreyen bir sesle konuşmaya başladı,gözleri de yaşarmıştı:-Sora’yla son günlerimi baş başa geçirmek isterdim. Köz adasında ne kadar eğlenmiştik hatırlıyor musun? Akşamları üçümüz uzun yürüyüşlere çıkar,sahilde deniz kabuğu toplar,yakamozları izlerdik. Sesi iyice çatlayınca sustu. Sanki yıllar öncesinden bahsediyor gibiydi,halbuki o günlerin sadece üzerinden bir hafta geçmişti. Zukoysa tekrar ona bakıyordu,son günlerim lafına takılmıştı, “neden son günleriniz olsun,sık sık onu(ve beni) görmeye gelmeyecek misin” diye sormak istiyor,ama alacağı cevaptan korkarak susuyordu. Sonunda dayanamadı:-Belki de Azula haklı dedi,belki de biz gerçekten birbirimize oyun oynuyoruz. Katara gözlerini sildi,korkarak “ne oyunu” diye sordu. yüzünü onunkine yaklaştırdı:-Gerçekten ne oyunu olduğunu bilmek istiyor musun? Dedi yüzünde sıcacık bir ifadeyle. Ama Katara cevap vermek yerine dudaklarını ısırıp kendisini hafifçe geri çekince yüzündeki bu ifade derhal kayboldu,kaşlarını çattı “İstemiyorsun” diye kendi kendisine fısıldadı,tekrar gökyüzüne çevirdi başını:-Goma’yı yanıma aldıracağım,diye sözü değiştirdi. Katara afallamıştı,kalbi hala küt küt çarparken sordu:-Neden?-Hayati tehlike altında olduğunu düşünüyorum. Beyaz Lotus’la da haberleştim,kabul ettiler.Katara toplarlandı:-Bu,bana bir türlü bahsetmek istemediğin ruhla ilgili,değil mi? Durakladı bir an için,sonra devam etti: Aang’in ölümüne sebep olduğunu düşündüğünüz ruh. cevap vermedi.-Anlat bana ,diye yalvardı Katara. Artık Aang’ten bahsedilmesi eskisi kadar canımı yakmıyor,olanları bilmek istiyorum. boş boş ona baktı: Gerçekten,artık canın yanmıyor mu?Katara tekrar kızardı,başını öne eğdi,sonra aklına birşey gelmiş gibi:-Ben nasıl olsa güney kutbuna gidiyorum,dedi. Ona ben göz kulak olurum,bundan büyük zevk duyarım. Onu korurum .,terastan içeri girmek için kapıya yöneldi:-Olmaz,Katara,seni de tehlike içine atamam. -Demek durum o kadar ciddi. Tehlike o kadar büyük... durdu,arkasına döndü,Katara’nın yüzündeki endişeyi görünce gülümsedi.-Tehlike her zaman,her yerde. Şurada dururken tepeme bir yıldırım yemeyeceğimi kim garanti edebilir? Ya da senin yürürken ayağının kayıp düşmeyeceğini? Bunları düşünme Katara,iyi geceler.Katara sinirlendi,Aang olsaydı ona herşeyi anlatırdı,tehlikenin büyüklüğü küçüklüğü önemsizdi eskiden,çünkü tehlike herşeyden önce “beraber” savaşılacak bir şeydi,Katara o zaman Aang’in sadece sevgilisi ya da eşi değil aynı zamanda takımının en önemli bir savaşçısıydı ama ... Ve onun şu sinir bozucu koruyucu tavırları....Birden içerden,koridordan bir Ah! sesi işitildi,birisinin yere yuvarlandığı duyuldu,Katara sinirini unutup telaşla ! diyerek içeri daldı. yerde boylu boyunca uzanmış,şaşkın şaşkın tavana bakıyordu,Katara yanına eğildi,başını eliyle kaldırdı.
devam edecek (bu da mı uzun oldu ne? )
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:13 am
Bak,ayağım kaydı,düştüm,diye güldü . Katara “görüyorum” dedi ve kahkaha atmaya başladı, da yattığı yerde ona bakarak onunla beraber gülüyordu. Kataranın kahkahaları hafifleyince:-Seni hala güldürebildiğimi bilmek ne güzel,dedi.Kataranın gözleri doldu:-Uzun zamandır beni sadece sen ve Sora güldürebiliyorsunuz,,dedi titrek bir sesle. Zukonun da gözleri doldu:-Bu güney kutbuna gidince bir daha hiç gülmeyeceğin anlamına mı geliyor?Katara ağlamaya başladı, “Olabilir,sanırım” diyebildi, da ağlıyordu. “Öyleyse gi..” Katara işatet parmağını Zukonun dudaklarına götürüp onu susturdu, “Sakın söyleme” diye fısıldadı,sonra da Zukoyu yanağında öpüp ağlaya ağlaya odasına koştu. artık gözyaşlarından tavanı göremiyordu...-Benim de böyle oyuncaklarım vardı,Sora,ama böyle renk renk değil,tek renkti. Onları boyatmazdım,öyle severdim...ahşap rengi. Hatırlıyor musun Tylee?Azula,Katara ve Tylee,Sora’nın odasındaydılar,Katara her zamankinden dalgın ve sessiz,Sora için örmekte olduğu yeleği bitirmeye uğraşıyordu,Azula,Sora’nın bütün oyuncaklarını yere yaymış,hepsini teker teker inceliyordu.-Hatırlıyorum dedi oturduğu yerden Tylee,baban yapmıyor muydu onları?Katara başını işinden kaldırdı:-Baban sana oyuncak mı yapıyordu?-Aslında bana yapmıyordu,ahşap işçiliği hobisiydi. Tahtadan küçük küçük heykelcikler oyardı,ben de onları çalıp oynardım gizli gizli. Azula dalgın dalgın konuşuyordu,Sora’nın ağlamasıyla sustu.-Neler oluyor? Sora “Kari,kariii” diye ağlıyordu,Kari onun en sevdiği bebeğinin ismiydi,büyük amcası Iroh Ba Sing Se’den yollamıştı,geceleri onsuz uyuyamazdı. Bütün odayı aradılra,bulamadılar. “Bayan Ebat’ın odasında olmasın” diye sordu Azula. Katara:-Kari’den haberi olduğunu bile sanmıyorum. Sanırım babamızın odasında,ne dersin,gidip bakalım mı kızım?Nedense Zukoyu görmek için bahane arıyordu,ona yeni yetme bir genç kız gibi kendisinden kaçmadığını göstermek istiyordu,bunu neden yaptığını kendisine de açıklayamadığı halde... Sora’yı kucağına alıp,Zukonun odasının önüne geldi,kapı hafifçe aralıktı,içeriden konuşma sesleri geliyordu. Geri dönmeyi düşündü,durup kapı dinleyemezdi,kapı dinelemeyle ilgili çok acı hatıraları vardı,fakat Bayan Siberenin sesini duyunca yerinde mıhlandı kaldı:-Lütfen sayın lordum,beni kırmayın,bir kerecik tadına bakın neyin tadına bakacaktı? Kataranın bütün tüyleri diken diken oldu,kapıya iyice yaklaştı. Zukonun güldüğünü duyabiliyordu: -Bayan Sibere,teşekkür ederim ama ... yapamam. Buna gerek yok,gerçekten...-Ama sizi yalnız yakalamak için ne kadar da bekledim. Hem bunu hazırlamak için o kadar çaba,uğraş,saat... Hatrım için...Neyin hatrı,senin üzerinde ne hatrın olabilir??? Ayrıca hangi amaçla onu yalnız yakalamak istemişti? Yalnız ne yapacaklardı?-Gerçekten gerek yok bunlara,diye tekrar güldü . Niye ve NEYE bu kadar çok gülebiliyordu?-Bu akşam sofrada olanlar yüzünden çok utanıyorum,dedi mıymıy bir sesle ateşli dadı. (Bunun ateşini söndürmek için etrafta bükebileceği hiç su yok muydu Katara’nın?)Beni affetmeniz için,lütfeeen...-Asıl ben sizden özür dilemeliyim,sizin bir suçunuz yoktu,sadece kaza.-Özür dilemeniz yerine şunlardan birini ağzınıza atıverin,ödeşelim.Tylee ve Azula Kataranın yanına geldiler, “neler oluyor,Katara,kapı mı dinliyorsun?”dedi Tylee şaşkınlıkla fakat Katara öyle bir yüz ifadesiyle dönüp ona şişt! dedi ki anında sustu. Azula anlamıştı-Gel,gel,biz de dinleyelim,saray filarmoni orkestrasının en güzel konserinden kat kat daha eğlenceli,bir başyapıtın sesleri taşıyor olmalı içerden-Lütfeeen,dedi tekrar dadı,dudaklarını büzüştürdüğü sesleri çıkarışından belliydi. “ gülüyor,inanamıyorum” diye fısıldadı Tylee, “Sinirden olmalı” diye abisini savundu Azula, gözucuyla da kaskatı ve de kıpkırmızı kesilmiş olan Katara’ya bakıyordu,ihtiyatlı davrandı,yeğenini Kataranın kucağından aldı. Birkaç lütfen ve gereksiz/yersiz/münasebetsiz kahkahadan sonra sonunda Katara yıldırım gibi içeriye daldı,dekoltesi yerinde Sibere’yi Zukonun önünde eğilmiş,lorduna büyük bir “cömertlikle” elindeki tepsiden küçük çikolatalı keklerden sunarken buldu,tepsiyi elinden kaptı,keklerden birini aldı,doğrulmuş olan Sibere’nin dekoltesinden içeriye sıvadı,buz gibi bir sesle:-Derhal bu sarayı terkedin,şimdi! Diye bağırdı. Herkes olduğu yerde kalakalmıştı,Sibere bir süre anlayamamış gibi Kataranın yüzüne baktı,sonra da ağlayarak dışarı çıktı. yerinden fırladı:-Sen ne yaptığını sanıyorsun?Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? Böyle bir şıllığın daha fazla kızıma dokunmasına izin verebileceğimi nasıl düşünürsün?Derdin ne senin?Tek derdimi az önce kovdum,kovabildim çok şükür!Sen benim sarayımdan benim işe aldığım bir çalışanımı kovdun az önce!Merak etme,en kısa zamanda da ben giderim,ödeşiriz!Ne hakla böyle birşey yapabilirsin? Burda lord sen misin,ben miyim?Dekolte manzarasıyla karşı karşıya olan ben olmadığıma göre,açıkça sensin!Yeter artık,neyin peşindesin,sana onu düzgün bir biçimde göndereceğime söz vermiştim zaten! Nasıl yapabilirsin bunu? Benim hayatıma ne hakla karışabilirsin? Sen benim neyimsin ki?(Bir makinalı tüfek gibi sorularını kızgınlıkla sıralayan bu son soruyu ona mı kendisine mi soruyordu,bilmiyordu.) Bariz bir biçimde alınan Katara:Sen benimkine ne hakla karıştın bunca zaman? diyebildiİyiliğin içindiSağol artık almayayım!Kıymetini bilmiyorsun zaten!Karşı karşıya geçmiş,sırayla birbirlerine haykırıyorlardı. Kıskanmış olmalı diye Kataraya bakarak fısıldadı kendi kendine Azula,sesini duyabileceklerini hesaba katmamıştı. Yoksa katmış mıydı?Aynı anda dönüp dehşet içinde Azula’nın yüzüne baktılar,ikisi de nefes nefese,kıpkırmızıydı. Katara sinirinden kahkaha attı:-Azula,ne saçmalıdığını bilmiyorsun!Doğru mu bu,diye dikkatle yüzüne baktı Tabii ki değil,seni niye kıskanacakmışım ben? Dedi yanakları al al Katara.Doğruyu söyle!Ben senim neyinim ki seni kıskanayım? Dedi Katara Zukoya az önceki sözlerini hatırlatarakBen Sora’yı kastetmiştim zaten,dedi gülmekten kendisini alamayarak Azula. Katara iyice sinirlendi:Hepinizden bıktım,diyerek kendisini odadan dışarı attı. arkasından “Derhal buraya dön,bu bir emirdir!” diye bağırdı.-Seni benim lordum değilsin,hiçbirşeyim değilsin,senin teba’ndan bile değilim ben,tıpkı senin hiçbirşeyin olmadığım gibi!Odasına koştu,arkasından kapıyı kapatacaktı ki içeri daldı,sinirden kudurmuş gibiydiDerhal çık odamdan!Beni de mi kovuyorsun?Doğru bildin. Defol!,üzerine yürüyordu: Hiçbir yere gitmiyorum,bana bir açıklama borçlusun.Sana hiçbirşey borçlu değilim dedi Katara geri geri giderek bileklerinden yakalayıp Katarayı kendisine çekti: Bekliyorum!Açıklama mı istiyorsun,senden nefret ediyorum! Katara gözlerini iri iri açmış, konuşmamış,adeta bir yılan gibi tıslamıştı: gözleri alev alev yüzünü iyice Kataranın yüzüne yaklaştırdı,sıcak nefesi Kataranın yüzünü yakıyordu: Bir daha söyle diye fısıldadı.Senden... uzanıp Katarayı dudaklarından öptü Bu öpücük teknik açıdan bir saniye bile sürmemişti ama odanın içinde bir yıldırım etkisi yarattı,ikisini de odanın bir köşesine fırlattı. kollarıyla kapıya dayanmış,öylece duruyor,Katara yatağının önünde diz çökmüş,yatağının korkuluklarına tutunmuş tir tir titriyordu.-Yarın buradan gidiyorum,dedi hissiz bir sesle-İkimiz için de en iyisi bu,dedi hemen hemen aynı ses tonuyla ve kaçar gibi odadan çıkıp gitti.Ertesi gün hava bulutlu ama güzeldi,fırtınanın asıl şiddetli günleri sona ermişti. Şansına Appa da buralardaydı,Aang’in gidişinden beri ara ara ortadan kayboluyor,bazen aylarca gözükmediği oluyor,sonra sanki Sora ve Momo’yu göresi gelmiş gibi bir sabah sarayın bahçesine iniveriyordu. Bugünse Katara için buradaydı.Bahçede Katara teker teker herkesle vedalaştı.En önce Aang ve Neşa’yla... Güneş ışır ışımaz,bahçenin en güzel çiçeklerini mezarlarına bırakarak.Iroh amca büyüknine için bol bol çay paketlemiş gönderiyordu,Katarayı iki yanağından öptü iyi yolculuklar diledi.Tylee sıkı sıkı sarıldı Kataraya,en kısa zamanda Sokka ve Suki’nin peşine takılıp onu kutuplarda ziyarete geleceğine söz verdi.Azula annesinden haksız yere dayak yemiş bir çocuk ifadesiyle baktı Kataraya,hiçbir şey söylemedi,Katara onu iki yanağından öperken gıkını çıkarmadı,sadece gözleri dolu doluydu.Ursa kızı kadar sevdiği bu talihsiz su kabilesi köylüsünü gözyaşları içerisinde bağrına bastı.Sora da babanesinin kucağındaydı,uzun uzun öptü,kokladı kızını Katara,yüreği sıkışıyor ama ağlayamıyordu.Zukonun karşısına geçti,göz göze geldiler
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:13 am
Hoşçakal -Güle güle Katara El bile sıkışmadılar,Katara arkasını döndü,Appaya doğru yürümeye başladı. Bir yandan da hıçkırıyordu. Kendi kendine “Sakın gitme deme,” diye yalvarıyordu. kızarmış gözlerle arkasından bakıyordu. Babasının sözleri kulaklarında uğulduyordu:“Elindeki mutluluğu da sımsıkı tut,asla bırakma,gitmesine izin verme. Kaderine sahip çık oğlum.”Sora elinden bebeği kariyi attı,küçücük ellerini Kataranın arkasından uzatarak anne diye ağlamaya başladı. bir kızına bir Katara’ya bakıyorduKoşmaya başladı-Katara!Katara arkasını döndü,korktuğu başına gelmişti,o da Zukoya doğru koşarken buldu kendiniBirbirlerine sarıldılar. Kataranın yüzünü,gözlerini öpüyor bir yandan da ağlıyordu:-Gitme Katara,bana bu kötülüğü yapma,beni yalnız bırakma-Kalamam, yapamam diye hıçkırdı Katara,Zukonun kolları arasında yarı baygın gibiydi.-Ben sensiz yaşayamam,Sora da sensiz yaşayamaz,bizi bırakma,yalvarırım.-Ben de sizsiz,sensiz yaşayamam artık... Ama babam..Biraz cesaretlenen :-Bu hayatı sen mi yaşıyorsun,babanı mı? Diye sordu.Katara sonunda ağlıyordu:-Olmaz ,biz olamayız,bunca yaşanandan,acıdan sonra beraber olamayız,unutamayız,kimse unutamaz-Unutmayacağız da dedi : nasıl unutabiliriz,Aang de Mai de bizim geçmişimizin birer parçası. Ama daima geçmişte yaşayamayız,onların peşinden kendimizi de gömemeyiz,kadere boyun eğemeyiz,Katara. Geleceğe bakmalıyız.Katara’nın önünde diz çöktü: -Geleceğim olur musun Katara? Benimle evlenir misin?Katara mecalsiz dizlerinin üzerine çöktü,elleri hala Zukonun ellerinde,onun gözlerinin ta içine bakıyordu. Birden yanında birini hissetti. Ursanın kucağından inen Sora yanlarına kadar gelmiş,ağlayarak Kataranın kucağına tırmanmaya çalışıyordu. Katara onu kucağına aldı,hem ağlıyor hem de Zukoya gülümsüyordu.Bulutların arasından hınzır bir güneş parlıyordu.
14.bölümün sonu _________________
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:13 am
Bölüm 15: rüzgara kapılan toz zerreciği
-Ne yani,şimdi siz bana okuması yazması olmayan,çünkü KÖR olan Toph Beifong’un yıllardır tutmakta olduğu bir günlüğü olduğunu mu söylüyorsunuz?Sokka’nın bu soruyu,karşısında oturan 60 yaşlarındaki ihtiyar adama yarım saaten beri belki 5. kez soruşuydu, Suki sonunda gözlerini devirdi:-Hayatım,öyle diyor işte!-Nasıl mümkün olabilir?-Sokka senin bugün anlayışın niye kıt? Benden gizli yine kaktüs suyuna mı başladın? Sokka karısına kötü kötü bakarken ihtiyar adam boğazını temizleyip konuşmaya başladı: -Efendim,ben 40 yılımı BeiFong konağına vermiş bir çalışanım. Sevgili hanımım bayan Toph,benim elime doğdu,onu uzun yıllar ben büyüttüm,kendi kızımmış gibi sevdim,tarafından da sevildiğimi daima bildim. Ancak onun küçük yaştan itibaren yasak olduğu halde toprak bükmeye merak sarması bizi ayırdı. Kendisi gib kör köstebeklerden temelini öğrendiği toprak bükmeyi gizli gizli beraber çalışmaya başlamıştık ki ailesine yakalandık ve konaktan uzaklaştırıldım,yıllarca da onu bir daha görmedim. Sonra genç avatara katıldığını öğrendim,savaşın bitiminden sonra eve dönünce de ısrarlarıyla beni konağa tekrar aldırdı. Konakta bulunduğu birkaç ay boyunca da bana hikayesini anlattı,bunu anlatmaya ihtiyacı olduğunu, anlatacak kimse bulamadığı için beni seçtiğini ve bunların yazılı olarak kalmasını arzuladığını söyledi. Bu tabii,günü gününe yazılmış bir günlük değil ama sevgili hanımım tarihleri çok iyi aklında tutardı,bunları bana anlatırken adeta o günleri tekrar yaşıyordu,bu yüzden cümleleri sanki o günleri yaşarken yazılmış gibi taze ve canlı(ihtiyar adam gözlerinde biriken yaşları sildi,karşısında gözleri dolu dolu olan çifte bakıp konuşmaya devam etti) Bu defter daima bizim sırrımız oldu,ailesi bunu asla bilmedi. Sizinle bulunduğu 4 yıl boyunca da eve her uğradığında bu gizli sırrımızı devam ettirdik,defterimizin sayfalarını beraber doldurduk son olarak siz güney kutbuna gitmeden hemen önce hatırlarsanız beni yanına çağırtmıştı.Suki:-Evet,dedi. Sokka,hatırlıyor musun,Aang’in peşinden gitmeye hazırlanıyorduk,şu rüya meselesi yüzünden,Toph acilen evden birisini çağırtmıştı,annesine birşey göndermek istediğini söylemişti. Sokka kafasını salladı: Ben de kızmıştım,niye illa elden gönderiyorsun,postayla da ulaşır,bu kadar acil olmasının sebebi nedir diye? Saatlerce beklemiştik.(ihtiyara gülümsedi) O zaman tanışmıştık sizinle bay Satu,öyle değil mi?İhtiyar da uzak bir hatıraya gülümsedi: -Uzun zamandır onu hiç o kadar canlı ve mutlu görmemiştim,dedi. Genç avatar her zaman olduğu gibi yine onun sevincini tazelemiş,ona kaybettiği umudunu ve hatta yaşama isteğini tekrar geri vermişti. (Sokka ile Suki burada şaşkınlıkla birbirlerine baktılar,ihtiyar hüzünlü bir sesle devam etti) Bu onu aynı zamanda son görüşümdü. Birlikte geçirdiğimiz bir saate yakın zaman diliminde bu defterin son sayfalarını yazdık. Ve bilmeden bana vasiyetini de bıraktı. Eğer kendisine birşey olursa bu defteri size ve eşinize teslim etmemi sıkı sıkıya tembihledi. Sizi daima çok sevmişti,bay Sokka. Siz ve eşiniz için biraz şaka biraz ciddi,asıl ebeveynlerim, gerçek annem ve babam derdi.Üzerinde pembe bir lotus çiçeği resmi olan beyaz kaplı defteri Sokkaya uzattı:-Artık sevgili hanımımın bu defteri ve kısacık hayatının btün sırları sadece size ait bay Sokka.Sokka,defteri kutsal bir emanetmiş gibi korka korka eline alırken ihtiyar da ağır ağır ayağa kalktı,Suki merakla sordu:-Peki siz şimdi ne yapacaksınız?-Emekliye ayrıldım,dedi ihtiyar. BeiFong konağını terkettim,ömrümün geri kalanını Ba Sing Se’de geçirmeye karar verdim,oraya gitmeden önce bayan Toph’un vasiyetini yerine getirmek istedim.(Durdu,gülümsedi) Sevgili hanımım da o şehri çok severdi...Piandao’nun aynı zamanda bir dövüş okulu olan konağında Sokka ve Suki,öğrencilerine o gün nasıl ders verdiklerini bilemediler. Defter daima akıllarının bir köşesinde durmuştu ama akşamdan önce onu açıp da içindekilere bakacak zamanları katiyyen yoktu. Kendilerine sonsuz gibi gelen bir ders günü ve akşam yemeğinden sonra,Yuka’yı da aceleyle uyutarak defterle beraber odalarına çekildiler. (Yuka uyumamak için önceleri ısrar etmiş,Sokka da sütüne biraz kaktüs suyu karıştırırsak belki daha çabuk uyur diye dahiyane bir fikir ileri sürünce Suki’nin öldürücü bakışlarına maruz kalmıştı) Defterin kapağını açmadan önce bir süre uzun uzun kapağına baktılar,Toph’un son zamanlarda lotus çiçeklerine merak sardığını hatırlamışlar,duygulanmışları. O “son zamanlar” ne kadar uzak... aynı zamanda ne kadar yakındı.İlk sayfayı açtılar:Adım Toph BeiFong. 13 yaşındayım. (günlüğün ilk yazıldığı tarih gerçekten de savaşın bitiminin birkaç ay sonrasını,kayboluşundan da dört yıl öncesini gösteriyordu.) Körüm. Çok zengin ama paralarıyla kızlarının gözlerine çare bulamamakla lanetlenmiş BeiFong ailesinin tek evladı ve varisiyim. Ustalık derecesinde bir toprak bükücüyüm. Bu ustalığımı ailemden gizlemekle geçen hayatım,bir gün yere bastığı asla hissedilmeyen,sanki her adımında o çok sevdiği uçmayı devam ettiren,çocuk sesli,kocaman yürekli,benimle yaşıt genç avatarla tanışmamla sonsuza dek değişti. İyi ki de değişti. Adı Aang. Genç Kahraman,Ateş Ulusunun Fatihi,Dünyanın Kurtuluşu,Geleceğin Garantisi,Son Hava Bükücü Aang.... Ah,evet,şimdi yeni bir ünvanı daha var,söylemeyi unuttum,o eksik kalmasın: Su kabilesinden Hakoda kızı Katara’nın nişanlısı,müstakbel eşi Aang...Onunla ilk tanıştığımız gün dünmüş gibi gözümün önünde... Kör bir anlatıcı olarak bunu söylemem garip oldu değil mi? Dövüş turnuvasında beni yenmişti,beni,Toph BeiFong’u,asla yenilmez Kör Haydut’u... Bana hitap eden sesi o kadar ince,o kadar kendisine güvensizdi ki önce onu bir kız sanmıştım ve yenilmemin verdiği bir gurur kırıklığı ile bana ne söylemeye çalıştığını dinlemeden orayı terketmiştim. Peşimden geldi,emrivaki yapıp ailemle tanıştı. Sofrada suratımı orman tavuğu çorbasıyla sıvadı. İlk kez bana,dişime göre bir rakiple karşılaşıyordum,üstelik yaşıtımdı,ve kör olduğum için bana acımıyordu,kör olduğumun farkında bile değildi,hissediyordum. (Bu,sonraları Sokka’nın benim kör oluşumu sık sık unutup bana karşı kırdığı potlar gibi bir farkında olmamazlık değildi,sevgili Sokkacığım, kocaman bir aptal olduğu ve bunu bazen gerçekten unuttuğu için öyle davranıyordu.)(Bunları okurken Sokka’nın yanakları kızarıyor,Suki ise kıkırdıyordu)Aang’in bana davranışı o kadar sıcak,o kadar samimiydi ki.. Onunla beraber geçirdiğim birkaç saat içerisinde annem ve babamla 12 yıllık ilişkimden daha sıcak bir köprü kurulmuştu aramızda. Üstelik o özgürdü ve beni de özgür olmaya davet ediyordu. Davetini geri çeviremedim. Ayakları yere sapasağlam basmaya alışkın bir kaya parçası zannediyorum kendimi o zamanlar,rüzgar alıp götüremezdi,uzaklara uçuramazdı belki ama,yuvarlanmamı sağlayabilirdi,başka yerlere,başka insanlara doğru. Ya da ben öyle sandım.Daha ilk gün ilk kavgamızı ettik. Uykusuzduk,sinirliydik ve ben haklıydım. Haklı olarak da alındım. Beni asıl şaşırtan alınmamın derecesi idi. Tanışalı bir gün oluyordu,o herşeye rağmen bir yabancıydı da kalbim niye bu kadar kırılmıştı? Eve dönmek üzere yola çıktım ama biliyorum,o anda da biliyordum ki Iroh amca ile tesadüfen karşılaşmamış olsak da ben yine ona geri dönecektim. Eve dönecek yüzüm olmadığı için değil,tabii... Sanırım onun bana aşıladığı özgürlük hissini bir daha asla bırakamayacağımı anladığım için. Toprak bükme çalışmalarına başladık. Kendisine güvensizliği hat safhadaydı,bu da beni çıldırtıyordu. Kaya gibi durmasını istiyordum,o rüzgar gibi benden kaçıyordu. Sonra anladı. Ben de bir kez daha neden onu seçtiğimi anladım. Bana kafa tutabiliyor olmasına hayrandım. Onunlayken çalışmak,kayaları yerlerinden kaldırmak,biryerleri yıkmak,dağıtmak hiç olmadığı ve bir daha hiç olmayacağı kadar güzel. Benim için günün en zevkli dakikaları bunlardı...Kimbilir belki de bütün ömrümün. Katara’ya karşı birşeyler hissediyor. Bu kaçınılmaz,Katara herşeyi ile o kadar sinirbozucu derecede mükemmel ki... Bu kısacık zamanda bana kendisini ne kadar da sevdirdi,ya bunca zaman Aang’in ondan hoşlanmaması mümkün müydü? Gerçekten,benden önce neler oldu?Bu his ne kadar derin,ne zaman başladı bilmek isterdim.Bir gece bana kitap okudu. Uykum kaçmıştı,yerimde dönüp duruyordum. Sen de uyanıksın,değil mi? diye seslendi yattığı yerden. Kendimize yatacak ahır gbi bol kokulu bir yer seçmiştik. İki kardeş rüyalarında evlerini görüyordu besbelli,rahat rahat nefes alışlarından belliydi. Aang gidip Appanın eğerinden birşey aldı. Bu o gün Katara’nın çarşıdan satın aldığı uyduruk bir hikaye kitabıydı,içinde tam da bizim şeker kraliçenin sevdiği türden kısa kısa aşk hikayeleri varmış. Sokka’yla ikimiz bol bol dalga geçmiştik bu kitaba o kadar para verdiği için. Sıkıntıyla pufladığımı duyunca, “En güzelini seçeceğim,merak etme” dedi,birini okumaya başladı. Bu,en iyi arkadaşına aşık olan bir kızın hikayesiydi ama çocuk başkasına aşıktı,sonunda kavuşamıyorlardı,kız ölüyordu. Sonuna kadar merakla dinledim ama yine de dinliyor olduğumu belli etmek gururuma dokunuyordu. Ama son sayfaya gelip de Aang’in gürültüyle burnunu çektiğini duyunca dayanamadım: Ağlıyor musun? Sen koca kafalı,romantik bir aptalsın yumuşak ayak! Diye güldüm. Alındı,“Sana hikaye okuyanda kabahat” diye arkasını döndü,birkaç dakika içerisinde de uyuyakaldı.Ben bütün gece uyuyamadım. Neden uyuyamadım?
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:14 am
Appa’yı çölde kaybettik. Bu bizim ikinci kavgamızdı. Beni o tüy yumağı için ikinci azarlayışı. Suçsuz olduğumu o da biliyordu. Ama bana gazapla bağıran sesi günlerce kulağımdan gitmedi: Zaten onu ilk geldiğinden beri sevmemiştin,gitmesine bu yüzden göz yumdun,öyle değil mi?Benim senin sevdiğin hem de çok sevdiğin birşeyi sevmemem gibi bir ihtimal var mı? Yılan Geçidi’nde bugün Sokka niyetine şu yeni kız Suki’yi öpüverdim. Bu iki su kabileli kardeş bizi aralarında paylaştılar. Avatarı uyandırmış olmanın şerefi dolayısıyla Aang’i Katara aldı,ben de Sokka’ya düştüm. Su kabilesi üyelerine has birer cazibe merkezi ikisi de. Aang Appa’yla beraber kaybettiği umudunu; bir bakışı,bir gülümseyişi ile tekrar kazanacak kadar seviyor Katara’yı. Sokka ise komik,şirin,yer yer aptal ama gerçekten iyiliğimi isteyen bir abi benim için. Böyle de olmalı zaten. Ve biz kocaman bir aileyiz,bana da bu aile içerisinde Aang’in küçük kız kardeşi olma rolü düşüyor... Peki BU da böyle mi olmalı gerçekten?Bu kocaman şehrin surları içerisinde Appa’yı aramak... Ona karşı ne kadar ezik olduğumun farkında mı? Aslında suçlu olmadığımı bal gibi bildiğim halde yine de kendimi bu konuda ona karşı suçlu hissettiğimi biliyor mu? Bilse şaşırırdı,ben bile şaşırmıyor muyum? Kafama böyle birşeyi takabileceğimi Aang’le tanışmadan önce söyleseler inanır mıydım?Katara bana güzel olduğumu söyledi. Güzel ama ondan da önemlisi güçlü. Onun da nasıl göründüğünü görmek isterdim. Gerçekten Aang onu her gördüğünde,kalbinin atışlarını ayaklarımın duyabileceği derecede hızlandıracak kadar güzel mi? Ya da asıl önemli olan Katara’nın beni güzel bulması mı? Eskiden güzelliği takmazdım ben,bana neler oluyor? Büyüyorsun diyen ilk kişinin tepesinden aşağı on tonluk bir çığ indiririm! Ve bu umarım sen olursun Sokka! Şu sıralar beni gıcık ediyorsun!Bugün Katara’yı Jet denen çocuktan kıskandı. Onu birisinden kıskandı. Gerçek bir erkek gibi... Ha,bir de Appa’yı bulduk. Artık kendimi ezik ve/veya suçlu hissetmeme gerek yok. Öyleyse neden hala bu kadar sinirli ve üzgünüm? Asıl soru...sinirim kime? Bugün vedalaştık. Bir gurunun yanına gitti. Katarayla beraber gelip bana sıkı sıkı sarıldılar. Eve,anneme doğru gittiğimi sanırken yolda kendimi şöyle düşünürken buldum: Katara olmasaydı ya da bana sarılmak için Katara da davranmasaydı,tek başına gelip yine bana sarılır mıydı?Kendi kendimi eşek sudan gelinceye kadar dövmek istiyorum. O demirden kafesin içindeyken neden aklıma devamlı Aang geldi? Ona toprak bükmeyi ilk öğrettiğim zamanlar... Onun toprak büktüğünü izlerken duyduğum zevk... O başardığı anda kendim başarmışım gibi hissetiğim o zafer duygusu ve mutluluk! Onun başardığını yeniden göreceksin,Toph! Ateş kralının kıçına tekmeyi bastığına şahit olacaksn! dedim kendi kendime devamlı. Ve demiri büktüm. Artık hiçbir kuvvet beni,onun takımının bir parçası olmaktan alıkoyamaz.Meditasyon sırasında Katara’nın başının dertte olduğunu görmüş. Bu kadar çok mu seviyor onu? Bu kadar yürekten mi bağlı ona? Sarayın dışında,Appa’nın yanında Sokka ve şu sümsük toprak kralı ile onlardan zafer haberi beklerken,o,Kataranın kucağında yarı ölü halde geldi. Hayatımda hiçbir şey beni daha fazla korkutmamıştı. Onu kaybetme ihtimali... Aklım başımdan gitti. Ama Katara geri döndürdü onu. Bunun için haftalarca uğraştı,başında sabahladı gecelerce. Bu kız sevilmeyi,hem de onun tarafından sevilmeyi gerçekten hakediyor. Bunun sonunda kafama dank etmiş olması güzel. Ama keşke bu şekilde olmasaydı...Ben sensiz ne yapardım,Aang? Dünyanın canı cehenneme, sen herkesten önce benim umudumsun,bunu hala görememiş olman için benden daha kör olman lazım,peki bu mümkün mü? Ama ben neler diyorum,yeter ki iyi olsun,o zaman istediği kişiyle olsun. VAR olsun yeter...O yüzen demir canavarın üzerinde onun ayak seslerini duyduğum an var ya... Sanırım hayatımda daha mutlu olduğum bir an olmadı. Hoşgeldin Aang... Geri geldin... Bana değil belki,Kataraya ama... GERİ GELDİN!Bugün Katara ile dans ettiler. Aslında bu bir danstan çok beden dilleri ile birbirlerine yaptıkları birer ilan-ı aşktı. Katara’nın ona daha da yaklaştığını hissediyorum. Eskiden de Aang’i seviyordu tabii,ama onu kaybetme ihtimali aklını başına getirdi. Adam sen de,bunları söyleyene bak! Sana da aynı şey olmadı mı Toph BeiFong?Bugün Sokka bir kılıç okuluna kabul edilip bütün gününü orada geçirince kabak gibi ortada kaldım. Mutlak yalnızlığımı bir kez daha hissettim. Bu ikisinin herşeyi o kadar ortak ki... Her açıdan birbirlerini o kadar tamamlıyorlar ki... Sıkıcılıkları bile birbirine benzer. Sokka’yı nasıl özledim. Bu ikisi ile yalnız kalmaya katlanamıyorum... Ama şöyle birkaç saatliğine bir yerlere gidip onları yalnız-başbaşa-bırakmaya da cesaretim yok. Hani vazgeçmiştin Toph? Ruhlar dünyasına gidip kendisinden önceki avatardan savaşın nasıl başladığını öğrendiği gün ona bir soru sordum: Gerçekten dostluğun ömürlerin ötesine geçip devam edeceğine inanıyor musun? Elimi tuttu. Sımsıcak bir sesle “Neden olmasın?” Dedi.Elimi tuttu ve sonsuza dek-ölsek bile-dost kalacağımızı söyledi.İçimde ömürlerin ötesine taşıp sonsuza dek süreceğini bildiğim bir şey daha var...Ama sana asla söylemeyeceğim. Büyük gün! Katara’yı ilk kez öptü. Onu öpmeden önce nasıl tir tir titrediğini,sonra ayak parmaklarının ucuna basarak nasıl “başardığını”,o an nasıl ateş gibi kesildiğini Sokkamızın dahiyane icadı o kocaman metal canavar içerisinde kendi ayaklarımla hissettim. Bu,evrenin bana bir tür cezası olmalı. Hani,gözlerim açık olsaydı da kendi gözlerimle gördüm deseydim canım bu kadar çok yanmazdı. Ben senin bir başkasına olan aşkının ateşine tanık oldum,Aang...Onu çok sev Şeker Kraliçe.Büyük yenilgimizi düşünmeyi sonraya bırakıp batı hava tapınağının tadını çıkarmakla meşgulken avatarımız Aang,hain prens ’nun teşrif etmesiyle şaşkına döndü. Aralarında önceden ne geçmiş olduğu umrumda değil,Aang’in bir ateş bükme hocasına acilen ihtiyacı var ve bu hain samimi! Ama Katara karşı çıkıyor diye,Aang de istemiyor. Bu mudur yani? Ben bu sevdiği kızın eteklerine yapışmış kalmış sümsük için mi herşeyimi bırakıp geldim?Ayaklarıma mal olmuş olsa da sonunda aramıza katıldı. Ama Katara ortalıkta “Onu bir yerlerde kıstırıversem de gebertsem!” havalarında dolaşıyor. Garip olan Kataranın ona olan davranışları... Bu kız “hayatının aşkı” kendisini öperken bile bu çocuğa çemkirirken olduğu kadar heyecanlanmamış,deyim yerindeyse ateşlenmemişti. Üstelik öğrendim ki o günden sonra o öpücüğün konusu da açılmamış. Bir saniye,banane! Bu kötü niyetlilik ne,Toph? Kötü niyetlilik değil,sadece onun mutlu olmasını istiyorum ama artık onu mutlu edeceğine inandığım insan konusunda şüphelerim var.Aang ortadan kayboldu. Göktaşının gelmesine sayılı gün var. Öldü mü? Kimse bu kelimeyi ağzına almıyor. Ama ya gerçekten... O zaman göktaşı bir an önce gelsin ve tepemize insin. Bu işkence de burada bitsin! Daha düne kadar beraber kumdan kaleler yapıyorduk. Ona kocaman bir Ba Sing Se şehri yapmıştım. Beraber gezdiğimiz,savaştığımız caddeler,sokaklar... Bir daha beraber gezebilecek miyiz? En azından iki arkadaş olarak...Savaş bitti. Peki ben bitmesini gerçekten istiyor muydum? Taç giyme töreni,tebrik törenleri,beraber oraya buraya yapılan geziler... Bunların sonu gelecek... Herkes evine dağılacak... O zaman ben NEREYE gideceğim?Eve... Evim neresi? Gerçekten herkesin evim zanettiği yer mi?(Buraya kadar olanlar ilk sayfanın tarihinden sonraki birkaç gün içerisinde yazılmış,bir nevi Toph’un Aang ve diğerleri ile olan macerasının özeti şeklinde idi. Bundan sonrasının tarihleri ise sürekli değişiyor,iki tarih arasına haftalar,hatta aylar giriyordu.)Son görüşmemizde bana öyle birşey dedi ki...-Ozai’yi öldürmekten son anda vazgeçmiş,avatar halimden çıkmıştım. Nasıl bir gaflet anıysa,ona,düşmanıma arkamı döndüm. Ayağa kalktı,bana doğru ateş bükecekti. Ona bakmadan onu gördüm,Toph. Her hareketinin titreşimlerini hissettim. Tıpkı senin bana öğrettiğin gibi. Bana bunları öğrettiğin için,seninle karşılaştığım için ne kadar şanslıyım,sifu Toph! Harika bir öğretmendin.Gözlerim yaşardı,sertçe kolunu yumrukladım:-Öğrencim harikaydı,ondandır.Sanırım ben bu dünyadaki misyonumu tamamladım. Bu cümlenin üstüne duyulacak daha onur, daha mutluluk verecek birşey yok. Galiba son nefesimi verirken de ben bu anı hatırlayacağım.
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:14 am
Aang’e ilk kez toprak bükmeyi öğretirken ne kadar zorlandığını hatırlıyor musun? Uçarı elementinin tipik çocuğu olan bizim sevgili keltoşumuzun bünyesi,sert ve sabit toprağı bükmeyi öğrenmeyi resmen reddetmişti. Ama sonra öğrendi,hem de çok iyi öğrendi. Onun gibi bir hava bükücünün vücudunda toprak ve hava,birbirine taban tabana zıt iki element bir araya gelebiliyorsa o zaman herkesin bir araya gelebileceğine inanırım. Barış işte böyle bir şey olmalı”Bugün bu sözleri Sokka söyledi. Ne konuşuyorduk da konu buraya geldi hatırlamıyorum. Ben sadece tek bir şeye takıldım. Toprak ve havanın biraraya gelmesi... Olamaz mı?Bugün Iroh amcanın mekanında Katara’ya evlenme teklifi etti. Onun için bir nişan kolyesi yapmış. Kolyeyi önceden bana gösterdi. Elime alıp uzun uzun inceledim,oymaları ustaca:-Diğerini kaybetti,biliyorsun,onun için çok özel birşey olsun istedim,ellerimle yaptım,hatta yaparken sağ elimi fena kestim.Elimi uzatıp elini aldım. Kesiğin üstüne bir parça bez bağlamış. Kolyeyi geri verdim:-Çok güzel,dedim. Tebrik ederim Yumuşak Ayak.Ben o dakika ölmediysem...Bir daha hiç ölmem.Ba Sing Se’de bugün beraber sokakları,caddeleri dolaştık. Tıpkı aylar önce hayal ettiğim gibi. Son derece arkadaşça... Ama amacımız biraz canımı yaktı... Katara’yla tanışma yıldönümleriymiş,ona hediye aradık. Hayatımın aşkı ile onun hayatının aşkı için hediye aramak. İşte benim hayatım!Kör olmamın gerçek sebebini artık biliyorum. Annem Avatar Aang’e niçin sormuyorsun,onun bir ayağı daima ruhlar dünyasında,sana,en iyi arkadaşına bir yardımı dokunamaz mı diye soruyor. Gülüyorum. En iyi arkadaş. Hayır kalsın,ben böyle mutluyum. İnsanın görmek istemesi için bir sebebi olmalı. Benim... yok. Kalmadı. Bugün düğün davetiyeleri geldi. Evleniyorlar. Bakalım ne kadar güçlüsün Toph BeiFong?Aylardır Katara’yla görüşmüyorduk. Binbir ısrarla düğün hazırlıkları için Ba Sing Se’ye çağırdılar,kaçamayacağımı biliyordum. Yüzleşme zamanı.. Beni görünce boynuma öyle bir sarılışı vardı ki... Sımsıcak,içten bir sesle: Hoşgeldin Toph! Nasıl da özlemişim. Bu kadar büyüyüp değiştiğine inanamıyorum! Ne kadar güzelleşmişsin! dedi. İçimde bir yerler sızladı.Keşke bu kız beni hiç sevmeseydi,belki o zaman bu suçluluk duygusuna katlanmak o kadar da zor olmazdı. Bugün beni zorla aralarına oturttular,saçlarımı çözüp saç modelleri deneme bahanesiylebol bol saçımı başımı yoldular. Bir yandan da sıkıştırıp durdular: Büyümüşüm,güzelleşmişim,serpilmişim,zamanı gelmiş,niye geçen gün bana çıkma teklif eden çocuğa öyle çemkirmişim,bir öncekini neden çığ altında bırakmışım,sonsuza kadar yalnız kalmak mı istiyormuşum? Suki bile ellerinden alamadı beni,ölümüne kanka olan şeker kraliçe ile ateş kraliçesinin arasından. Hepsinin başı bağlıymış da ben hayatımı hep böyle sap gibi mi geçirmek istiyormuşum?Yoksa şaka yollu da olsa beni bir tehlike olarak mı görüyorlar?Katara da böyle mi düşünüyor?Onlarla daha az görüşmeliyim,bu ne kadar canımı acıtacak olsa da... Bugün Iroh amcayla konuşuyorduk. Ona bir hikaye uydurup anlattım. Güya bir akrabam vardı. En iyi arkadaşına aşık olmuştu. Ama o aptal en iyi arkadaş bunun farkına hiç varmamıştı ve şimdi bir başkasıyla evleniyordu.Iroh amca sözümü bitirmemi beklemeden konuştu:-Söyle o “akrabana” sakın düğüne gelmemezlik etmesin.-Gelecek,ayağı mahkum. Diyor ki... Acaba... Yani madem artık herşey bitmek üzere... Gerçekleri ona anlatmalı mı? Bir ömür bu aşkı içinde dev bir kaya parçası gibi taşımak daha mı iyi? Ama korkuyor da... Ya bir daha yüzüne bakmazsa... Ya bu itiraf arkadaşlıklarına mal olursa?Amca uzun bir süre sessiz kaldı. Galiba bana bakıyordu. Acaba yanaklarım kızarmış mıydı? Gözlerim dolu doluydu ama biliyordum ki kaküllerim onları kapatıyordu. Keşke kaküllerim yanaklarımı kapatacak kadar uzun olsaydı.-Hangisinin daha önemli olduğuna karar vermeli senin şu “akraban”,diye söze başladı. Eğer onu kaybetme pahasına aşkını çıtlatmak istiyorsa,ben onsuz yaşarım ama bu sırla yaşayamam diyorsa...(çayını hüpürdetti) kendi bilir.Anlamış mıdır kimden bahsettiğimi? Adam sen de,koskoca batının ejderinden bahsediyoruz. Varsın,anlasın. Ondan sır çıkmayacağını biliyorum. Bu satırları benim için yazmakta olan sadık Satu’mu buraya getirtmekle ne iyi etmişim. Bunları birisiyle paylaşmasam aşırı soğuk yedikten hemen sonra bir de aşırı sıcak yemiş bir kaya gibi çatlayacaktım.Bir düğün alışverişi günü daha. Bugün gelin çiçeği seçiliyordu,zavallı çiçekçinin birini saatlerce oyaladık. Ben bir köşede somurtmuş otururken Katara,Mai,Suki ortalığın altını üstüne getirdiler. Hesap tabii ki Aang’ten. Bir ara yanıma geldi. Elinde birşeyler vardı.-Kokla bakalım,Toph. Bir dokun,incele. Bunlar güzel değil mi? Bir türlü Katara’ya beğendiremedim,ateş zambağı diye tutturdu.
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:15 am
Elime tutşturduğu iki çiçek nasıl da güzel kokuyordu,yapraklarına dokunmak insanın içini bir hoş ediyor. Nedir bunlar diye sordum.-Biri pembe biri beyaz iki lotus çiçeği. Biliyor musun lotus çiçekleri çamur içinde büyümelerine rağmen saf ve kirlenmeden açarlar. Üzerlerinde ne çamur ne de su tutmazlar. (durdu,gülümsedi) Çamur içinde olup da tertemiz kalmayı başarabilen bembeyaz bir çamur prensesi,tıpkı senin gibi. Öyleyse beyaz olanını sana veriyorum. (Birini kulağıma taktı) Çok da yakıştı!Katara çağırınca beni bırakıp oraya gitti.Lotus çiçeklerini sonsuza dek seveceğim. Değil mi ki bana yakıştığını düşündü.Az önce Satu bana bu defterin üstünde de pembe bir lotus çiçeği resmi olduğunu söyledi. Bir kez daha inandım ki evrende tesadüf diye birşey yoktur.Evlendiler. Herşey o kadar mükemmeldi ki. Nikahlarını bizim hain ateş kralı kıydı. Gelinin fırlattığı ateş ve panda zambaklarından oluşan gelin çiçeğini Tylee yakaladı. Herkes sabaha kadar yedi,içti,dans etti,güldü,eğlendi. Ben bile Sokka ve Amcayla kaç kez dansa kalktım. Ama nikah ve ondan hemen öncesi... tam bir işkenceydi.Nikahtan önce Aang’le konuşmaya gittim. Hala buna nasıl oldu da cesaret edebildim inanamıyorum. Katarayla biraz atışmışlar. Nikaha şunun şurasında iki saat kalmış. O hala giyinmemiş. Epey kırılmış belli. Nerede oturacakları konusu açılmış yine. Katara kuş uçmaz kervan geçmez hava tapınaklarında hayat sürmek istemiyor,Aang atalarımın mirasını yaşatmak istiyorum diyor.Odasına girdim,yatağın üzerinde oturmuş somurtuyordu. Gel yanıma otur dedi. Oturdum. Uzun bir süre sustuk. Ben kafamda söze nasıl başlayacağımı şekillendirmeye çalışıyordum. Birden konuşmaya başladı:-Ben onu çok seviyorum,Toph. Nerde oturmamı isterse orada otururum. İsterse bir ömrü kutuplarda geçiririm. Hava tapınaklarında ısrar edip aptallık ettim.Evren yine bana ağzımın payını vermişti. Sesimin titremesine engel olamadan:-Peki yumuşak ayak,kutuplarda oturursanız ben sizi ziyarete nasıl geleceğim? Dedim.Galiba benden böyle birşey duymayı beklemiyordu. Aslında ben DE benden böyle birşey duymayı beklemiyordum. Gülmeye başladı,kolunu omzuma attı:-Sen yeter ki gel Toph! Ben seni sırtımda da taşırım. Odasından nasıl çıktığımı bilemedim. Odama kapandım,başımın ağrıdığını söyleyip nikaha katılmamaya karar verdim. Suki ile Sokka kaç defa gelip kontrol ettiler,başımdan savdım. Sonunda Iroh amca geldi:-Düğüne katılmamazlık edemezsin,dedi. Ne konuşmuştuk?Biliyordu! Ağlamaya başladım. Sıkı sıkı sarıldı bana: Hadi kalk!-Gelemem,ağlarım,herşeyi berbat ederim. Herkes anlar,rezil olurum,Aang de Katara da bir daha yüzüme bakmazlar!-Geleceksin,ağlamayacaksın,herkes kadar da gülüp eğleneceksin. Sadece nikahın sonuna dek sabret! Sesi ne kadar da teskin ediciydi,boyum eğdim.Nikahta ağlamamak için ne kadar sıktım kendimi,ısırırken dudaklarımı bile kanattım. İyi ki kaküllerimi iyice uzatmışım. Onlar ağlamaktan şişmiş yüzümü örten bir peçe oluverdi.
devam edecek _________________
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:15 am
Düğün yemeği sırasında bana kendi elleriyle çay ikram etti Amca,bunu iç,neşen yerine gelir dedi. Bu muydu dahiyane çözümü? Hayalkırıklığına uğramıştım. Ama bir yudum alınca anladım. Sokka’nın kaktüs suyundan katılmıştı çayın içine.Gecenin geri kalanında sarhoş olduğum anlaşıldı mı acaba? Sokka benden beterdi,o kadar kör kütüktü ki sanırım kimse beni farketmemiştir. Amcamın tombul yanaklarına okkalı birer öpücük borçluyum.Tahammül etmesi o kadar da zor değilmiş. Yeter ki onların yanında olmayayım. Sokka ile Suki ne zaman onları ziyarete gitse bir bahane uydurup kaytarıyorum. Ama alınmaya başlamışlar dedi Suki. Onlara dargın olduğumu düşünüyorlarmış. Yeni evlerinde onları sadece bir kere ziyarete gittiğim için kızıyorlarmış. İstediklerini düşünsünler,razıyım. Ama oraya gidip de bir pot kırar,birşey belli edersem? O zaman mutluluklarına gölge düşürmez miyim? Buna katlanamam. Aang’i ne kadar göreceğim gelmiş olması farketmez. Onu bir daha asla görmeyeceğim.(sabaha karşı günlüğün son sayfalarına gelmişlerdi)Onu gördüm. Boynuna sarıldım. Ağladım. Beni teselli etti. Yolumdan çevirdi. Sokkayla Sukiyi terkederek ne kadar büyük bir aptallık ettiğimi hatırlattı. Erkek arkadaşım olup olmadığına dair sıkıştırdı. Vedalaşırken tekrar boynuna sarıldım. Onu bu kadar özlemiş olduğumun farkında değilmişim. O gece rüyama girdi. Onu ilk kez görme şerefine nail oldum. Gözleri,yüzü,elleri. Okları,kıyafeti,sopasına kadar... Ama bu hayra alamet değil... başına korkunç şeyler gelecek,biliyorum. Çılgınlık olarak düşünülebilir ama bunu hissettim! O korkunç şey her ne ise,ona kesinlikle engel olacağım. Hiçbir kuvvet beni bu konuda durduramaz. Canıma mal olacağını bilsem bile uğraşacağım sonuna kadar onu korumak için. Bana Katara’nın hamile olduğunu söylemişti.Hiçbir kuvvetin onu doğacak çocuğundan ve sevdiği kadından ayırmasına izin vermeyeceğim. Kataranın mutluluğunu kendi mutluluğum gibi koruyacağım. Onların mutluluğu benim mutluluğum olacak.Seni asla bırakmayacağım,Aang.Ben Toph BeiFong. Rüzgarın uçuramayacağı bir kaya parçası olduğumu sanıyordum. Anladım ki ben o rüzgara kapılmış zavallı bir toz zerreciğiyim. Bugüne kadar rüzgar beni nereye götürdüyse oraya gittim. Şimdi ise gerekirse o rüzgarın yolunda canımı feda etmeye hazırlanıyorum. Ne yani,birgün illa toprak olmayacak mıyım? Bari bir işe yarasın.Bu öyle bir şey ki söylenmedikçe daha ziyade kuvvetleniyor,lanetli bir hastalık gibi her tarafını sarıyor,adeta bir uzvun oluyor. Belki de bugüne dek söylememekle hata yaptım. Ama şimdi söylüyorum,madem herşeyin sonuna geldik.Seni seviyorum Aang.... Hep sevdim hep de seveceğim.......Sabaha karşı Sokka ve Suki,yataklarının kenarında yanyana oturmuş,ortalarında beyaz kaplı günlük,öylece duruyorlardı. Sabah güneşi üzerlerine yavaş yavaş doğuyor,ikisinin de ağlamaktan şişmiş yüzlerini aydınlatıyordu. yemiş gibiydiler. Böyle belki bir yarım saat sustular. Neden sonra Sokka ağlamaktan kısılmış bir sesle konuşmaya başladı:-Bunca yıl gözümüzün önünde böyle gizli bir sevda çekmiş. Bu kadar büyük acılara göğüs germiş. Ve bizim ruhumuz bile duymamış.Suki gözleri dalgın dalgın:-Sanki kör olan o değil de bizmişiz gibi,dedi.Sokka yavaş yavaş sinirlendiğini hissediyordu,ama Toph’a değil,kendisine. Sesi titedi:-Neden gelip bana anlatmadı? Neden bizimle paylaşmadı? Belki birşey yapabilirdim,onu teselli ederdim,vazgeçirirdim... -Ne yapabilirdin Sokka? Vazgeçecek,unutacak gibi duruyor mu? Okuduk işte. Hem,Toph ile ne kadar yakın olursanız olun söz konusu senin kızkardeşinin kocası. Onu suçlayacağını,ayıplayacağını düşünmüş,çekinmiş olmalı.-Ama anlatsaydı... En azından bütün bunları o öldükten yıllar sonra şu lanet olasıca defterden öğrenmiş olmazdım.Suki gözlerini iri iri açtı: Bugün gündönümü,değil mi? Ölümlerinin ikinci yıl dönümü... Ne kadar da garip bir tesadüf?-Beraber ölüme gittiler,dedi Sokka tekrar gözleri yaşararak.-Bu Toph için büyük bir onur olmuş olmalı,dedi Suki ama der demez de pişman oldu. Sokka’nın ona kızacağını düşünmüştü ama Sokka,defteri eline almış,dalgın dalgın üzerindeki lotus çiçeğine bakıyordu.-Bu bir ölüm defteri,dedi. Onu yazan da,aşkıyla yazdıran da artık çok uzaktalar.Suki,başını kocasının omzuna yasladı,Sokka konuşmaya devam ediyordu:-Sana söylüyorum,Suki. Artık evrende beni hiçbir şey şaşırtamaz!Aniden kapı açıldı,kucağında ağlayan Yuka ile Piandao başını uzatıp içeriye baktı:-Yarım saattir ağlıyor,duymuyor musunuz?Sokka ile Suki ayağa fırladı,Suki oğlunu kucağına alıp sustururken Sokka da üstadından özür diliyordu. Piandao gülümsedi:-Bütün geceyi uykusuz geçirmişsiniz,belli. Bugünkü derslerinizi iptal edelim de dinlenin. Bu arada ateş sarayından acil kodlu bir mesaj var.Piandao çıkınca Suki gülümseyerek mesaja bakan kocasına yaklaştı:-Koskoca üstad Piandao bizim için bebek bakıcılığı yaptı bu da mı seni şaşırtmadı?Sokka okumaya başlamadan önce gülümsedi:-Hayır,daha fazlası lazım.Ama mesajı okuyup bitirdiğinde yüzünde öyle bir ifade vardı ki Suki korktu,kocasının kolunu tuttu. Sokka gözlerini fal taşı gibi açmış,tane tane konuştu: -Evren yine bana ağzımın payını verdi,Suki. Güya artık beni hiçbirşey şaşırtamaz demiştim.Suki mesajı alıp yüksek sesle okudu:Sevgili su kabilesi köylüsü kardeşimEvet sana kardeşim diyorum çünkü çok yakında akraba oluyoruz.Bu iki şapşal sana mesaj yazmaya cesaret edemediler ama evlenmeye cesaret
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:16 am
edebiliyorlar!Doğru okudun,bir an önce karını çocuğunu toparla buraya gel, ve Katara en kısa sürede evlenmeyi planlıyorlar,ama senin kutuplardaki yakışıklı babandan çekiniyorlar,gel de kutuplara kız istemeye gitmeden önce bir “kız babasını ikna planı” yapalım.Can düşmanın Azula.Sabahın ilk ışıkları kutsal ruhlar vahasının üzerine düşerken bir rahip bağdaş kurmuş,kutsal balıklı gölün başında meditasyon yapıyordu. Yerin hafif hafif sarsıldığını duyunca gözlerini açtı. Gölün garip bir biçimde çalkalanmakta olduğunu farketti. Sarsıntı arttıkça sular daha ziyade çıldırıyor,etrafa fışkırmaya başlıyordu. Rahip korkuyla ayağa fırladı ama sarsıntının şiddetinden yürüyemiyordu,birkaç adım uzaklaşıp arka üstü yere düşüverdi. Sular çıldırmış gibi havaya kalkıyordu,derken metrelerce yukarıya fırladı ve sularla beraber yere garip bir yaratık düşüverdi. Rahip korkuyla yerde kıvranan bu yaratığa bakıyordu,onu birşeye benzetemiyordu. Sarsıntı durmuş,göl durulmuştu ama rahip cesaret edip de kaçmak için ayağa kalkamıyor,gözlerini yaratıktan ayıramıyordu. Sonra iyice dikkatle bakınca onun sarmaşıklara ve çamura bulanmış bir insan olduğunu farketti. Üstü başı harap bir haldeydi,üstünde gömleği yoktu,onun yerine iri yapraklar ve sarmaşıklardan yapılmış ilkel bir “şey” geçirmişti üstüne. Ayakları çıplak,pantolonu yırtık pırtık,üstü başı yara bere içindeydi, üstelik saçı sakalına karışmıştı,bir karış uzamış sakalının üzerinde çer çöp yapışmıştı. Rahip ayağa kalktı,yaratığa doğru birkaç temkinli adım attı,üzerine eğilip yüzüne baktı. Aynı anda yaratık gözlerini açtı ve Toph! diye bağırıp ayağa fırladı. Rahip çığlık atarak tekrar arka üstü yere düşmüştü,yaratıksa göle girmiş,ellerini suya sokuyor çaresizce birşeyi ya da “birisini” arıyordu. Bulamayınca “Yok! Lanet olsun,yok!” diye sinirle suların içinde bir tekme savurdu,kendisini güç bela kıyıya çıkardı,dizlerinin üztüne çöktü,yürüyemeyecek haldeydi. Başını kaldırınca rahiple gözgöze geldiler,rahip “ki-ki-kimsin sen?” diye kekeledi. Yaratık alnını kapatan saç tutamını eliyle kaldırdı,mavi bir ok görünüyordu.-Benim,ben! Avatar Aang!Rahip heyecanla ayağa fırladı,koşup artık bir genç adam olduğunu anlamış bulunduğu yaratığın boynuna sarıldı:-Yüce ruhlar! Avatar Aang geri döndü.Aang sinirli sinirli güldü:-Bence bir süre ruhların yüceliğinden falan bahsetmeyelim.Cümlesini zor tamamladı,yavaş yavaş gözleri karardı,rahibin kolları arasında bayıldı kaldı.
15.bölümün sonu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:17 am
bölüm 16: düğün hediyesi
Aang göz kapaklarını binbir güçlükle kaldırdı. İşte,karısı,sevgilisi,çocuğunun annesi karşısında duruyor. Yüzüne dokunuyor,gülümsüyor. Bütün acılar bitti,Aang. Hayat işte şimdi yeniden başlıyor. Kataranın sıcaklığını yanıbaşında hissediyor. Kafasını çevirse görecek ki Katara yanında uyuyor. Saçlarının kokusu burnuna geliyor. Bundan daha etkili bir ilaç mı var Aang’in yaraları için? -Aang,bırak beni,git! Git,seni gerizekalı,git! Aang gözlerini açabileceği kadar açtı,Kataranın görüntüsü de kokusu da kaybolmuştu, heyecanla yerinden doğrulmak istedi ama omurgalarına saplanan keskin bir acı onu durdurdu:-Toph!Loş bir oda,etrafında mavi,beyaz üniformaları ile kuzey su kabilesinin en iyi hekimleri,şifacıları,hemşireleri... Kalkmasına engel oldular, “Ne oldu bana?” sorusunu da kısa bir özetle cevapladılar:-3 haftadır baygınsınız,genç avatar. Vücudunuz yara bere içinde,irili ufaklı onlarca çizik ve kesik. Ciddi kan kaybı yaşamışsınız,vücudunuz zayıf düşmüş. Ama birkaç gün içinde toparlanacaksınız merak etmeyin.Aang yüzlerini ışığın azlığından dolayı tam olarak seçemediği bu insanlara bütün dikkatini sarfederek baktı:-Benden sonra gelen oldu mu?-Nereden?-Ruhlar vahasından? Yüzü olmayan insanlar önce birbirlerine baktılar,sonra olumsuz cevap verdiler. Aang’in başı zonkluyordu,elini alnına götürdüğünde bütün kafasının traş edildiğini ama bu kez saç ve sakal yerine bandajlarla sarılı olduğunu farketti.-Başaramadın Toph! Dedi ağlamaklı bir sesle. Seni nasıl da bırakıp gelebildim? Başaramadın...Yüzüstü yatmış,tavana bakıyordu. Gözünden bir damla yaş,kulağına doğru aktı. Sonra sesini düzeltmeye çalışarak:-Bugün günlerden ne,hangi yıldayız,diye sordu. Söylediler. Şaşkınlıkla:-Ben gideli tam 2 yıl olmuş,dedi. Çocuğum doğmuş olmalı. Katara nerede? Diğerleri nerede?Tekrar bakışmalar,kısa bir sessizlik. Neden sonra muhtemelen en yaşlı olanları teskin edici bir sesle konuştu:-Bay Sokka ve eşi sık sık buraya geldi sizi aramaya. Ateş lordu ve beyaz lotus da arama ekipleri,rahipler yolladılar. Ama sizi bulamayınca...Aang telaşlandı,tekrar doğrulmak istedi:-Ümitlerini kestiler,öyle mi? Beni öldü mü biliyorlar? Katara çıldırmış olmalı! Hemen onun yanına gitmeliyim! Tuttular,engel oldular. Engel olmasalardı da genç avatarın ayakta duracak hali yoktu. Karısının ateş ulusunda,güvende olduğunu bildiklerini söylediler,iyileşir iyileşmez gidebileceğini garanti ettiler ama daha Aang birkaç gün dinlenmeliydi,bu halde yollara düşmek intihar olurdu.Aang de fazla dayanamadı zaten, gözünün önünden ayrılmayan,korkmuş, üşümüş,yalvaran bir yüze “Başaramadın,benim yüzümden başaramadın” diye diye derin bir uykuya daldı.-Efendim,siyah kurdele mesajı mı?Kuzey su kabilesinin genç reisi Kata titreyen ellerle yazdığı mesajı acil koduyla ateş ulusu sarayına yolluyordu,az önce bir başkasını Ba Sing Se’deki beyaz lotus karargahına yollamıştı. O sabah yeni uyanan Aang’i ziyarete gitmiş,karısı ve çocuğuyla ilgili sorulara nasıl cevap vereceğini bilememişti.
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:17 am
Doktorlar hayati tehlikesi var demişlerdi,sabaha çıkmaz diyorlardı,3 hafta boyunca böyle dediler,herifin iyileşesi tuttu,ah neler diyorum ben? Önce haber vermeyecektim ama... Sinirden sesi titriyordu,kendisine şaşkın gözlerle bakan yardımcısı Daro’ya siteme başladı: Karısını sorup duruyor,geçen hafta karısının ateş lorduyla evleneceğine dair düğün davetiyesi geldi! Bunu nasıl söyleyebilirim ona? Benden duymamalı,bu ruhlar başımıza yeterince bela açtı zaten,gitsin kimden öğreniyorsa öğrensin ama avatar haline geçip o sinirle ülkemi harap etmesine hayatta izin vermem.Pencereyi açtı,şahini saldı.Katara kocası ve oğlunun mezarı başındaydı,mermer taşı ateş zambakları ile donatıyordu. Arkasında ayak sesleri duydu. Sokka gelip yanına oturdu:-Bana kızgın mısın? Diye çekinerek sordu Katara,abisine göz ucuyla bakarken. Sokka omuz silkti: Neden kızgın olayım,Katara? İkiniz de çok acı çektiniz. Madem birbirinize şifa olabileceğinizi düşünüyorsunuz,benim için bir sorun yok.Bunu söylerken,mezar taşına dalgın gözlerle bakıyordu. -Peki,onlar bana kızgın mıdır? Dedi ağlamaklı bir sesle bu kez. Sokka iç geçirdi:-Aang,senin mutluluğunu herşeyden çok isterdi,Katara... Senin sonsuza kadar onun yasını tutmanı istemezdi.Katara ağlamaya başladığını göstermemek için ayağa kalktı,gidiyordu ki Sokka’nın sorusu ile durdu: Tek bir sorum var,Katara. Bunu bir abi olarak değil de bir arkadaş olarak sorduğumu düşün. ’ya aşık mısın,yoksa alışkanlıklarından kopmak mı istemiyorsun?Katara somurtarak arkasını döndü,gözyaşları kurumuştu: Ne demek o? -Yani,dedi Sokka,mezarın bulunduğu tepeden bütün ihtişamıyla görünen sarayı ve yüzlerce dönümlük bahçesini göstererek: 2 yıldır buradasın. Sora’yı kendi kızın gibi seviyorsun,Azula ile arkadaşlığı ilerlettin,leydi Ursa’ya resmen tapıyorsun,bütün saray sana hizmet etmek,seni memnun etmek için birbiriyle yarışıyor,sonra bu bahçe,bu mekan,bütün bu güzellikler,lüks... Ve tabii ki ,seninle bu kadar yakından ilgileniyor olması,seni...seviyor olması. Bunlardan vazgeçemediğin için mi hala buradasın yoksa ’nun aşkı karşılıklı olduğu için mi?Bunu sormanın daha az kırıcı bir yolu var mı diye Suki ile ne kadar da kafa patlatmışlardı ama Katara karşısında hiç de kendisine kırılmış gibi durmuyordu. Sadece abisine arkasını döndü,sesinden tekrar ağlamaya başladığı belli oluyordu:-’dan ve buradaki hayatımdan çok hoşlanıyorum,bu doğru. Ama aşk... Ben ’ya aşık değilim,sanırım. Benim için o defter Aang’le beraber kapandı,dedi ve koşa koşa tepeden aşağı indi. Onun gidişini izledikten sonra Sokka dönüp,sanki kendisini anlayabilecekmiş gibi mezar taşıyla konuştu:-Ne yazık ki korktuğum cevabı aldım,dostum.Koşuyorlar,durmaksızın elele koşuyorlardı,ikisi de soluk soluğa kalmıştı. Toph bir ara yere düşer gibi oldu,Aang tutup kaldırdı:-Hadi,Toph! Bu bizim son şansımız! Buradan çıkabiliriz. Tıkanmış olan Toph,kesik kesik konuşarak:-Ayağım... çok acıyor...-Az kaldı,işte şurası-Benden kaçabileceğini mi sandın genç avatar?Aang korkuyla arkasını döndü,hayır,”onunla” şimdi karşılaşmaya hazır değildi. Ama arkasında beklediğini değil de Koh’u bulunca hem bir rahatlama hem de büyük bir şaşkınlık duydu,bu iki hissini de yüzüne yansıtmadan Toph’un önüne geçti,fısıldadı: Yüzünü sakla,sakın kafanı kaldırıp da ona bakma!Toph,Aang’in arkasına geçmiş,sımsıkı beline sarılmış,yüzünü Koh’tan gizliyordu. Aang son derece hissiz bir yüz ifadesi ve sesle sordu:-Yine mi sen Koh? Sana son kez söylüyorum. Ona yardım ederek birşey kazanamazsın. Çünkü bu savaşı kazanacak olan benim, “o” değil!-Nasıl olacakmış bu genç avatar,dedi Koh alaycı bir sesle. Bir yandan da dev örümcek ayaklarıyla minik adımlar atarak Aang’e yaklaşıyordu: Daha buradan çıkmayı bile başaramadın, “o”nu nasıl yeneceksin. (Yüzünün yerini bir palyaço kafası almıştı. Aang surat ifadesini hiç değiştirmedi)-Ben buradan bir şekilde çıkarım,sen kendini düşün Koh!Koh ciddileşti,beyaz,orjinal yüzü geri geldi: İşte bu yüzden sen küçük kız arkadaşını bana vereceksin,ben de gitmene izin vereceğim.Aang kaşlarını çatmamak için insan üstü bir gayret sarfederek konuştu: Böyle birşey olmayacak. Sana onu asla vermeyeceğim,unut gitsin!-Bütün bir dünyanın güvenliğini şu kör kıza mı değişiyorsun? Bu çok büyük bir fedakarlık değil mi?Yüzü genç bir kadın şeklini aldı: Halbuki sen fedakarlıkları hiç sevmezsin!Bu kez yüz,çok tanıdık bir kadının yüzüne dönüştü,iri mavi gözler,koyu kumral saçlar,kocaman bir gülümseme. Aang’in dudakları titredi,bu geçmiş hayatlarından avatar Kuruk’un düğün sırasında Koh tarafından kaçırılan nişanlısının yüzü. Gözünün önüne Kataranın yüzü geldi ama arkasında Toph’un ona sarılan kollarının biraz gevşediğini hissedince kararlılıkla konuşmaya başladı: İkisini de kaybetmeyeceğim,ne Toph’u ne dünyayı. Bu savaşın müstakbel galibi benim,çekil yolumdan Koh!Koh’un yüzü bu kez buruşuk,temiz bir ihtiyar yüzü halini aldı,sesi de yumuşadı: Seninle bir anlaşma yapabiliriz genç avatar: Biliyorsun,o kıza Billur temas etmiş. Bu benim bu dünyadan kurtulmak için tek şansım. Geçmiş yaşantın Avatar Kuruk’un laneti beni buraya hapsetti,dünyaya çıkamıyorum.Aang yüzünde alaycı bir gülümseme oluşturmak için o an nelerini vermezdi: Ne güzel işte,güya iki dünya birleşecek ya,o zaman kurtulmuş olmayacak mısın bu lanetten?
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:18 am
Koh sinirlendi,yüzünün yerini bir yarı domuz,yarı sırtlan bir canavar suratı aldı: Bu laneti o güne kadar kaldırmam gerekiyor,bunu sadece o lanet olası Billur yapabilir ya da ona temas etmiş bir insanoğlu. Senin kız arkadaşının gözlerini o çalmamış mıydı? Eğer o güne kadar laneti kaldıramazsam iki dünya birleştiğinde yokolacağım, biliyorsun!Kızı bana ver,bugüne kadar çaldığım bütün yüzleri sana geri vereyim. Aang sesini sertleştirmemeye çalışarak aynı hissiz ton ile: Asla,dedi.-Gitmene de izin vereceğim,seni aptal avatar!-Gitmek için senden izin istemedim,yüzsüz canavar! Patronun bile seni kurtaramayacak,acı içerisinde gebereceksin!Koh’um yüzü korkunç bir hal aldı,örümcek ayaklarının sekizini birden yere vurdu,Aang ile Toph’un ayakları altındaki toprak yarıldı,kaya parçaları havaya kalkmaya başladı. Aang arkasını döndü,Toph’u kucağına aldı,koşmaya başladı ama bastığı toprak parçası anında unufak oluyor,önlerinde sonsuz bir uçurum beliriyordu. Gökyüzüne baktı,dünyaya açılan kapı hala uzaktaydı ve kapanmaya başlamıştı. Toph bağırdı:-Bırak beni,Aang! Bırak alsın! Madem gitmene izin verecek.Aang az önce Koh’a gösteremediği bütün sinirini kucağındaki genç kıza kustu: Çıldırdın mı sen? Seni burada asla bırakamam! Anca beraber,kanca beraber! Buraya beraber hapsolduk beraber kurtulacağız!-İkimizi de öldürecek geri zekalı,benim ölmem birşey ifade etmez ama dışarıdaki dünyanın adı saklı karşısında sana ihtiyacı var. Toph hem bağırıyor,hem ağlıyordu,Aang de binbir güçlükle kah arkasına aldığı bir hava akımıyla yükseklere zıplayarak,kah toprak büküp havaya kalkan toprak parçalarından kendisine bir yol oluşturarak Koh’un yarattığı toprak kaymasından kurtulmaya,kapıya ulaşmaya çalışıyordu. Kapı ise gökyüzünde iki kişinin yanyana güçlükle geçebileceği kara bir delikten başka birşey değildi. Keşke uçurtmamı kaybetmemiş olsaydım diye mırıldandı Aang. Aniden arkasından Koh’un gelmekte olduğunu farketti,Koh,örümcek kollarından biriyle Aang’e var kuvvetiyle vurdu,Aang kucağında Toph ile beraber kapıdan daha da uzaklara savruldu,omzunda derin bir kesik oluşmuştu,Koh’un bacaklarının ucu bir kılıçtan daha keskindi. Toprak kayması kesilmişti. Aang güçlükle yerinden doğruldu,yere akan kanına sanki kendisinin değilmiş gibi şöyle bir baktı. Toph birkaç metre önünde,yerde yatıyordu,sersemlemişti. Ona bakarken birden Toph’un üzerine dev bir gölge düştüğünü farketti,Koh genç kızın yanıbaşındaydı,ayaklarından ikisini uzattı,Toph’u gömleğinden yakaladı,birkaç metre havaya kaldırdı: Bakın burada kimler varmıııış?Aang ok gibi ayağa fırladı,elleriyle yarattığı dev bir hava akımını Koh’a gönderdi,Koh,Toph’u tutamadı,hala kendisine gelememiş genç kız uzaklara savruldu,sert bir ses çıkararak yüzüstü yere düştü.Koh iyice sinirlenmişti,kollarından birini Aang’e doğru salladı,Aang yumruğunu ona doğru yöneltti,ateş bükmek istedi...ama bükemedi.-Hayır,diye söylendi korkuyla,şimdi değil,lanet olsun,şimdi değil!-Yine mi güçlerini kaybediyorsun Aang? Diye bir kahkaha attı Koh. Herhangi bir element bükemeyince beni nasıl yeneceksin genç avatar?(Sesi de yüzü de korkutucu bir hal aldı): Sana söyleyeyim: Yenemeyeceksin!Ve az önce Toph’a yaptığı gibi Aang’i cımbızla tutar gibi omzundan yakaladı,geri kalan kolları ile sırayla vurmaya başladı. Aang durmadan hava bükmeye çalışıyor ama beceremiyordu,kollarını başına,göğsüne siper ederk kendisini darbelerden korumaya çalışıyor,başaramıyordu. Üstü başı kan içinde kalmıştı,göz çukurları kanla dolduğundan artık hangi kolun nereden geldiğini de göremiyordu,bayılmak üzereydi. Uzaklardan tanıdık bir ses geldi: Bırak onu!Darbeler bıçak gibi kesildi. Aang kanla dolmuş gözlerini,görebilmek için kırpıştırıyor ama yine de hiçbirşey seçemiyordu,nefes nefeseydi. Neden sonra sesi ayırt edebildi,Toph kendisine gelmişti,küçük,temkinli,hafif topallayan adımlarla Koh’a doğru yürüyordu:-İşte,sana geliyorum dedi Toph,ağlıyordu ama sesi son derece sert ve kararlı çıkıyordu: Aang’i bırakacaksın,o da kapıdan geçecek,biz seninle burada başbaşa kalacağız,oyun yok,numara yok,yalan yok!Koh’un genç delikanlı yüzü gülümsedi,Aang’i bir köşeye fırlattı,Toph’a kollarını açtı: Sen avatar gibi değilsin güzel küçük hanım,sözünde duracağını biliyordum. Aang,ağzındaki kanı tükürdükten sonra var gücüyle bağırdı: Toph,hayır!Toph adımlarını durdurmadan konuştu: Bu av partisinden sıkıldım,Aang! Hadi,yoluna git,dünyayı birkez daha kurtar ama ben (durdu,sustu,gözyaşlarını kolunun tersiyle sildirdi) burada bir işe yaramak istiyorum.Aang sinirinden titriyordu,ellerini toprağa bastırmış,önüne,yüzünden toprağın üstüne damlayan kanlara bakıyordu,bükme güçleri geri gelmeliydi,kaybolmanın sırası değildi,geri gelmeliydi,şimdi,derhal!Başını kaldırdı ve sıktığı yumruklarını var gücüyle toprağa vurdu,bükme güçleri geri gelmişti!Dev bir kaya öbeği,Toph’un ayakları dibinde belirdi ve müthiş bir hızla kızı havaya,gökyüzüne,iyice küçülmüş kara deliğe doğru fırlattı. Aang de derhal ayağa kalktı,bir hava topu oluşturdu ve gökyüzünde yükselmeye başladı,Toph’a yetişti,kollarını Toph’u tutmak için uzatmıştı ki,kaya öbeğinin fırlatmasıyla yükselebileceği kadar yükselen Toph,aynı anda bir çığlık atarak düşüşe geçti,Aang elini ona değdiremedi bile,havada şaşkınlıkla öylece asılı kalmıştı.Toph hızla yere düşerken,Aang birşeyler yapması gerektiğini hissediyor ama yerinden kıpırdayamıyordu,sağlıklı düşünemiyordu,günlerdir aç susuz,sadece kaçıyorlardı,bütün vücudu kan revan içindeydi,korkunç ağrılar çekiyordu,pili çoktan bitmişti,uzatmaları oynuyordu. Neden sonra Koh’un Toph’un düştüğü istikamete doğra hareketlendiğini hayal meyal farketti,onu tutmak mı istiyor diye düşündü ama Koh,sivri bacaklarını gökyüzüne,ölümcül birer dikit gibi kaldırdı,bir kahkaha kopardı: Gel bakalım,Billur’un temas ettiği insanoğlu! Senin kanın benim kurtuluşm olacak!Aang nefes alamıyormuş gibi ağzını açtı,gözünün önünde Toph’un Koh’un kollarından birine saplanmış cansız bedeninin hayali geldi,bağırmak istedi,bağıramadı...sonra arkasında...su sesi duydu.Dev bir dalga Koh’un üstüne çullandı,azgın sular içerisinde Koh,bata çıka gözden kayboldu. Kayalık alan dev bir çamur gölüne dönüşmüştü,Aang’in hemen altındaki çamurlar birden gökyüzüne doğru fışkırdı,çamurun üstünde kucağında baygın Toph ile,çamura bulanmış beyaz elbisesi içerisinde beyaz saçlı genç bir kız belirdi. Aang sevinçle:-Yue! Diye bağırdı. İyisin,birşeyin yok!-Aang,derhal kapıdan geç,vakit yok!Aang kafasını kaldırıp kapıya baktı,bir insanın zorla geçebileceği kadar bir kısmı aralık kalmıştı ve de gitgide kapanıyordu,tereddüt içinde bağırdı: Toph’suz olmaz!Yue tekrar bağırdı: Vakit yok,Aang,git ve Zhao’yu durdur,Toph benim yanımda güvende olacak,onu Koh’a bırakmayacağım,söz veriyorum!Yarı baygın Toph gözlerini araladı,fısıldadı: Aang,bırak beni,git! Git,seni gerizekalı,git!Bu bir fısıltıydı ve metrelerce aşağısında söylenmişti ama Aang bunu yüreğinde duydu, ağlamamak için dudaklarını kıstı,gözlerini yumdu,son bir gayretle arkasına aldığı bir rüzgarla kendisini özgürlüğüne doğru fırlattı......Gözlerini açtı,etrafına bakındı. Karanlık hastane odasında,ilaç ve okyanus kokuları arasında,sıcacık kürk yorganlar altında yatıyordu. Bütün bunlar sanki yıllar önce olmuş gibiydi,halbuki üstünden 3 hafta geçmişti. 3 hafta... Toph şimdi ne yapıyordu? Ya Yue başaramazsa,ya Koh onu ele geçirirse.. Kohun alaycı sesi kulaklarında çınladı: Senin kanın benim kurtuluşm olacak!Başını pencereye çevirdi,karanlık gökyüzünde bulutlar arasında yarım bir ay parlıyordu:-Yue,sana yalvarıyorum... dedi ağlamaklı bir sesle:Toph’u koru! Ben gelinceye kadar! Ursa oğlunun önüne saray hazinesinen en nadide parçalarını çıkarmış,teker teker gösteriyordu:-Ben hangisini seçeceğime karar veremedim,Azulaya sordum o da kaytardı. İş gene sana düştü oğlum.-Anne bunlar ne için?-Nişanlı sayılırsınız artık. Ama kıza bir nişanlılık kolyesi hediye etmedin. Bunlardan birini seçesin diye getirdim. Koskoca ateş lordu,nişanlsına bir nişan kolyesi vermemiş,dedirtmem ben!
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:18 am
gülmemek için dudaklarını ısırıyor,bir yandan da annesini bu kadar mutlu ve heyecanlı görmekten büyük mutluluk duyuyordu. Annesi,bu evlilik kararına herkesten çok sevinmişti,güney kutbuna yaptıkları ziyarette Hakoda’yı ikna etmek için çok uğraşmış ve başarmıştı,küçük ve son derece sade de olsa bir düğün yapılmasını o rica etmişti,şimdi bütün hazırlıklarla da yürekten ilgileniyordu. Ursa,oğlunun kendisine baktığını farketmeden heyecanla elmas-altın-zümrüt-yakut-inci ve daha başka bir yığın değerli ıvır zıvırdan yapılmış kolyeleri kutularına geri koymaya başladı:-Madem öyle seçemiyoruz,o zaman kutulara koyalım,rastgele birini seçelim, nasılsa bütün kutular aynı,bakalım gelinimin şansına hangisi çıkacak?Gelinim lafına için için sevinen ,gülmekten kendisini alamadı:-Yarışma mı bu anne? Ursa kutuların hepsinin ağzını kapamış, “Açtır birini!” diyordu. şakacıktan bir ciddiyetle bir kutuyu gösterdi: İnşallah küçük açarım!-Ne demek şimdi o?-Hayır,bazıları çok kocaman da,gelininin boynuna ağır gelmesin diye dedim.Ama Ursa,alay edildiğini anlamış,somurtmuştu, gidip annesine sarıldı:-Alınma hemen! Benim nişan kolyem hazır. Bu akşam vereceğim.-Güzel mi bari? kendinden emin konuştu:-Çok güzel,ve inan bana burada bulunanların hepsini toplasan,değeri onun kadar etmez.
devam edicek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:18 am
ve Katara 3 hafta içinde çok yol katetmişlerdi. Sokka gelip onları sonuna dek destekleyeceğini söyleyince kapağı doğru güney kutbuna atmışlar,Hakoda’yı güç bela ikna etmişlerdi. Aang’le tanıştığı,evililikleri boyunca her yılın birkaç haftasını beraber geçirdikleri kutuplarda bu kez ’yla nişanlı olarak dolaşmak,Katara’ya çok dokunmuş,hüznünü ondan gizlemeye çalışmıştı ama onu anladığını söylemişti,acısına saygısı sonsuzdu. Bu Katara’yı ona biraz daha hayran bırakmıştı,içindeki şüpheleri daha da azaltmıştı,beraber kutupların tadını çıkarmaya karar verdiler ama burada yapacak pek bir şey yoktu. Sonra ’nun aklına parlak bir fikir geldi,penguenlerle kaymak istedi,Sora’yı da kucağına alıp,biraz balıkla kandırmayı başardığı bir penguenin tepesine bindiler,yokuş aşağı kaymaya başladılar. Katara onları izlerken,Aang’le ilk tanıştığı günü hatırlıyor, bunu inadına mı yapıyor diye için için kızıyordu ama ’nun Aang’le ilk tanıştıkları gün böyle penguenlerle kaydıklarından haberi olmaması ihtimali hiç aklına gelmiyordu. Derken hızını alamayan penguen,dev bir kar yığınına tosladı, yarı beline kadar kara saplanmış,bacakları dışarıda kalmıştı,Sora da metrelerce ileriye savrulmuş ama yumuşak kara düştüğünden bir şey olmamıştı. Önce Sora’ya koşan Katara,onu alıp nefes nefese Zukonun yanına geldi,bir bükme hareketi ile üstündeki başındaki bütün karları yok etti,ters dönmüş ’yu kendisine çevirdi ama Zukonun gözleri kapalıydı. Katara korkuyla onu sarsmaya başladı,neden sonra gözlerini hafifçe araladı,yaklaş,birşey söyleyeceğim diye fısıladı: Penguenlerle kaymak da eğlenceli ama... Ben evimi özledim. Katara gülmeye başladı,gülmesi kahkahalara dönüştü,sonra da kahkahaları gözyaşına. Zukoyla Soraya sıkı sıkı sarılıp ağladı. O gün aralarındaki son buzlar da erimiş oldu. Kataranın Zukoya olan sevgisi çok büyüktü... Ama daha o zamandan,haftalar sonra Sokka’ya söyleyeceklerinin de doğruluk payı olduğunu üzülerek farketmişti. Güney kutbundan evlilik izni,düğün tarihi ve Ozai’nin uyarısı gereği Goma,annesi,babası ve bir tapınak dolusu rahibi de yanlarına alarak ateş ulusuna döndüler. İkinci durak Ba Sing Se idi. burada “adı saklı” ruh hakkında babasından öğrendiklerini beyaz lotus meclisi ile paylaşma fırsatı buldu. Zhao’nun cesedi için ateş ulusu donanmasının kuzey kutbunda araştırma yapması kararlaştırıldı. Bu sırada Katara da amcanın çay salonunda pinekliyor,Jin’le sohbet ediyor,bazen de uzun uzun hatıralara dalıyordu. Jin’in Zukonun tam olarak olmasa da eski sevgilisi olduğunu biliyordu,önce bunun kendisi için hiç sorun olmayacağını düşünmüştü ama ,çay salonuna döndüğünde Jin’le epey koyu bir muhabbete dalınca feci şekilde kıskandı,sinirle balkona çıktı.Ba Sing Se’de yine muhteşem bir günbatımı vardı. Katara sinirinin yavaş yavaş hüzne dönüştüğünü duyumsadı,Aang’i işte burada öpmüş,evlenme teklifini burada kabul etmiş,ellerini parçalama pahasına yaptığı nişanlılık kolyesini burada takmıştı. onu inadına mı buralarda dolaştırıyordu,yoksa onu aklınca sınıyor muydu? Böyle düşünürken gelip arkasından,beline sarıldı,çenesini omzuna dayadı: Burada günbatımını hep çok sevmişimdir. Sesi o kadar hüzünlüydü ki Katara onun da o sırada Mai’yi düşündüğünü anladı. Demek da hislerinden ve kararından dolayı,eski sevdiğine karşı hafif de olsa bir suçluluk duygusu duyuyordu. Beraber güneş tamamen kayboluncaya kadar terasta kaldılar. Katara Zukoya nasıl yakın olduğunu,artık Zukosuz yaşayamayacağını anlamıştı. İşte şimdi sarayda,az sayıda davetli katılımı ile haftaya gerçekleşecek düğünü bekliyordu,sanki kendi düğününü değil de başkasının düğününü bekler gibi. İçinde bir sıkıntı vardı. Düğüne ne gerek vardı sanki? Ama leydi Ursa’yı da kıramazdı. Bari gelinlik giymeseydi...Akşam karanlığında terasta yanyana oturmuş,yıldızları ve yarım ayı seyrediyorlardı,aralarında rahatsız edici bir sessizlik vardı,Katara ’nun kendisine birşey söylemek istediğini ama cesaret edemediğini hissediyor,sessizlik uzadıkça daha da meraklanıyor,sabırsızlanıyordu
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:19 am
Konuşmuş olmak için konuştu:-Appa gene gitti,haftalardır ortada yok. biraz cesaretlenmiş gibi: Herhalde güney hava tapınağına gitmiştir,dedi. Sora ve Momoyu özleyince gelir. Boğazını temizledi,gözucuyla Kataraya baktı,lord cüppesinin cebinden bir kutu çıkardı:-Sana vermek istediğim birşey var,Katara.Katara yorgun bir sesle: Bir düğün adeti daha,öyle değil mi? Yoruldum artık .-Söz veriyorum,bunu çok seveceksin.Katara gönülsüz gibi görünmeye çalışıyordu ama yine de kutunun içindekini düşünmek onu heyecanlandırıyordu,gülümseyerek kapağını kaldırdı,içine baktı...ve şaşkınlıkla bir çığlık attı.-,bu bu bu...ama sen bunu nereden buldun? Bu 6 yıldır kayıptı(ne hissedeceğini ne söyleyeceğini bilemiyordu,kah şüpheyle kaşları çatılıyor kah mutlulukla gülümsüyordu)Bunun sende ne işi var? Bu annemin kolyesi!Bordo renkli mücevher kutusunda gerçekten de Katara’nın büyükannesi için Pakku tarafından yapılan,sonra da bir aile geleneği gibi kendi annesi tarafından Kataraya bırakılmış olan mavi kurdeleli nişan kolyesi duruyordu. Yıllar onu eskitmiş ama güzelliğinden ve Kataranın gözündeki değerinden birşey eksiltememişti. saadetle büyümüş gözbebekleri ile nişanlısını izliyordu,kaçınılmaz soru gelince iç geçirdi ve anlatmaya başladı: Azula ile agni kai yaptığım geceyi hatırlıyor musun? Yaralanmıştım,birkaç doktor yardımıyla beni sarıp sarmalayıp yatağıma yatırmıştın,başımda bekliyordun daha doğrusu ikimiz de Aang’ten gelecek güzel haberleri bekliyorduk.Kataranın gözleri gölgelendi,gülümsedi, devam etti: Gece geç saatlerde ikimiz de uyuklarken aşağıda bir gürültü koptu,yüz kadar subay isyan çıkarmış,sarayı basmıştı. Azulayı geçici olarak kapattığımız saray zindanından çıkarmamızı istiyorlardı,ateş lordu olarak beni değil onu istiyorlardı. Saray muhafızları ile aralarında çatışma çıktı,ben de dayanamayıp aralarına katıldım. Katara’nın gülümsemesi genişledi: Benim bütün engellemelerime rağmen... da gülümsedi: Beni engelleyemeyince sen de benimle gelmiştin. Aşağı inip dövüşe katıldık,birbirimizin sırtını kolluyorduk. Sonra birisi yaramın olduğu yere hızlı bir tekme savurdu,çok canım acımıştı,yere kapanmıştım. Sen de beni korumaya çalışırken arkandan gelen bir ateş topunu farketmedin,savruldun,duvara çarptın,hafif bir baygınlık geçirdin hatırlıyor musun?Katara hikayeyi tamamladı: Sonra beyaz lotusun gizli ateş ulusu şubesinden yardım geldi,subaylar etkisiz hale getirildi,ben uyandığımda herşey bitmişti,gün ışıyordu,sen yanıbaşımda elimi tutuyordun. (gözleri uzaklara daldı) Yarım saat kadar sonra da Aang’ten beklediğmiz haber gelmişti. uzanıp Kataranın elini tuttu: İşte sanırım duvara çarptığın sırada düşürmüşsün bunu. Ertesi gün giyinmiş kuşanmış aşağı taç giyme törenine inerken ortalığı temizleyen bir hizmetçinin elinde gördüm. Sana geri vermek üzere aldım ama bir daha hiç fırsat bulamadım.Katara kaşlarını çattı: 6 yıl boyunca nasıl sakladın bunu? Benim için ne kadar değerli olduğunu bile bile ellerini kaldırdı,savunmaya geçmişti: Çok üzgünüm. Ama tam sana geri verecektim ki... Aang’in sana başka bir tane hediye ettiğini gördüm. Artık buna ihtiyacın olmayacağını düşündüm. Sonra da bir kenarda unutmuşum işte. Katara dudağını bükmüş,inanmayan gözlerle ona bakıyordu: Bu bir yalan,ben gerçeği biliyorum. kızardı,alnında ter damlacıklar belirdi: Neymiş gerçek?Katara muzip bir gülümseyişle: Sen zaten daha önceden de çalmıştın bunu benden. Kolyemi ne kadar sevmişsen artık,geri vermek hiç aklına gelmemiş. kahkaha attı: Çalmamıştım,sen düşürmüştün,sen küçük,sakar bir su kabilesi köylüsüysen ben napayım?Katara ciddileşti, gözyaşları ile bulandığından artık görmeyen gözleri ile kolyeye bakıyordu: -Bana annemi geri vermiş gibi oldun. da duygusallaşmıştı:
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:19 am
Demek ki kaderde sana bu kolyeyi böyle bir amaçla vermek de yazılıymış.Katara başını kaldırıp şaşkınlıkla Zukoya baktı. Onun biraz kaderci yapısıyla daima hafiften alay etmişti ama bu söylediği ona o güne kadar kader ile ilgili duyduğu en doğru şeymiş gibi göründü. Gülümsedi,kolyeyi Zukoya uzattı: Rica etsem boynuma sen takar mısın? “memnuniyetle” diye gülümsedi,Kataranın arkasına geçti,kolyeyi taktı,sonra ona sıkı sıkı sarıldı: Artık benim nişanlım mısın?Katara “Kaderde böyle yazılıymış” demek istedi ama bunun yerine gülümseyerek: “Galiba öyle” diyebildi. Ve Zukonun onu dudaklarından öpmesine izin verdi. İzin değil de... Bayan Ebat için yaptıkları son tartışmada kazara öpüştükten sonra bir daha Zukodan talep gelmemiş,Katar da durumdan şikayetçi görünmemişti,son derece uslu iki nişanlı gibi davranmışlardı. Katara’nın ay ışığı altında iyice süzülmüş görünen yüzüne sevgiyle baktı:-Herşey çok güzel olacak,söz veriyorum. Seni sonsuza dek seveceğim.“Kaderimde mu yazılı? Aang’in adından hemen sonra üstelik? Yine herşeye kaderin karar vermesine izin mi vereceğim?”Katara kafasındaki soruların cevabını Zukonun gözlerinde arıyormuş gibi ısrarla ona bakıyordu. “Seni sonsuza dek seveceğim”’in karşılığını vermek zorunda olduğunu biliyordu. Ama dili o cümleyi kurmaya varmadı. Bunun yerine uzanıp nişanlısını-bu kez kendi isteği ile-öptü.-Bana bunlar nasıl söyleyebilirsin? Bana! En yakın arkadaşına! Tanrı aşkına,ben evliyim! Hem de senin bir başka yakın arkadaşınla! Senden bunları duyacağıma,keşke o canavarın pençeleri arasında ölseydi!Aang gözlerini açtı,gözlerinin önünde hala aynı yüz,kırılmış,korkmuş,ağlayan... Aynı iri gözler,gözler içerisinde aynı hayalkırıklığı. Gözlerini kırpıştırdı,kulaklarında hala kendi sesi yankılanıyordu: “Buraya kadar! Herşey bitti!”-Ah,Toph... Ah!Binbir güçlükle yerinden doğruldu hala bütün kemikleri sızlıyordu ama hayır! Uzun uyku sona ermişti! Kendisi için aceleyle getirilen mavi beyaz renkli kürklere büründü,eline bir de baston tutuşturmuşlardı,kabile reisi Kata’yı görmeye,Kata’nın evine gitti. Kata evinin geniş terasında okyanusu seyrediyordu,avatarı görünce saygıyla oturduğu yerden ayağa fırladı: Sizi ayakta görmek ne güzel! Kaç gündür doktorlar uyanıp uyanıp tekrar uyuduğunuzu söylüyorlardı. Kıyafetleriniz çok yakışmış ama sizin için eski kostümünüze birebir kıyafet diktirdim,dilerseniz...Aang nefes almadan konuşan Kata’nın sözünü kesti:-Ben misafirperverliğiniz için minnettarım ama hala yakınlarımdan bir haber yok mu? Neden kimse beni görmeye gelmemiş?-Hava çok sert,posta şahinlerimiz fırtınaya ya da çok soğuklara yakalanmışlarsa haberin ulaşması gecikmiş olabilir.Aang gözlerini engin okyanustan ayırmadan: Öyleyse bana en hızlı bir biçimde ateş ulusuna ulaşmamı sağlayacak bir gemi tahsis edebilir misiniz?Kata’ya o an daha çok sevineceği bir şey söylenemezdi. En son istediği şey Avatar Aang’in ateş ulusunda olup bitenleri burada haber almasıydı. Hevesle: “Derhal!” diye cevapladı.Aang başını gökyüzüne kaldırdı,ufukta,siyah fırtına bulutları haricinde,hareket eden başka bir karaltı daha vardı: Bu benim tahmin ettiğim şey mi diye gülümsedi.Kata da gökyüzüne,kendilerine doğru yaklaşan,yaklaştıkça büyüyen karaltıya bakıyordu: Şey gibi efendim,şeeeyyy...Kata cevap veremeden 4 tonluk dev uçan bizon Appa terasa konuverdi,Aang heyecanla ve özlemle 118 yıllık arkadaşına sarıldı,yüzünü onun yumuşacık tüyleri arasına gömmüş,ılık ılık ağlıyordu: Appa’m! Ben seni çok özledim,dostum! Beni oğlumla Katara’ma götürmeye mi geldin?Appanın da cüssesine göre küçük,kahverengi gözleri dolu doluydu,birkaç haftadır kaldığı güney hava tapınağında birgün(gündönümünde) uzun zamandır kendisini eksik hissetmesine sebep olan, yüreğindeki o rahatsız edici boşluğun birden dolduğunu hissetmiş,Aang’in geldiğini o an anlayıp kuzey kutbuna doğru yola çıkmıştı. Kata dehşet içinde bu teras bu dev bizonu nasıl taşıyabiliyor diye bakarken,dev canavarın dev dilini çıkarıp avatarı yaladığını görünce iyice korktu. Aang’in üstü başı salya içinde kalmıştı,gülümseyerek konuştu: Gemiyi de herşeyi de iptal edin,şimdi yola çıkıyorum!Kata iğrenerek: Bence kıyafeti iptal etmeyelim efendim,dedi.Aang aklına gelmiş gibi: Burada beyaz lotus bulunur mu diye sordu,Kata kaçarcasına içeri girerken.O öğleden sonra Avatar Aang,giyinmiş kuşanmış bir halde,kutsal balıkların birbirleri etrafında sonsuz uyum danslarını yaptıkları küçük kutsal gölün başnba geldi. Elindeki beyaz lotusu usulca suya bıraktı. Hüzünlü bir sesle:-Geri döneceğim Toph,dedi. Söz veriyorum,herşey çok güzel olacak! Azula,Sokka,Suki kapıda durmuşlar,avluda karıncalar gibi çalışan uşaklara hizmetçilere bakıyorlardı: sandalyeler,masalar yerleştiriliyor,masaların üstüne ipek örtüler seriliyor,heryer kandiller,mumlar ve ateş zambakları ile süsleniyordu. Düğün günü gelip çatmıştı. Azula kendi kendine gülmeye başladı,uzun,kıpkırmızı tırnağının ucu ile avluyu göstererek konuştu:-Şu avluda ben damat beyle agni kai yapmıştım,tam şurada da gelin hanım kıçıma tekmeyi basmıştı. Çok da acımıştı hani!(Suki ile Sokka “o geceden” bahsediyor olduğu için ona dehşetle bakarlarken Azula umursamadan devam etti)-Bu akşam aynı avluda hayatları birleşecek. Amcamın dediği gibi: Kader gerçekten de çok eğlenceli bir şey!Sonra içeriye girdi,Sokka dalgın dalgın arkasından bakıyordu:-Kendisi mi bize eğlenceli geliyor yoksa o mu bizimle eğleniyor?-Azula’yı mı kastediyorsun,kaderi mi? Diye sordu Suki,Sokka karısının koluna girdi: İkisini birden!Çiçeklerden yapılmış taka,bir köşede kurulan açık büfeye bakıyordu,sabahtan beri çok dalgındı: İçimde birşey,hala bu gördüklerimi sindiremiyor. Zukoyu ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Mutlu olmalarını çok istiyorum. Ama...(sinirden sesi titredi) Tanrı aşkına! Düğün davetiyeleri tam da gündönümünde geldi! Mai ve Aang’in öldüğü gün! Ne biçim bir kader bu?Yüzünü ekşitmiş,etrafına beğenmeyen gözlerle bakıyordu,uzakta ördek gölünün kıyısında oynayan Yuka,Goma ve Sora’yı gördü: Şu çocuk... Geçmiş hayatında aşık olduğu kadının şu an geçmiş hayatındaki en iyi arkadaşıyla evleniyor olduğunun farkında bile değil.Suki de Goma’ya bir göz attı: O çocuk,çok garip bir çocuk,Sokka! Hiç ısınamadım. İnsana acayip acayip bakıyor,tabii ki Aang’e benzemesini beklemiyordum ama... Sokka,sen beni dinliyor musun?Sokka başını kaldırmış,gökyüzüne bakıyordu,gülümsedi: Appa geliyor! Şükür,iyiymiş,düğüne de yetişti!Suki de şimdi gökyüzüne bakıyordu: Üstünde biri mi var Appa’nın?
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:19 am
İkisi de daha iyi görebilmek için gözlerini kısmışlardı,ikisi de aynı anda bembeyaz kesildiler,gözleri faltaşı gibi açılıverdi.Appa avluya iner inmez Aang,Appanın üstünden aşağı zıpladı,Sokka ve Suki’ye aynı anda sıkı sıkı sarıldı: Dostlarım! Sizi ne kadar da özledim! Katara içeride mi?Zayıflamıştı,her zamanki sarılı turunculu hava bükücü kıyafetleri içerisinde 18 yaşında genç bir adam gibi değil de bir çocuk gibi duruyordu. Biraz zorlukla yürüyerek saraya yollandı: -İçeride görüşürüz!Sokka ve Suki arkasında öylece bakakalmışlardı.-Sana söylüyorum Azula! Bu oturma planı iptal! Jin’i nasıl karşıma oturtabilirsin? Kataranın onu kıskandığını biliyorsun!-Gelini biraz ateşlemek için,abicim. “Akşama” yardımı dokunur belki, diye pis pis sırıttı Azula, onun kolunu çimdirirken-Ben ateşleyeceğim şimdi seni aya doğru!Azula gülümseyerek kolidora baktı,sonra gülümsemesi iyice büyüdü yüzünde: Sokkanın verdiği o içkiyi fazla kaçırmış olmalıyım! Ayakta rüya görüyorum! da kafasını o tarafa doğru çevirirken söylendi: Sokka seni de kendisi gibi alkolik yapacak bu gidişle... Ama..ben içmediğim halde...(sesi titredi,karşısında ona doğru gelen şeye...inanamıyordu!) ben de rüya görüyorum!Aang coşkuyla ateş lordunun boynuna sarıldı: Nasılsın,dostum? Bensiz idare edebildin mi buraları? Su kabileli güzel gelinimiz nerede? ayakta tir tir titriyordu,farkında olmayarak elini kaldırdı,kolidorun ucundaki odayı gösterdi. Aamg sabırsınlıkla oraya doğru yürürken bir an için Azulaya döndü,gülümsedi,göz kırptı: Sana da merhaba Azula,iyi görünüyorsun,bugün herkes çok şık!Azula hayatında böyle şok yaşamamıştı,yine de abisinden çabuk toparlandı,onu kolundan dürttü: Git,,git ve birşeyler yap! Aang odanın önüne geldi,içeriden bir grup hizmetçi çıkıyordu,onu görünce hayalet görmüş gibi sarardılar,ortadan kayboldular. Bahçede,kolidorda onu gören diğer tüm askerler,uşaklar,hizmetçiler,hatta tanıdıklar gibi... Ama Aang umursamadı. Odanın kapısı ardına dek açık kalmıştı. Aang içeriye adımını attı,Katara’yı gördü,arkası ona dönük, aynaya bakıyordu. Yanında Tylee vardı,Aang’in aynada görünmesine engel olacak şekilde durmuştu. Katara’nın üzerinde kızıl harika bir elbise vardı,saçları,makyajı,süsü,takıları hepsi kusursuz,hepsi mükemmeldi... Elindeki pembe düğün zambakları... Aang’in yüreği aşkla kabardı, onu kolları arasına almak için sabırsızlanıyordu,içeriye doğru bir adım daha atmıştı ki leydi Ursanın sesini duydu,odanın bir köşesinden elinde bir bardak su ile Kataranın yanına gelmişti:-Nasıl da heyecanlandın? İç şunu canım,haydi,uzun bir gün olacak. Benim güzel gelinim,Zukoyla sonsuza kadar çok mutlu olacağınıza eminim!Zu-koy-la son-su-za ka-dar çok mut-lu o-la-ca-ğı-nı-za e-mi-nim!!!!Aang durdu,yüzündeki gülümseme durdu,nefes alış verişi durdu,kalbi durdu,hayat durdu.Tylee,kimbilir neden,aynanın önünden çekilmişti,Aang’in yansıması aynaya vurdu,leydi Ursa bir çığlık atarak elindeki bardağı düşürdü,bardak tuzla buz oldu.Katara Aang’in aynadaki yansımasına inanmak istemeyen gözlerle bakıyordu,ağzı güçlükle nefes alıyormuş gibi açık kalmıştı,elindeki düğün çiçeğini düşürdü,titreyen ellerini boynuna götürdü.Az sonra aynada taş kesilmiş Aang’in yansımasının hemen arkasında bir ölü gibi sararmış Zukonun yansıması belirdi.Dışarıda güneş inadına parlıyordu.
bölümün sonu _________________
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:20 am
17.bölüm: bedel
Öyle kaç dakika durdular? Kimsenin ağzını açıp da konuşacak,birşey söyleyecek takati yoktu. Aang Katara’nın gözlerinin içine bakıyor,sanki oradan Kataranın ruhuna inip,bütün sorularının yanıtlarını alabileceği bir “yere” çıkan bir yol bulmaya çalışıyordu. Kireç gibi beyaz kesilmiş Katara,ayakta nasıl durabildiğine şaşırıyordu,bir yaprak gibi titremekteydi. Tylee,hangisinin bayılmaya daha yakın olduğunu bir an için kestirememiş,sonra Ursa’nın yanına gidip onu kolundan tutmaya karar vermişti. Azula Zukonun hemen arkasında,tetikteydi,yumruklarını sıkmış,kaşlarını çatmış,gözlerini bir an için Aang’ten ayırmıyordu. Sokka ve Suki de geldiler,şaşkınlık ve endişeyle bir Katara’ya bir Aang’e bakıyorlardı.derin bir nefes aldı,elini yavaş yavaş kaldırdı,Aang’in omzuna koydu.Aang ani bir hareketle kafasını çevirip öyle korkunç bir bakış fırlattı ki Zukoya,ateş lordu kanının donduğunu hissetti. Avatarın o güne kadar babasına bile böyle baktığını sanmıyordu.Azula bu bakışla iyice rahatsız oldu,gözlerini kıstı,Aang’in nasıl bir hareket yapacağını kestirmeye çalışıyordu. yine de buz kesilmiş elini arkadaşının omzundan çekmedi. Kararlı bir ses tonuyla: Konuşmamız lazım,Aang dedi.Aang titredi,gözleri kararıyor,gelinliği içerisindeki Katara gözünün önünde bir belirip bir kayboluyordu. Yarım gülümsedi: Konuşacak birşey yok,lordum! Ben sadece düğün hediyenizi vermeye gelmiştim!Ve kimse ne olduğunu anlamadan,sürpriz bir hava bükme hareketi ile Zukoyu koridorun öbür ucuna savurdu. Onunla beraber Azula da savrulmuş,duvara çarpmıştı.Aang ayakta tir tir titriyordu,Zukodan en küçük bir hareket bekliyordu,küçücük,minnacık bir hareket... Birşey yap ,birşey yap da seni öldürmek için bir sebebim DAHA olsun! Ama sadece düştüğü yerden doğrulmakla yetindi,Aang’e doğru bir hamle yapmak isteyen Azula’yı kolundan yakaladı,koridorun öbür ucundan koşup gelmiş muhafızları elinin tek bir hareketiyle savdı. Bütün bunları yaparken başı daima eğikti,Aang’e bakamıyordu. Bu Aang’i daha da çileden çıkardı,etrafında saldırabileceği birini boşuna aradı,Suki,Sokka,Tylee,Ursa... hala ellerini boynundan çekmemiş olan Katara. Bir saniye,Kataranın boynunda ne vardı? Bu bir... Nişan kolyesi! Kendi elleri ile yaptığından BAŞKA bir nişan kolyesi! Aang’in elinde geçmişten,çok eskiden kalmış,izi bile kalmamış bir kesik yarası-sanki az önce açılmış gibi-sızladı. Bütün kuvvetiyle iki yumruğunu sarayın duvarına vurdu,duvarda dev bir delik açılmıştı,kendini bahçeye attı.Arkasına bir daha bakmadan yürüdü gitti.Sokka da kendisini delikten bahçeye attı: Ben onunla konuşurum,siz buradakileri toparlayın,dedi Suki’ye,Aang’in peşinden koştu: Aang,dur,lütfen,konuşmalıyız!Aang arkasına dönmeden,adımlarını hiç yavaşlatmadan konuştu,etrafındaki masaların,sandalyelerin,çiçeklerin, konukların farkında değildi:-Git buradan,Sokka,kimseyi istemiyorum!-Ben kimse değilim,senin dostunum!Aang ağladığını belli etmek istemiyordu yine de sesinin çatlamasına engel olamadı: Dostluktan bahsetme bana! Tek bir dostum bile kalmadı! Belki de hiç olmamış!Sokka yetişip kolundan tuttu: Ben varım! Her zaman da dostun kalacağım!Aang,Sokkanın elini hissedince irkildi,eliyle güçlü bir rüzgar yarattı,Sokkayı yanından savurdu,Sokka uçup içkilerin konduğu uzun masanın üzerine düştü. Masa kırılmış,Sokka kendisini yerde bulmuştu,üstü başı renk renk içkiye bulanmış,elbiselerinin içi cam kırığı dolmuştu. Bir iki önemsiz kesiği de vardı,elini başına götürüp şaşkınlıkla Aang’e baktı. Aang de durmuş ona bakıyordu,koşup yardım etmek,özür dilemek istiyordu ama bunun yerine başını eğdi,yürümeye devam etti. Uşaklar yardımıyla ayağa kalkan Sokka üstünü başını silkeleyip,yine avatarın peşine düştü. Sokka Aang’i sarayın dışında,şehir halkının haftasonları piknik yaptığı büyük başkent parkında,küçük suni gölün başında buldu. Aang çimenlerin üstünde bağdaş kurmuş göle bakıyor ama gözyaşlarından hiçbirşey göremiyordu,omuzları sarsıla sarsıla ağlıyordu. Yanına yaklaşanın Sokka olduğunu hissedip ona bakmadan sordu: Canın çok acıdı mı?Sokka gülümsedi,elini Aang’in omzuna koydu: Seninki kadar değil zannımca.Aang ayağa kaltı,Sokka’ya sımsıkı sarıldı,bir yandan ağlıyor,bir yandan da hıçkırıklar arasında durmaksızın konuşuyordu: Burada neler oldu? Aralarında ne geçti? Bebeğim nerede? Mai nerede? Bütün bunlar ne anlama geliyor?Sokka Aang’in sırtını sıvazlarken sordu: İstediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?Suki kapıya dayanmış,yarım saatten beri yalvarıyordu: Katara,yalvarıyorum,kapıyı aç. Yanında olmama izin ver! Lütfen!Ama kapı duvar olmuş,açılmıyordu. Az öncesine dek içeriden çığlıklar,cam kırılma sesleri,daha başka Suki’nin anlayamadığı birtakım gürültüler geliyordu ama beş dakikadan beri bütün sesler kesilmişti,kapı da içeriden kilitliydi.Bir el Suki’nin omzuna dokundu,Azula sert bir sesle “çekil kenara” dedi ve dev bir ateş topuyla kapıyı menteşelerinden söküp içeriye,yere devirdi.Suki alışkanlık gereği ne yapıyorsun diye çıkışmak istemişti ama o an yapılacak daha doğru birşey olmayacağını anlaması uzun sürmedi,Azulanın peşinden içeriye daldı.Katara yatağının ayak ucunda yarı baygın ağlıyordu,daha doğrusu ağlayamıyor,hıçkırığa benzer garip sesler çıkarıyordu,gelinliğini üzerindeyken parçalamıştı,yarı çıplaktı,titriyordu, makyajı gözyaşları ile akmış,yüzüne garip,acınası bir ifade vermişti,saçlarını yolarcasına bozmuştu,yumruk halinde kilitlenip kalmış ellerinden yolduğu saçları ve ipek gelinliğinin şerit şerit yolunmuş kumaş parçaları sarkıyordu. Suki ne yapacağını şaşırmış,öylece Kataraya bakakalmıştı,Azula yatak örtüsünü alıp Katarayı sarıp sarmaladı,onu kucağına aldı,yatağına yatırdı. Katara gözlerini tavana dikti,ellerinden biri kendiliğinden açılmış,Azulanın elini sımsıkı yakalamıştı,
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:21 am
,Azula da yanına,yatağın kenarına oturdu.Saatlerce öyle kaldılar. çalışma odasında masasının başına oturmuş boş gözlerle önünde az önce birer şahin tarafından getirilen iki nota bakmaktaydı. İkisi de kuzey kutbundan geliyordu. İçlerinden biri kuzey kutbuna gönderilen filodan geliyordu,Zhao’nun cesedinin donmuş ve neredeyse hiç bozulmamış olarak bulunduğu bildiriliyordu,bu önemli kargoyla beraber filo derhal ateş ülkesine doğru yola çıkmıştı. Diğerini eline almış incelerken içeriye Iroh ve bir asker girdi. Amcasının elinde bir fincan çay vardı, için getirmişti,sakinleştirsin diye. Ama sakindi,hatta biraz fazla sakindi,yüzünde son derece boş bir ifdae ile amcasına baktı: -Beyaz Lotus derhal toplanmalı. Zhao’nun cesedi geliyor. Buraya sarayın krematoryumuna getirilmesini istemiştim. Güvenlik önlemleri de şimdiden arttırılsın.-Beyaz Lotus üyelerinin hepsi burada zaten,dedi Iroh,düğün için diye de ekleyecekti ama son anda kendisini tuttu.-Ba Sing Se’de toplanmanız daha mantıklı,dedi ,çay fincanına hayatında ilk defa çay fincanı görüyormuş gibi bakarken.Sonra hazırolda bekleyen askerine döndü: Konukları en kısa zamanda saraydan tahliye edin,her birine gidecekleri yere kadar eşlik edilsin,o nalet herif gelene kadar kimse kalmasın istiyorum.Asker gaflete gelip sordu: Peki ya avatar Goma,lordum? çayından başını kaldırdı ve askere en öldürücü bakışını yolladı,adeta özüne dönmüştü. Asker korkusundan bakışlarını kaçırdı,amcaya baktı,Iroh da endişeyle yüzünü ekşitti,başıyla çık diye işaret etti,asker toz oldu.-Eğer,bakışla adam öldürmek mümkün olsaydı,dedi asker dışarıda bekleyen arkadaşına boncuk boncuk terlerken: Ben az önce kesin ölmüştüm.-Adam sen de! Diye fısıldadı diğer asker: Öyle birşey olsaydı,bu sabah avatar kendisine baktığında lord ölürdü! -Diğerinde ne yazıyor yiğenim,diye merakla notu sordu Iroh. sinirli sinirli güldü: Aang’in geri döndüğünü yazıyor!-İşte böyle... diye iki buçuk yılın hikayesini iki saate yakın bir sürede bitirdi Sokka. Güneş iyice tepeye çıkmış,vakit öğlene yaklaşmıştı. Aang kendisini hiçbir yorum yapmadan,büyük bir sessizlik içinde dinlemişti,Sokka sözünü bitirdiğinde titreyen bir sesle sordu: Oğlumu hiç gördün mü?Sokka’nın içi cız etti,kendisini yıllardır doğmamış yeğeninin ölümüne sebep olmakla suçluyordu: Ben görmedim,leydi Ursa ve gördüler. elleriyle gömdü.Aang alaycı bir kahkaha attı: Ben yokken bütün mahremiyetime el atmış bakıyorum!Sokka üzgün üzgün: Öyle deme Aang,diyecek oldu. Aang ayağa fırladı:-İki buçuk yıl,Sokka! İki buçuk yıl! İki yıldır da ölü biliyormuşsunuz! Demek ki Kataraya bu kadarcık yas tutmak yetti! Demek beni de bebeğimizi de bu kadar çok unutabildi ve bir başkasının karısı olmaya karar verebildi! Demek aramızdaki aşk ancak bu kadar güçlüymüş!Sesi perde perde yükseliyordu,Sokka onu omuzlarından tuttu: -Aang ne kadar acı çektiğini bilmiyorsun. Şimdi senin için konuşmak kolay! Ama Katara harap oldu,hayattan soğudu,yaşama isteğini kaybetti. Onu anlayan,onu teselli edebilen yegane kişi onunla aynı acıyı yaşamış olan Zukoydu. İnan bana...olanların gelişimini bilsen...onları suçlu bulmazdın!Aang tekrar güldü,gözleri dolu doluydu: Tam da düğün günlerinde döndüğüm için ben suçluyum öyleyse,ha?Sokka karşı çıkacak oldu,Aang daha sakin bir sesle ekledi: Sonuçta sen tabii ki kızkardeşini savunuyorsun...-Hayır Aang kimseyi savunmuyorum! Anlamıyorsun! Burada ikisi de suçlu değil,kimse değil!(Düşünceli bir tavırla ekledi) Belki sadece kader...evet tek suçlu kader! O gün seni alarak ve bize öldüğünü düşündürterek büyük bir cürüm işledi... Seni ve... Toph’u.
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:21 am
Toph adını duyunca Aang bakışlarını parkın uzak ufuklarından Sokkaya çevirdi. Sokka yüzünde son derece ciddi bir ifadeyle sordu: Toph nerede,Aang? Başınızdan neler geçti?-İskele alabanda! Tam yol ileri!Kaptanın emriyle mürettebat koşuşturmaya başladı,ateş ulusunun on iki gemilik filosu,görevlerini başarıyla yerine getirmiş,son hızla eve dönüyorlardı ama daha soğuk sulardan çıkamamışları,kuvvetli bir tipi fırtınası yüzünden bir süre bir körfeze sığınmak zorunda kalmışlar,epey gecikmişlerdi. Cesedin olduğu gemi,filonun tam ortasında,diğer gemilerin korumasında ilerliyordu. Az önceki emri veren,filonun en başındaki geminin tecrüneli kaptanı, güverteye çıktı,az sonra da yanına ikinci kaptanı soğuktan ellerine hohlaya hohlaya geldi:-Onu bu şekilde bulabileceğimiz aklıma gelmemişti,efendim! İnanılmaz birşey! Sanki,dün gece uykuya yatmış da hala uyuyormuş gibi. Hiç değişmemiş,gece rüyama girdi!-Bir ara onun komutasındaydınız değil mi yüzbaşı?-Evet efendim! Askerleri arasında pek sevildiği söylenemezdi. Benim anlamadığım, 7 yıl geçti... Bu lanetlenmiş komutanın cesedini kaç ay boyunca niye aradık? Herhalde lordumuz ona bir cenaze töreni düzenlemeyi düşünmüyor?Kaptan ikinci kaptanına haddini aştığını hissettirmek ister gibi ters ters bakmaya hazırlanırken gemi birdenbire şiddetli bir biçimde sarsılıp sağa yalpaladı. Kaptan da ikinci kaptan da kaymamak için sımsıkı tutunmuştu. Kaptan,geminin gözcüsüne seslendi: Neler oluyor?Gözcü adeta kekeler gibi konuştu: Efendim,bu.... bir buzdağı!-Ee,ne var yani? Koca buzdağını göremediniz mi,çarptık mı yoksa aptallığınız yüzünden! -Hayır...bu...bu...bu...şimdi su yüzüne çıktı...ama üzerinde..de...de..de...Gerisini söyleyemedi,kaptan ve ikinci kaptan aceleyle geminin sağına seğirttiler ve suyun üzerinde birdenbire peyda olmuş bir buzdağı farkettiler. Bu bir buzdağından çok bir buz düzlüğüydü ve üzerinde garip görünüşlü,garip giyimli onlarca insan vardı,ateş bükücüydüler ve üzerlerine dev ateş topları,mancınık benzeri birşeyle de dev buz parçaları fırlatıyorlardı. Gemi devamlı olarak darbe alıyor,yollanan ateş topları çeşitli yerlerinde büyüklü küçüklü patlamalara sebep oluyordu.-Bunlar ateş bükücü! Neden bize saldırıyorlar? Diye sordu korkuyla 2. kaptan: Yoksa biz yokken isyan mı çıktı,ihtilal mı oldu? Kaptanın korku ve şaşkınlıkla gözbebekleri büyümüştü:-Üniformalarına bak! Bunlar en az 50-60 yıllık!2. kaptan hayretle ne! diye haykırmıştı ki birdenbire hemen önlerinde sular metrelerce havaya fışkırdı,bir buz dağı daha su yüzüne çıkıvermişti,onun da üzerinde onlarca üniformalı asker vardı. Yalnız bu buz dağı çok daha yakınlarında peyda olduğundan üzerindekileri daha yakından ve ayrıntılı görebiliyorlardı. 2.kaptan da şimdi kekelemeye başlamıştı:-Bunlar....ne...ne...ne...bi-biçim yaratıklar? Mosmorlar! Şu surat ifadelerine bir bakın!Kaptan da bembeyaz kesilmişti,karşılarında yırtık pırtık üniformaları içerisinde morarmış suratları,akından başka bir rengi görünmeyen,gözbebeksiz gözleriyle,vücudunun çeşitli yerlerinden görünen,kararmış renkli yara bereleriyle (hatta bir kolu veya bir bacağı olmayan da vardı)bu askerler...-Ölü! Diye fısıldadı kaptan. Sonra boğazını yırtarcasına bağırdı: Tam yol ileri! Durmak yok! Motorları sonuna dek zorlayın!Filodaki bütün gemilerin etrafı bu buz dağları ile çevrilmişti,her gemi saldırı altındaydı,hepsi de saldırıya karşılık veriyordu ama bu emir derhal diğer gemilere de iletildi,gemiler savunmayı bırakıp bütün hızlarıyla yol almaya başladılar. En büyük saldırıyı filonun ortasındaki,kargoyu taşıyan gemi alıyordu,bu ölü askerlerden bazılar güverteye çıkmış,gemi mürettebatı ile göğüs göğüse çarpışmaya başlamıştı,üzerlerine ateş büküldüğü anda bir kül ve kemik yığını halinde yere dökülüveriyorlar,mürettebatı dehşete düşürüyorlardı. Ama bitmek de bilmiyorlardı,adeta yerden bitiyorlardı,sayıları bir türlü azalmıyordu.Filonun en baştaki gemisinde,kaptan,kaptan köşküne çıkmış,heyecan ve korkudan kısılmış sesiyle bir yandan kaptanın seyir defterine birşeyler yazdırıyor bir yandan da ateş lorduna gönderilmek üzere siyah kurdeleli bir mesaj hazırlatıyordu. Birdenbire gemi ilkinden çok daha şiddetli bir sarsıntıyla durdu,kaptan dahil herkes kendisini yerde buldu. İki asker koşup kaptanı kaldırdılar,adamın kaşı patlamış,yüzü kan içinde kalmıştı,şaşkınlıkla neye çarptık diye sordu. Dümendeki asker büyük bir korku içinde: Görmedim efendim! Birden önümde belirdi,inanın görmedim! Diye ağlıyordu. Geminin önünde şimdi dev bir savaş gemisi duruyordu,onlardan katkat büyüktü,az önce sudan çıkmış gibi güvertesi su ve yosun içindeydi,yapıldığı metalin rengi bozulmuş,üzeri yeşil yapışkan bir maddeyle kaplanmıştı. Filonun başındaki gemi,kendisinden kat kat büyük olan savaş gemisine sağından bindirmişti. Kaptan kalbinin duracağını sandı: -Bu,Azulon 898 savaş gemisi! Batalı 25 yıldan fazla oluyor. İçindeki bütün mürettebatı ile beraber toprak ülkesi kara sularında batırılmıştı,tek bir kurtulan bile olmamıştı... Ve şimdi karşımızda!Dev savaş gemisinden üzerlerine ateş topu yağmaya başladı,az sonra bir miço nefes nefese kaptan köşküne daldı: Efendim,gemi su alıyor!Bir başkası peşi sıra geldi: Şu zombi askerler güverteye çıkmaya başladı!Kaptan üstünü başını silkeledi,korkusu geçmiş,asker damarı kabarmıştı,son derece kararlı bir sesle: Beyler! Dedi: Buraya kadarmış! Taşımakta olduğumuz kargo hepimizin canından daha kıymetlidir. Onu kanımızın son damlasına kadar koruyacağız ve ateş ulusu sarayına bedeli ne olursa olsun ulaştıracağız. Haydi! Aşağı inin ve Ateş ulusunu onurlandırın! Sonradan adı saklının ta kendisi olduğunu öğrendiğim o canavar bizi ruhlar dünyasına çeker çekmez kayboldu,biz de kendimizi bambaşka bir gökyüzünde metrelerce yükseklikten aşağıya düşerken bulduk. Ben derhal Toph’u havada yakaladım ve rüzgar bükerek düşüşümüzü yavaşlattım,yere sağsalim indik. Ruhlar dünyasındaydık ama burası benim bildiğim ruhlar dünyası gibi değildi. Sana nasıl anlatmalı,bilmiyorum ki Sokka? Ruhlar dünyası yarı sisli,yarı aydınlık bir bataklığa benzerdi,ulu ağaçlar,mistik bitkiler,heryer su... Sonra... Dorukları bulutlardan görünmeyen tepeler de olurdu,uçsuz bucaksız yeşillikler de... Ruhlar dünyasının belirli bir görüntüsü yok gibidir ama.... bizim indiğimiz yer bugüne kadar hiç görmediğim bir yerdi. Dev bir çölün ortasına düşmüştük. Etrafta kimsecikler yoktu. Tek bir ruh bile... Günlerce yürüdük,bir ruha rastlayabilmek,varsa bir çıkış yolu bulabilmek için. Ama gündönümü gelmeden çıkamayacağımızı biliyordum...yine de bir umut yürüdük. Yürümekten ayaklarımızın altı kan içinde kaldı. Yiyecek ve içecek bulmak o kadar güçtü ki,bazen günlerce ağzımıza tek lokma koymadığımız oldu. Hala danışabileceğimiz kimseleri bulamamıştık. Dev,çorak kanyonlardan geçtik. Derken tek tük de olsa karşımıza bazı düşman yaratıklar çıkmaya başladı. Bunlar bir tür...nasıl desem...hortlamış ceset gibiydiler. (Sokkanın inanmayan bakışlarına aldırmadan devam etti). Üzerlerinde ateş ulusu üniforması vardı hepsinin. Nereden çıkacakları belli olmuyordu,bazen yüzlercesi birden adeta yerin altından fışkırarak karşımıza çıkıyordu. En büyük şansımız bükme gücümüzü kaybetmemiş olmamızdı. Hepsini saf dışı bırakabiliyorduk. Onları bir görseydin Sokka,dokunsan kolu bacağı elinde kalıveriyordu,üflesen kül tablasına üflemişsin gibi toz olup havaya karışıyordu.-Bir saniye,bir saniye,diye,ellerini kaldırarak Aang’in sözünü kesti Sokka: Beni HeyBay kaçırdığında sen ruhlar dünyasında hava bükemediğini söylemiştin,peki ya şimdi?Aang son derece sakin bir sesle cevap verdi:
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:22 am
-O zaman sadece ruhum ruhlar dünyasındaydı,bedenim ise bizim dünyamızda kalmıştı. Oysa Toph’la ben vücutlarımızla bir bütün olarak yani birer ölümlü olarak ruhlar dünyasına geçtik.-Bunun,yani ölümlülerin ruhlar dünyasına gidebildiğinin imkansız olduğunu sanıyordum.-Ben de,dedi Aang,gözleri uzaklara dalmıştı: Daha pek çok şeyin imkansız olduğunu sanıyordum. Sonra hikayesine kaldığı yerden devam etti:-Bu hortlakların saldırılarının gitgide sıklaştığı bir anda karşımıza Zhao çıktı. (Sokka,yerinde huzursuz bir hareket yaptı,tüyleri ürpermişti). Bize saldırmadı,kendisine saldırdığımızda ise saldırılarımızı çok kolaylıkla savuşturdu.(Aang kaşlarını çattı). Onun ne kadar güçlü olduğunu hatırlıyordum gerçi ama ateş bükmede olduğundan katkat ustalaşmış görünüyordu. Bize saldıran askerlerin yüzyıl savaşı boyunca ölmüş olan ateş ulusu askelerinin lanetlenmiş bedenleri olduğunu,bunlardan dev bir ordu kurduğunu,çok yakında onlara yeniden hayat vermenin ve onları bu güçsüz denebilecek durumlarından kurtarıp çok kuvvetli olmalarını sağlamanın bir yolunu bulacağını söyledi. Zamanı geldiğinde dünyaya çıkacak ve beklenen gündönümü geldiğinde de asıl darbeyi vurup efendisiyle beraber iki dünyaya birden hükmedecekti. Sinirimden kudurmuştum,herifin üstüne o kadar ateş büküyordum,dev kaya parçaları fırlatıyordum,ayağının altındaki toprağı heyelanlarla yokediyordum,bana mısın demiyordu(Sanki Zhao karşısındaymış gibi yumruklarını,dişlerini sıkmış konuşuyordu)Ona efendisinin benim karşıma çıkamayacak kadar korkak olduğunu ve üzerime ancak Zhao gibi bir palyaçoyu yollayabildiğini söyledim. En sinir bozucu haliyle güldü ve “Efendimin çok yakında size bir sürprizi olacak. Sizi bir av partisinin onur konuğu yapacak” dedi ve kendisi için gelen bir ejderhanın sırtına binip ortadan kayboldu.Sokka şaşkınlıkla: Ejderha mı? Diye bağırdı. Anlamıyorum,Aang! -Adam ruhlar dünyasında yaşayan aklına gelebilecek her türlü yaratığı emri altına almış,Sokka! Bu adı saklı,Zhao’ya bu kadar güç bağışlayabildiyse,o zaman kendisi nasıl birşeydir hayal edebiliyor musun?Sokka asıl sormak istediği soruyu erteleyerek: Peki ya Roku? Diye sordu: Diğer avatarlar? Onlara neden ulaşmadın? Onlar sana yardım edemezler miydi? Avatar haline geçip daha Zhao’yu ilk görüşünde onu yenemez miydin?Aang başını eğdi: Diğer avatarlar yok,Sokka... Geriye bir tek ben kaldım...-NE?-Hepsini adı saklı ele geçirmiş. İlk avatar Neşa’dan başlayarak hepsini... Roku da dahil. En geç Rokuyu yakalayabilmiş. Roku rüyamda beni ruhlar vahasına çağırırken aslında benden yardım istiyormuş. Adı saklı,bu yardım çağrısından hemen sonra onun da bütün varlığını emmiş. Geriye hiçbiri kalmamış... Bütün geçmiş yaşantılarım... hepsi gitti...(Başını elleri arasına aldı,sesi titriyordu). İşte bu yüzden avatar halime de geçemiyorum.
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:24 am
Sokka iyice afallamıştı: Nasıl?-Avatar hali,zamanın başlangıcıından,Avatar Neşa’dan bu yana gelmiş geçmiş bütün avatarların güçlerinin,tecrübelerinin tek bir kişide yoğunlaşması ile gerçekleşir. Benden önceki bütün avatarlar gitti,Sokka. Güçleri de tecrübeleri de adı saklı tarafından emildi,yok edildi. İşte bu yüzden avatar halime geçemiyorum,ne kadar denersen deneyeyim... (Durdu,kaşlarını çattı) bu sabah olduğu gibi ne kadar sinirlenirsen sinirleneyim... Olmuyor,yapamıyorum. Üstelik bu geçen seferki gibi çakralarla da ilgili değil. Sokka korku dolu bir sesle sordu: Peki,hadi avatarları bulamadın? Ya sana yardımcı olabilecek herhangi bir ruh da mı bulamadın? Sustu,yutkundu: Mesela...Yue?Aang böyle bir soru beklemiyordu,kafasını kaldırıp garip garip Sokkaya baktı. Sonra iç geçirdi: Adı saklının ilk hedefi avatarlardı,hemen sonra da dünyayla güçlü bağlantıları olan ve de insanlarla arası iyi olan ruhlara dadandı. Yue de bunlardan biriydi. Biz ruhlar dünyasına ilk hapsolduğumuzda yakalanmış ama yine de kaçmayı bir şekilde başarmış. O da bizim gibi devamlı kaçıyordu,birkaç kez karşılaştık. İlk karşılaşmamızda bize gündönümünün çok yakın olduğunu söyledi ve nereden dünyaya geçebileceğimizi gösterdi. (Elini alnına götürdü). Orada zaman kavramı adeta yok,Sokka. Sen yıllardır bu cehennemdeyim sanıyorsun,halbuki üzerinden altı ay kadar bir zaman geçmiş. Çıkacak yolu bulmuştuk. Ama Zhao’nun dediği çıktı. Adı saklının bizim için hazırladığı bir sürpriz vardı.Gardiyanlardan biri,Ozai’nin hücresine girdi,öğle yemeği saatiydi. Ozai onu görünce elinden birkaç günden beri özenle oymakta olduğu tahta parçasını bıraktı,kendisine uzatılan tepsiden önce çay fincanını aldı.-Efendim,dedi gardiyan kısık bir sesle: Düğün iptal edildiOzai şaşkınlıkla başını çayından kaldırdı: Neden?-Avatar Aang,yaşıyormuş. Bu sabah geri döndü. Bütün konuklar sarayı terketmeye başladı. Ozai çayının üzerindeki yansımasına baktı: Buna üzülmeli mi sevinmeli mi çıkartamadım.Gardiyan devam etti: Aranan beden bulunmuş efendim! Buraya,saray krematoryumuna getiriliyor.Ozai kaşlarını çattı: Bu tehlikeli değil mi? Öyle lanetli bir bedenin saray bahçesi içerisinde bir binada ne işi var?-Büyük hazırlık var. Güvenlik önlemleri had safhada... Toprak kralllığından ve su kabilelerinden en usta bükücüler de askerlerimiz arasına katıldı. Beyaz Lotus ve lordumuz böyle uygun görmüşler. Sadece saray değil,bütün şehir,şehre giriş çıkışlar kontrol altında. Buraya bile onlarca yeni gardiyan sevkedildi,yarından itibaren göreve başlayacaklar.Ozai çayından bir yudum alıp sordu: Peki,zamanı geldiğinde...bize engel olabileceklerini düşünüyor musun gardiyan?Gardiyan son derece kararlı bir sesle: Hayır,efendim! Dedi: Kararlaştırdığımız gibi,işareti verdiğiniz anda harekete geçeceğiz ve kimse bize engel olmayacak. -Öyleyse hazırlanın,dedi sabık ateş lordu: İşareti çok yakında vereceğim,tetikte olun.Gardiyan ona selam verip dışarı çıktı. Ozai düşünceli düşünceli çayını yudumlarken sonunda yüzünü ekşitti,kendi kendisine söylenir gibi: Hayır,hayır...dedi: Kimse bu çayı ağabeyim gibi yapamıyor.-Toph sana nasıl kör olduğundan bahsetmşti öyle değil mi?Sokka gözlerini kısıp hatırlamaya çalıştı: Ailesine dadanmış ve kendisinden önce doğan kardeşlerinin ölümüne sebep olmuş bir ruh vardı. BeiFonglar Toph doğduğunda o ruhla bir tür anlaşmaya varmışlar ve bir bedel karşılığında Toph’un canını bağışlamasını sağlamışlardı. Ama bu bedel Toph’un gözleriydi. Doğru hatırlıyorum,öyle değil mi?-İşte,dedi Aang,bu ruhun adı Billur. Onun hakkında daha önce Gyatso ve Roku’dan bazı şeyler duyduğumu hatırlıyorum. Bu ruh,hem bizim dünyamıza hem de ruhlar dünyasına korku salan,çok güçlü bir ruhmuş. En büyük ve en korkulan özelliği de ruhları lanetleyebilmesiymiş. Bu lanet o kadar güçlü olurmuş ki,asla lanetlenen ruh tarafından kaldırılamazmış,hatta bir avatar tarafından bile kaldırılması imkansızmış. Bu laneti ancak koyan kşi,Billur kaldırabilirmiş. Kaldırmanın diğer bir yolu da yine Billur tarafından lanetlenmiş olan ölümlü bir insaoğlunun kanını kullanmakmış. (Sokkanın gözleri kocaman oldu,ama bir tepki vermek için Aang’in sözünü bitirmesini bekledi). Tabii lanetin bir parçası da ruhun yeryüzüne asla çıkamaması olduğundan Billur’un lanetinin ruhlar dünyası içerisinde kaldırılması mümkün değilmiş. Daha doğrusu değildi...Billur’un lanetlediği bir ölümlü olan Toph ruhlar dünyasına ayak basana kadar. Toph’un bu özelliği tabii önceleri kimse tarafından bilinmiyordu,benim tarafımdan bile... Ama o ruhlar dünyasına gelişimizin ardından gelen ilk gündönümünde adı saklı,peşimize Billur tarafından lanetlenmiş olan en güçlü en acımasız en azılı ruhları taktı. Bizim için asıl macera da o zaman başladı. İşin kötüsü,bu ruhların can derdine düşmüş olması (Kendi söylediğini komik bulup gülmeye başladı,halbuki sinirden gülüyordu). Bu ruhlar adı saklının planı gerçekleşir de iki dünya bir araya gelirse,üzerlerindeki lanet yüzünden sonsuza dek yok olacaklar. Bu yüzden can havliyle üzerimize saldırdılar. Kendimizi bir sürek avında,postu için avlanacak iki zavallı yaratık olarak bulduk. Ya da Zhao’nun dediği gibi bir av partisinin onur konukları,olmazsa olmazları...İlk saldırıyı o gündönümünde yedik. Çok güçlü bir canavar ruh üzerimize geldi,beklemiyorduk. Tam da dünyaya çıkan kapı açılmıştı,ikimiz de geçmek üzereydik. Canavarın dev pençesi bizi yolumuzdan çevirdi. Savaşmaya başladık. Fakat canavar nasıl lanetli bir maddeden yapıldıysa üzerinde toprak bükmenin hiçbir etkisi olmuyordu. Bu da Toph’u ister istemez saf dışı bırakıyordu. Onunla tek başıma başa çıkamadım,bir hava topunun üzerinde ondan kaçmaya çalışırken sırtıma o dev gibi pençesini yedim,üstüm başım parçalandı,ağır yaralandım. (Sokka “İşte yırtık gömleğin hikayesi” diye düşündü ama birşey söylemedi). Baygın düştüm. Yue yetişip Toph’u ve beni kurtarmayı başarmış. Yaralarım çok ağırmış,Yue bile beni iyileştirmekte çok zorlanmış,haftalarca baygın yatmışım,Toph bir an için yanımdan ayrılmamış. Ayıldığımda tabii ki gündönümünü kaçırmıştık ve bir diğerini beklemekten başka çaremiz yoktu. Sürekli yer değiştiriyorduk,bir yerde birkaç saatten fazla kalamaz olmuştuk,sırayla uyuyorduk. Onlarca ruhla savaştık,o kadar çoğunu yok etmek zorunda kaldım ki... (Aang’in konuşmaktan şakaklarına ağrı saplanmıştı,ellerini başına götürdü) Daha kaç tane gündönümü kaçırdık bu koşuşturmaca sırasında,bilmiyordum. Sonra hesap etme fırsatı buldum,tam üç tane...
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:25 am
Toph sonunda büyük bir umutsuzluğa düştü,benim yanımdan ayrılmayı ve kendisine avcılara teslim etmeyi düşünmeye başladı. Onun yüzünden benim de tehlikede olduğumu ve bir türlü dünyaya çıkamadığımı düşünmeye başlamıştı. Ne dediysem,ne söylediysen kar etmedi. (Sesi titriyor,gözleri yaşarıyordu) Gerizekalı beni korumak için kendisini feda etmeyi kafaya koymuştu... Hergün kavga eder olmuştuk. Birkaç kez benden kaçtı,bir keresinde bir aydan fazla onu bulamadım,hayatından ümidimi bile kestim. Sonunda tekrar buluşabildik. Mankafaya şunu bir türlü kabul ettiremiyordum,ya bu cehennemden beraber çıkacaktık,ya beraber ölecektik!Sustu,derin bir nefes aldı. İkindi çökmüştü,parkı ziyaret edenlerin sayısı artmıştı. Gölün başında yanyana oturmuş iki adamdan kafasında ok olanı herkes tanımış,şaşkınlıkla birbirlerine gösteriyorlardı: İşte,düğün bu yüzden iptal edilmiş! Leydi Kataranın kocası,Avatar Aang meğer ölmemiş,geri dönmüş!Aang etrafında olup bitenlerin farkında olmadan altın güneş ışıklarıyla yıkanan göle,gölün içinde yüzen ördeklere bakıyor,aklına başka bir ördekli göl geliyordu.“İşte burası benim en sevdiğim yer! Çocukluğumdan beri burada oturup ördeklerimi beslemeyi hep çok sevmişimdir. Biliyor musun,bir çocuk gibi şu yavruların hepsine birer isim verdim: Şu diğerlerinden biraz ufakça olan var ya,onun adı Aang.”“Ha,ha! Ciddi olamazsın!”“Onun yanından hiç ayrılmayan şurdakine de Katara dedim. Tıpkı sizin gibi hiç ayrılmıyorlar... Ve de hiç ayrılmasınlar!”Kaşlarını çattı,aklına üşüşen hatıraları kovalamk ister gibi başını iki yana salladı,boğazını temizledi,kaldığı yerden devam etti:Sonunda en dişli düşmanımızla karşılaştık. Bu bir kabusun gerçek olması gibiydi. Koh da Billur tarafından lanetlenen ruhlar arasındaymış ve o da bizim peşimize düşmüştü.-Koh mu,diye sordu Sokka: Şu çehre çalan ruh mu? -Ta kendisi! Zaten en zoru da buydu: Onunla savaşırken suratında ve sesinde hiçbir ifadeye yer vermemek! Bu,o kadar zordu ki...anlatamam. Toph da anlamıyordu,Koh ne zaman ortaya çıksa onun yüzünü bir şekilde saklamak zorunda kalıyordum. Başka güçleri de vardı,toprak bükebiliyordu,çok hızlı hareket edebiliyordu,form değiştirebiliyordu. Birgün karşımıza bir yılan,bir gün bir akrep bir diğer gün de bir örümcek şeklinde çıkıyor,kılığına girdiği her hayvanın özelliklerini de gösteriyordu. Bir keresinde akrep iğnesiyle Toph’u kolundan soktu,zehirledi. Açıkçası o ana kadar karşımıza çıkan en güçlü düşmandı ve bizi çok uğraştırdı,çok kovaladı. Üstelik tek hedefi Toph da değildi. Benim de peşimdeydi,aramızda yüzyıllar öncesinden kapanmamış bir hesap vardı.Sokkanın sorusu üzerine bu kez Koh’u anlatmaya başladı.-Koh’un hikayesini anlatmamıştım sizlere. Geçmiş avatarlardan su bükücü Kuruk’la aralarında bir anlaşmazlık varmış. Gençliğinde çok sorumsuz bir avatar olan Kuruk,Koh’un da canını sıkacak birşeyler yapmış. Koh da ruhlar vahasındaki düğünleri sırasında Kuruk’un nişanlısının yüzünü çalmış.
devam edecek
ED avatar
Mesaj Sayısı : 155 Yaş : 43 Lakap : avatar Rep : Kayıt tarihi : 05/09/08
Kişi sayfası yetenekler: Gezginlik kılıç ustalığı ateş bükme
Konu: Geri: 4.kitap tamamı anime team turkey(barış) alıntıdır Çarş. Ağus. 26, 2009 2:27 am
Fakat hemen ardından Billur tarafından lanetlenmiş. Kendisini bulup nişanlısını geri isteyen Kuruk’a da,Billurun lanetini kaldırabilirse istediği herşeyi yapacağını,nişanlısını da geri vereceğini söylemiş. Kuruk da bütün ruhlar dünyasını dolaşmış,eski avatarlara,en bilge ruhlara danışmış ama Billur’a ait tek bir iz bulamamış. Sonra dünyaya çıkıp bu kez Billurun lanetlemiş olduğu bir insanoğlu aramaya koyulmuş. Sonunda su kabilesinden hamile bir kadın bulmuş. Sevdiği kadını bulmayı o derece kafasına takmış ki aslında ne kadar korkunç birşey yapıyor olduğunun farkına varmadan kadını ruhlar vahasından ruhlar dünyasına geçirmiş,Koh’a teslim etmiş. Fakat Koh’un zavallı kadını öldürmeye hazırlandığını görünce aklı başına gelmiş,kadını aldığı gibi Koh’tan kaçırmış tekrar dünyaya çıkarmış. Ama dünyada,ruhlar vahasında avatar Kuruk’un hamile bir kadını bir ruha kurban etmek üzere kaçırdığını duyan kızgın bir kalabalık onu bekliyormuş. Kuruk’u hazırlıksız yakalamışlar,oracıkta öldürmüşler. İşte Koh,biricik kurtuluş umudunu elinden aldığı,bir söz verip de tutmadığı için sadece Kuruk’a değil ondan sonra gelen bütün avatarlara diş bilemeye başlamış. Roku beni bu konuda uyarmıştı,ben de onun kötü niyetli ve benden hiç de hoşlanmayan bir ruh olduğunu onu daha ilk gördüğümde anlamıştım...Kuzeyin işgali sırasında... Böylece ben de Toph da onun için vazgeçilmez birer hedef olduk. Haftalarca ondan kaçtık. Buraya gelmeden hemen önce yine bize saldırdı. Toph Yue’yle beraber kaldı,onu almaya vakit bulamadım,gündönümü sona ermek üzereydi,geçit kapanıyordu. İşte benim de iki buçuk yılımın hikayesi bu,Sokka. Diğerlerininki gibi romantik komedi değil,daha çok “korkutucu”,öyle değil mi?Benzetmeye canı sıkılmış olsa da Sokkanın soracak daha çok sorusu vardı: Asıl anlamadığım,adı saklının seni ruhlar dünyasına çekmekteki amacı neydi? Ve neden seni öldürmek için değil de Toph’u öldürmek için peşinize adam taktı?... Yani ruh... Anladın işte sen! -Beni öldüremezdi çünkü...dedi Aang,iç geçirip devam etti: Çünkü ben onu aslı aradığı şeye ulaştıracak tek kişiydim. Aslan tosbağasına... Adı saklı,ilk kez aslan tosbağası tarafından lanetlendiğinde çok güçsüz düşmüş,binlerce yıl gücünü toplamış ama lanet,tıpkı Billurun laneti gibi onun dünyada rahat hareket etmesine engel. Beni almak için yer yüzüne çıktığı birkaç dakika içinde bile binlerce yılda topladığı gücü neredeyse tüketmiş. Ona eski gücünü,enerjisini sadece aslan tosbağası verebilir. Ve onu en son gören canlı da benim. Yeryüzüne çıkmadan önce Zhao’ya bütün hazırlıkları yaptırmaya çalışmasının sebebi bu,kendisi dünyaya çıkamıyor ve dünyanın hakimiyeti karşılığında gözünü hırs bürümüş,bu hırsı yüzünden geberip gitmiş Zhao’nun ruhuna ayak işlerini gördürüyor. Zhao dünyanın hakimi olacak...o da evrenin. Hatırlarsın,ateş kraliçesi Azula ve anka kral Ozai hesabı.-Ama Zhao’nun delirme gibi bir ihtimali yok,öyle değil mi? Dedi Sokka. Bu da bizim işimizi daha da zorlaştırıyor. Peki o adı saklı,sana bir tür anlaşma mı teklif etti?-Etmedi...Ben onu bir daha hiç görmedim. Ama sanırım Toph’un hayatını tehlikeye atmasındaki amaç buydu. Beni sağ ele geçiremeyeceğini biliyordu oysa beni sağ istiyordu. Ona kendi ayağımla gitmemin tek yolu,Toph’tan geçiyordu.Aang’in gözleri çok uzaklara dalmıştı,Toph’u son görüşünü unutamıyordu,yüzü çamurlara bulanmış,her zaman bir topuzla topladığı saçları dağılmış,kakülleri yüzüne yapışmış,geri kalanı çamura bulanmış çok güzel,çok nadide paha biçilmez siyah renkli samur bir kürk gibi onu sımsıkı tutan Yue’nin kucağından çamurlu suların içine doğru sarkıyor... İçi sızladı. -Ona Toph için yalvaracağımı,onun canını bağışlaması karşılığında ona istediğini vereceğimi sanıyordu.